Dijital hekimlik

Şöyle yazılımların peşinde görüyorum yeni nesil meslektaşlarımı:
Soğuk ağrısı var mı? evet/hayır
Sıcak ağrısı var mı? evet/hayır
Gece ağrısı var mı evet/hayır
Perküsyonda ağrı var mı? evet/hayır
Çürük var mı? Evet /hayır
Teşhis= pulpitis prulenta / akut periodontit / akut apse / vs
İşte bu akış diyagramı, hekimlik sağ duyusunu bay pas eder. Metalik ve işporta hekimliğe geçiş yapar. Halbuki, hasta kapıdan girerken muayene başlar. Ve bu dijital analojiye dahil edilemeyecek parametrelere indekslidir. Dijital hekimlik doktorculuk oynamaktır

Hastanın ağrıyı tarif etmeyi dijitale çeviremezsiniz. Utanmayı, üzülmeyi, zannetmeyi, tahmin etmeyi dijitale çeviremezsiniz. Bunlar insani algılardır. Eğer bu algıları hastadan dijitalize etmesini isterseniz ve bu algıları evet/hayır/belki kalıplarına dönüştürmeyi veya 0-5 arası skalada işaretlemesini isterseniz hasta zihnindeki sadece iterasyon datalarını alır ve değerli olsa bile bazı bilgileri yansıtamaz. Bir algı ifadesinin şıklarla kategorize edilebilecek cevaplara zorlanması daima data kaybına sebep olur. Evet /hayır ile ifade edilemeyecek çok değerli klinik belirtiler vardır. Hastanın ağzından çıkan nice evet’ler vardır, hayır gibi söylenir.

Hasta kapıdan girdiği anda muayene başlar. Yürüyüşü dengesi, kararlı olup olmadığı, yakın-uzak koltuğa oturduğu kelime seçimi, konuşurken el hareketleri veya yüz mimikleri, ses tonu, şikayetlerini sıralarken tonlaması, anamnezde geç cevapladığı sorular, refakatçısından gelen ifadeler hekimde bir kanaat oluşturur. Bu kanaat teşhisin neredeyse yarısı kadar değerlidir. Makinelerin böyle bir yeteneği bulunmaz.

Sadece hastalığın epidemiyolojik ve sık rastlanan klinik verilerini bir data banktan karşılaştırma yaparak teşhis öneren bir yazılım doktorculuk oynamaktan ibarettir. Tıbbi mastürbasyon olarak değerlendirmek mümkündür. Böyle bir uygulamaya hastanın erişebildiği durumda hasta zarar görür. Kendisinde bulunmayan hastalıkları var gibi görmeye başlayarak hipokondriyak ataklar geliştirebilir. Sanal doktorculuk uygulamaları sınırlandırılmalı sadece profesyonellerin fikir danışabilecekleri ve olası tanı spektrumunu genişletmek amacı ile baş vurabilecekleri şekilde kullanılmalıdır

Çekilmiş dişleri dezenfekte etmek

Diş hekimliği eğitiminde kullanılan çekilmiş dişler ağızdan çıkar çıkmaz çamaşır suyuna bırakılmalı ve mümkün olduğu kadar uzun bekletilmelidir. Otoklav buharı foramen apikaleden girip pulpa odasını mikroplardan arındırması zordur. Ancak klor iyonlarının pasif difüzyon ile en azından kanal boyunca ilerlemesi çok mümkündür.

Çekilmiş dişleri fakülteler temin etmelidir. Öğrencilerden çekilmiş diş istemek onları köşeye sıkıştıran önemli bir eziyettir. Fakülteler çekilmiş dişi dezenfekte ettikten sonra öğrencilere teslim etmelidir. Bu konuda bir yorumu şurada bulabiliriz: tıklayınız

Ağız içerisinde spor bulunmaz. Bu sebeple çekilen dişi eğer yere düşürmediysek yeni çekilen bir dişin üzerinde spor yoktur. Fakat milyarlarca bakteri ve virüs bulunduğunu söylemek kehanet olmaz.

Sodyum hipoklorit (hipo), bakkal ve marketlerde “çamaşır suyu” ismi ile bilinir. %5-54 arası değişik konsantrasyonlarda bulunabilir. pH derecesi 12-14 arasındadır. Temas ettiği yüzeyde klor, perklorat, hidrokloröz asit, sodyum hidroksit gibi moleküllere ve iyonlara dönüşür. Bunların hepsi şiddetli mikrop öldürücüdür. Hiç bir bakteri mantar veya virüs hipo’nun öldürücü spektrumunun dışında değildir. Üstelik diğer dezenfektanlar ile karşılaştırıldığı zaman hipo’nun mikrop öldürme süresi açık ara öndedir. En dirençli ve en zor bakteri (tüberküloz basili, Bacillus sporları) veya en dirençli virüsler (hepatit virüsü veya rhabdovidirae) hipo’ya dakikalar ile ölçülebilecek kadar kısa bir süre dayanabilir. Eğer kumaşa ve metale zarar vermeseydi diş hekimliği kliniğinde hipodan başka bir dezenfektana ihtiyacımız olmayacaktı.

Çekilen dişin üzerindeki kanı lavaboda akar su altında yıkadıktan sonra bir çay bardağı içerisine konulmuş olan hipoya bırakmak uygun bir çözümdür. Hipo’nun sulandırılmasına gerek yoktur. Çekilmiş dişi hipoda bekletme süresi ne kadar uzun olursa girginliği ve etkinliği o kadar fazla olacaktır. Bu sebeple çekilmiş dişleri >1 gece hipoda bırakmanın sakıncası olmayacaktır.

Hipo’dan çıkarılan dişler su ile yıkanır ve kullanılır. Hipo’da bekleyen dişler daha beyaz ve normalden daha sert olurlar.

Maymun çiçeği virüsü (Monkey Pox) -diş hekimliği

Mikrobiyolojinin tozlu raflarından çıkıp karşımıza bir tehdit olarak dikilen maymun çiçeği hastalığı hakkında diş hekimlerinin donanımlı olması gerekir. Çünkü Monkey Pox virüs hastalığında en büyük risk altındaki branş, diş hekimliğidir. Diş hekimleri konuya ne kadar hakim olursa ve ne kadar fazla bilgi sahibi olursa kendisini ve hastasını o kadar etkin koruyabilir.

VİRÜSÜN ÖZELLİKLERİ
Maymun çiçeği virüsü (Monkey Pox Virus) (MPXV) isimli mikroorganizma, Orthopoxvirus genusuna aittir. Bu virüs ailesi içerisinde bulunan bir düzineden fazla virüs vardır ve çoğu kemiriciler için patojendir.
Maymun çiçeği virüsü ilk olarak Danimarka’da 1958’de kafes maymunlarında çiçek benzeri bir hastalık yapması ile tanımlanmıştır. İnsanda ilk vaka 1970 de Kongo’da 9 yaşında bir çocukta ortaya çıkmıştır. 1971 ve 78 de İngiltere Abd, Singapur dahil 2 salgın yapmıştır.
2017 Nijerya kaynaklı salgın İsrail’e sıçradığında elde edilen genetik yapı 1971 ve 1978 de elde edilen genetik yapıdan farklıdır. Yani mutasyon geçirmiş olabilir.
1 Ocak 2022 – 27 Şubat 2023 arasında 110 ülkeden toplam 86173 vaka, 100 ölüm bildirimiştir. Hastalanan vakaların çoğu 29-41 yaş aralığındaki erkeklerdir.
Daha sonra 1922 de bir başka lokal salgın (pandemi) kayıtlara geçmiştir. Bu virüsün kaynağı belli değildir fakat asıl rezervuarın Primatlar ve kemirgenler olduğu zannedilmektedir.
200-400 nm çift sarmal DNA virüstür. Tavşan, domuz, yer sincabı ve hamsetere burun ve ağızdan verildiğinde infekte etmez fakat böcek sürüngen, kuşlar ve memeli hayvanları infekte eder.

BULAŞMA
Bu virüsün bulaşması için üç yol vardır:
1- Solunumu yolu damlacıkları ile akciğerden
2- Vücut sıvılarına temas ile çıplak veya hasarlı deriden
3- Kontamine alet ve ortak ev eşyaları ile
Hastahanede (nasokomiyal) bulaşma ve cinsel yolla bulaşma rapor edilmiştir fakat doğrulanmamıştır. Özellikle erkek ile erkek cinsel ilişkisi ile bulaşan olgu bildirimleri sayıca fazladır.
İnsandan hayvana bulaşma rapor edilmemiştir.

DİŞ HEKİMLERİNE BULAŞMA TEHDİDİ
Solunum yolu ile havaya karışabildiğine göre bu virüsün aerosol ile bir hastadan diş hekimine bulaşması çok mümkündür. Diş hekimleri önemli bir risk altındadır. Tıp branşları içerisinde maymun çiçeği virüsüne karşı en kuvvetli risk diş hekimliği branşındadır. Diğer tıp branşlarında aerosol teması diş hekimlerinin potansiyel aerosol temasından daha azdır.
Vücut çıkartılarında maymun çiçeği virüsü bulunur. Yani salyada bu virüsün bulunabileceğini düşünebiliriz. Salyanın airotor ile oda havasına pulverize olması diş hekimleri , diş hekimi yardımcıları ve kliniğe daha sonra girecek olan hastalar için risktir.
Kovit pandemisi sırasında kullanılan maske ve oda havalandıran sistemler bu virüs için de kullanılmalıdır. Koronavirüsün büyüklüğü 40-60 nm dir. Bu çapta bir virüs partikülü maskenin porları arasından kolayca geçebiliyordu ve por çapı daha küçük olan N95 benzeri maskeler gerekli oluyordu. MPX virüsün çapı 200-400 nm dir yani büyük bir virüstür. N95 maske kullanmaya gerek kalmayabilir. Kumaştan üretilmiş burun maskelerine bu virüsün takılması ihtimali biraz daha yüksek olabilir. Yine de hiç bir maske %100 koruma sağlamaz.
Çift sarmal DNA virüslerine en etkili disinfektan Sodyum hipoklorit (hipo)dur. Muayene odası yer, duvar, tezgah ve zemin için sulandırmaya gerek olmadan veya çok az sulandırarak herhangi yüksek bir konsantrasyonda kullanılabilir. (2 litreye 1 su bardağı)
Kumaş ve metale hipoklorit kullanılmaz. Onun yerine dörtlü amonyum bileşikleri kullanılabilir. (1.25 litreye 2.5 ml Zefiran)
Ultraviyole, perkloröz asit, oksijenli su, yetersiz kalabileceği sebebi ile tavsiye edilmez.
Otoklav kesin ve en emniyetli virüsten kurtulma yöntemidir.
Bu virüsün direnci bilinmiyor ama bu virüsün genetik yakınlığı olan virüsler ph 4ün altında 10.5 üzerinde infeksiyon yapabilme özelliğini kaybeder alkol, klorofom, eter’e 18 saat; %1 fenole 15 dakika; %0.1 K2MnO4‘a 1 saat, 1/10000 dörtlü amonyum bileşiklerine 20 dakika dayanabilir, bütün prorteazlara ve %1 formaldehide çok dayanıksızdır.

Kovit-19 pandemisine diş hekimleri için alınması teklif edilen önlemler bu virüs için de aynen geçerlidir. Bu sebeple aşağıdaki videoda korona virüs önlemleri hatırlatılmıştır:

Kovit-19 hastalığından korunma önlemleri ile Maymun çiçeği hastalığından korunma önlemler benzeşir.

BAĞIŞIKLIK
Hastalığı geçirenlerde bağışıklığın süresi bilinmiyor. Fakat bu virüsün genetik yakınlığı olan virüs hastalıklarında (Uçuk, Su çiçeği, kalıcı bir bağışıklık oluşmaktadır. Muhtemelen maymun çiçeği hastalığını geçirenlerde de bağışıklık oluşuyor olabilir.

BELİRTİLER
Virüs vücuda girdikten sonra 4-21 gün kuluçka dönemi boyunca hiç bir belirti vermez. Bu süre içerisinde virüs lokorejyonel limf nodlarına yerleşir ve replike olur. Prodrom dönemde hasta, bulaştırıcılık gösterebilir.
Virüsün hangi organ ve dokulara tropizm gösterdiğini anlamak için antijen izlemesi yapıldığında virüs antijeninin yumurtalık, beyin, kalp, böbrek, karaciğer, pankreas ve akciğer dokusunda bulunduğu tespit edilmiştir. Ancak yumurtalık dokusundaki antijen yoğunlaşması daha fazladır. (Brown K,2016) Ayrıca sinir dokusuna nörotropizm gösterdiği tespit edilmiştir.(Sepehrinezhad A, 2023)
Bulaşmadan en geç 3 hafta sonra koltukaltı kasık, çene altı ve supraklaviküler bölgede limf nodu büyümesi, ateş, sırt ağrısı, kas ağrısı, şiddetli baş ağrısı, farenjit, uyuşukluk, iştahsızlık, burun akıntısı, solunum sıkıntısı, terleme ve halsizlik ortaya çıkar.
Hastanın yüzünden başlayıp bütün vücuduna yayılan vesikopüstülar su dolu keseciklerin belirmesi bu aşamada başlar ve döküntüler 10 günde tamamlanır. Bu aşamada hastalığın belirtileri su çiçeğine çok benzeşir.
Su çiçeği zona (Varicella Zoster) ve Aids (HIV) virüs ile birlikte (ko)infeksiyon yaptığı rapor edilmiştir.

(Fotograflar : Moreno DM, 2022)

KORUNMA
Dünya sağlık örgütü kendi sitesi üzerinde 3 tane Monkey Pox aşısından bahsetmekte fakat hiç bir bilgi vermemektedir. Muhtemelen özgün bir aşı henüz yeterli dozda üretilmemektedir.
Çiçek virüsü (small pox) ve maymun ççeği virüsü (MPX) birbiri ile genetik ve taksonomik bakımdan akrabadır ve yakındır. Yaptığı hastalıklar da benzeşir. Bu sebeple çiçek aşısı bu virüs (MPXV) e karşı çapraz koruma sağlamaktadır. (Brown K,2016) Yani çiçek aşısı olmuş bireyler maymun çiçeği hastalığına ya yakalanmazlar veya yakalansalar bile hafif atlatırlar.
Bu hastalık çiçek aşısı uygulamasına dünya üzerinde son verildikten sonra hortlamıştır. Bunun üzerine Amerika’da 2003 yılında CDC tarafından çiçek aşısı uygulaması yapılmıştır. Bu uygulama hastalığı engellemese bile çok hafif seyretmesini sağladığı görülmüştür.(Brown K,2016)
Çiçek aşısı, canlı sersemletilmiş (atenüe) virüs aşısı olduğu için rutinde uygulamadan kaldırılmıştır. Rutinden kaldırılmasının bir başka sebebi 1977 de Somali’deki son vakadan sonra çiçek hastalığının dünya üzerinde artık görülmüyor olmasıydı. Yani aşıya ihtiyaç kalmamıştı.

İlk üretilen Maymun çiçeği virüs aşılarının birinci ve ikinci kuşak olanlarının yan tesirleri vardır. Üçüncü kuşak Ankara aşısı daha güvenlidir.
Kendini çoğaltma (replikasyon) özelliği giderilmiş olan, yani çoğalamayan atenüe edilmiş Ankara virüsü dermal chorioallantois vaccinia strain Ankara (CVA) adı ile 1976’da Almanya’da tescil edilmiştir. Bu virüs ile hazırlanan üçüncü nesil modifiye edilmiş Ankara (MVA) aşısı MVAMUNE isimli aşı, FDA ve Avrupa Tıp Ajansı (EMA) tarafından yetişkinler için çiçek hastalığı ve maymun çiçeğinin önlenmesi için 1976’da lisanslanmıştır. Imvanex, Imvamune, Jynneos isimleri ile piyasaya çıkmıştır. 18 yaş ve üstü enfeksiyon riski yüksek olanlar için ve sağlıklı olan bireyler için çok uygundur. (Frey SE, 2007) (Petersen BW, 2015)(Petersen BW, 2018)(Rastogi A, 2024) Ankara suşu muhtemelen Refik Saydam Hıfzısıhha enstitüsünde üretilmiş olabilir. Bu gün bu aşı üretilmemektedir.

Covid 19 pandemisinde diş hekimlerinin aldığı tedbirler maymun çiçeği salgınında da uygulanmalıdır
Diş hekimi olarak koronavirüs için aldığımız tedbirlerin sohbet edildiği bir veb seminerinin videosudur.

TEŞHİS
Vücut salgısı sürüntüsünden veya kan örneğinden PCR çalışması ile teşhis yapılır

TEDAVİ
Tedavide elimizde aşı gibi güçlü silahlar yoktur. Tecovirimat, cidofovir ve Brincidofovir gibi antiviral ilaçlar kısmen fayda sağlayabilmektedir. Hastalığın kendiliğinden iyileşmesi beklenir. Bu süre içerisinde olası semptomlara (ateş, ağrı, uykusuzluk, kilo kaybı ve benzeri şikayetlere) palyatif yaklaşımlar uygulanır. Kesin iyileşme viryon dış proteinlerine özgün antikorların ve T limfosit serilerin kana dökülmesi ile gerçekleşir.

KAYNAKLAR
– Petersen B.W., Damon I.K., Pertowski C.A., et al. Clinical Guidance for Smallpox Vaccine Use in a Postevent Vaccination Program. Morb. Mortal. Wkly. Rep. Recomm. Rep. 2015;64:1–26.
– Petersen B.W., Kabamba J., Mccollum A.M., et al, Vaccinating against monkeypox in the Democratic Republic of the Congo. Antivir. Res. 2018;11:1–23.
– Frey SE, Newman FK, Kennedy JS, et al. Clinical and immunologic responses to multiple doses of IMVAMUNE (Modified Vaccinia Ankara) followed by Dryvax challenge. Vaccine 2007;25:8562–73.
– Brown K., Leggat P.A. Human monkeypox: Current state of knowledge and implications for the future. Trop. Med. Infect. Dis. 2016;1:8. doi: 10.3390/tropicalmed1010008.
– Sepehrinezhad A, Ashayeri Ahmadabad R, Sahab-Negah S. Monkeypox virus from neurological complications to neuroinvasive properties: current status and future perspectives. J Neurol. 2023 Jan;270(1):101-108. doi: 10.1007/s00415-022-11339-w. Epub 2022 Aug 21. PMID: 35989372; PMCID: PMC9393054.
– Rastogi A, Kumar M. Current Status of Vaccine Development for Monkeypox Virus. Adv Exp Med Biol. 2024;1451:289-300. doi: 10.1007/978-3-031-57165-7_18. PMID: 38801585.


Asit+Bond mu? Yoksa self etch mi?

Asit, mineye sürüldükten sonra yıkanıp kurulanır sonra mineye bond (sıvı kompozit) sürülür kurulanır, ışınlanır ve resin esaslı adeziv kompozit dolgu materyali yerleştirilip ışınlanır. Ancak asitin mineden açığa çıkardığı kalsiyum iyonlarını yakalayıp monomerin yapısına dahil eden nanohibrit tabakalar oluşturmayı hedefleyen kendinden bondlu asitler, aynı şişede satılır ve tek defada asit ve bond birlikte uygulanır. Asit ve bondu aynı anda uyguladığımız self etch yöntemi ne derece iyidir? Buna bakacağız

Resin esaslı kompozit dolgu maddesi Bis-GMA, UGDMA, TEGDMA  veya EGDMA dan meydana gelir. Piyasamızdaki bondların yapısı her markaya göre küçük değişiklikler göstermekle birlikte esas olarak methacrylate, fosforize edilmiş pentacrylate, aldehit gibi toksik ve kanserojen ethylene glikol, EGDMA, DEGDMA ve 10-MDP türevlerinden oluşur ve pH derecesi 1-3 arasındadır kuvvetli bir asittir. (Cadenaro M, 2023) (Tuncer S, 2012) Asit ise genellikle %37 lik fosforik asittir.

Self etch ile karşılaştırıldığında asit ve kompozitin ayrı-ayrı uygulanması durumunda dayanıklılık daha güven verici bulunmuştur. 4 tane çekilmiş üst birinci küçük azının 2 tanesi %37 fosforik asit, diğer ikisi self etch ile asitlenip Transbond XT markalı ortodontik kompozit ile braketler yapıştırılmış, suda bekletilmiş iyon bombardımanı ile kompozit materyalin yüzeyi aşındırılmıştır. Sonuç olarak self etch ile elde edilen mekanik dayanıklılığın daha az olduğu ama yine de kabul edilebilir derecede mekanik direnç gösterebildiği görülmüştür. Etch asit ile doğrudan yapılan asitlemede dişin adeziv-mine birleşiminde self etch yöntemine kıyasla daha düzenli yapılar oluşturduğu görülmüştür. (Vilchis RJ, 2007)

Solda %37 fosforik asit, sağda self etch (asit bond aynı şişede) kullanıldığında mine -adeziv ilişkisi elektron mikroskopunda x100000 görülmektedir. (Vilchis RJ, 2007)

Sertleşmenin mekanizması burada anlatılmıştır. https://www.drmurataydin.com/kompozit-dolgu-nasil-sertlesir/
SCA kompomer adeziv ve Optibond kompozit firmasının önerileri uygulanarak mine ve dentin üzerine uygulanmış ve elektron mikroskopta tutunma izlenmiştir. Optibond’un nanohibrit bir tabaka oluşturduğu tutunmanın arzu edildiği şekilde gerçekleştiği anlaşılmıştır. (Krejci I, 1999)

Yukardaki fotograflar adeziv 1 (Optibond), aşağıdakiler adeziv 2 (SCA compomer)’e aittir. Sol taraftaki fotoğraflar mineye sağdakiler ise dentine yapışma yüzeylerini göstermektedir (Krejci I, 1999)

Bu çalışmalardan da anlaşılmaktadır ki, asit ve bondu ayrı uygulamak ile elde edilen kompozit yapı, self etch ile elde edilen yapıdan biraz daha avantajlı olarak görünmektedir

Kaynaklar:
            Krejci I, Schüpbach P, Balmelli F, Lutz F. The ultrastructure of a compomer adhesive interface in enamel and dentin, and its marginal adaptation under dentinal fluid as compared to that of a composite. Dent Mater. 1999 Sep;15(5):349-58. doi: 10.1016/s0109-5641(99)00056-1. PMID: 10863432.
            Vilchis RJ, Hotta Y, Yamamoto K. Examination of enamel-adhesive interface with focused ion beam and scanning electron microscopy. Am J Orthod Dentofacial Orthop. 2007 May;131(5):646-50. doi: 10.1016/j.ajodo.2006.11.017. PMID: 17482085.
            Cadenaro M, Josic U, Maravić T, Mazzitelli C, Marchesi G, Mancuso E, Breschi L, Mazzoni A. Progress in Dental Adhesive Materials. J Dent Res. 2023 Mar;102(3):254-262. doi: 10.1177/00220345221145673. Epub 2023 Jan 24. PMID: 36694473.
            Tuncer S, Demirci M, Schweikl H, Erguven M, Bilir A, Kara Tuncer A. Inhibition of cell survival, viability and proliferation by dentin adhesives after direct and indirect exposure in vitro. Clin Oral Investig. 2012 Dec;16(6):1635-46. doi: 10.1007/s00784-011-0669-x. Epub 2012 Jan 6. PMID: 22222515.
https://blog.drmurataydin.com/dolgu-sertlesmesi.html

Şeker diş çürütmez

Herkes şekerin diş çürüttüğünü zannediyor. Çocukluğumuzdan beri bize şeker diş çürütür dediler. Yanlış biliyorlar. Şeker diş çürütmez. Ağızdaki bakterilerden ortaya çıkan asitler dişleri çürütür. Fakat hiç şeker yemese bile bakteriler başka besinlerden yine asit üretir ve çürütür. O halde çocuklara şekeri yasaklamak yerine diş fırçasını öğretmek gerekir.

Bakteriler ağza giren karbonhidratları Emden Mayerhof yolu üzerinden asitlere ve enerjiye dönüştürmeyi sever. Çünkü, şeker çok küçük bir karbonhidrattır ve bakteriler tarafından kolayca asitlere dönüşür. Fakat dikkat ediniz yegane karbonhidrat şeker değildir, ekmek, nişasta, meyve ve bütün unlu mamüller bir karbonhidrat deposudur. Durduk yere şekeri hedef göstermek haksızlıktır.

Sayısız insan ve hatta sayısız hekim çocuğa ve hatta erişkinlere şeker yemeyi yasaklamakta veya sınırlamaktadır. Bu konuda toplumsal bir savrulma yaşıyoruz. İçi boş hurafelerle kendimize karanlıkta işporta çözümler arıyoruz. Şeker yemeyince diş çürümez zannediyoruz. Şekeri kısıtlayınca toplum sağlığına katkıda bulunduk zannediyoruz, en azından kendimizin veya çocuğumuzun diş sağlığını korumuş olduk zannediyoruz.

Burada doğru hedef insanlara diş fırçalamayı öğretmektir. Yemekten sonra hiç beklemeden dişler fırçalanmalıdır Burada diş hekimliği öğrencileri için adım-adım diş çürümesini anlattım. Kocaman dişin nasıl un gibi toz haline geldiğini izleyiniz

Halitosilin hikayesi

Ülkemizde ve hatta dünyada alkolsüz çinkolu bir ağız kokusu gargarasının bulunmayışı çok tuhaf. Bu eksiği görüp bir formül geliştirip ürettirmeyi hayal etmiştim. Bu rüyanın nasıl gerçekleştiğini kalema aldım. (Ağız ve nefes kokusu isimli eserimin birinci bölümünden aynen kopyalayarak yayınlıyorum:)

2008 yılı incelemesine göre eczanelerimizde 211 tane parasetamol içeren tablet bulunmasına rağmen yeterli kalitede ağız kokusu gargarası yoktur. Çinko içeren alkolsüz ve katkısız ağız kokusu gargara sayısı birkaç tanedir (HalitosilZn, Oderol gibi) ve eczanelerimizde yaygın olarak bulunmamaktadır.

Başta etil alkol olmak üzere alkollerin ağız kokusu (ve ağız kanserlerine eğilim) yapıyor olduğu bilinmesine rağmen, alkol içeren meşhur ve ithal gargaralar eczanelerimizde bolca satılmaktadır. Üstelik bunların kutularının üzerinde “alkolsüzdür” diye yazmasına rağmen içeriğinde (etil olmayan) alkoller bulunmaktadır. Bu alkoller ağız kokusu yapabilmektedir. Ağız kokusu hastaları bunları satın almak zorunda bırakılmakta, iyileşeceği yere kötü koku şikâyetleri daha da artmaktadır. Diş hekimleri ve diğer hekimler konudan uzak oldukları ve yeterli eğitilmedikleri sebebi ile bu alkollü gargaraları yazmakta ve hastalara önererek problemi derinleştirmektedir. Bu gargaraların üzerinde alkolsüz olduğu beyan edilip içine (etil olmayan) alkoller ilave edilmiş olması tuzak gibidir. Suikasttir.
Piyasamızda plastik dil kazıyıcılar (dil fırçası adı ile) halka satılmaktadır. Bunlar sağlığa zararlıdır ve piyasadan toplatılmalıdır. (Bkz. Bölüm 46)

HalitosilZn ağız kokusu gargarası nasıl doğdu?
Ülkemizde ağız kokusu ürünü bulunmadığını görünce, böyle bir ürünün eczanelerimizde bulunmasının şart olduğunu düşündüm. (Problemi görebiliyorsan düzeltecek olan sensin kuralı). Alkolsüz, çinkolu, tatlandırıcısız, kokusuz, sodyum kloritli ve asit borikli güzel bir koku giderici formül hazırlayıp patentini aldım.

Zorluklar başlıyor:
Gargara haline getirilmesi ve üretilmesi amacı ile çeşitli ilaç firmalarına müracaat ettim. Firmalar ülkemizde yürürlükte bulunan anlamsız ve aşılaması zor bürokrasi sebebi ile bu gargarayı üretmek istemediler. Yasaları ve bürokratik kuralları inceledim. İlaç eczacılık dairesine gargara üretimine dosya açmak için gerekli olan imkansıza yakın belgeleri ve harç paralarını duyunca firmalara hak verdim. Durumu incelediğimde o günün parası ile bir binek arabası satın almak için gerekli olan paranın yarısı kadar bir dosya ücreti ödenmesi gerektiğini üzülerek gördüm. Dosyaya konulması istenen belgeler ise üreticiye ceza olarak yeterliydi. Bu belgeleri tamamlamak yıllarca sürebilirdi. Şu anda nelerin istendiğinin listesini veremem ama ilaç üretmek için gereken şartları okuyunca şaşkınlık içinde kalmıştım. İlaç firmalarına hak verdim ve gargara üretmekten bir süre vazgeçtim. Bir devlet üretim yapmak isteyen vatandaşını neden bu kadar zora sokar acaba?

Firmalar, bu ilacı Bulgaristan veya Çekoslavakya’da merdiven altı üretip ülkeye ithal edersek daha kârlı olacağımızı söylediler. Bu yolun daha kolay, avantajlı ve sükseli olduğunu ifade ettiler. Çünkü Avrupa malıdır dediğiniz zaman özendirilerek yetiştirilmiş toplumumuza bir ilacı daha kolay kabul ettirebileceğimizi öne sürdüler. Aslında haksız değiller. Ülkemizde mevcut yasalar ve kurallar bir yandan üreteni cezalandırıyormuş, diğer yandan ithalatı cesaretlendiriliyormuş. O sıra öğrendim bunu. Düşünsenize kendi geliştirdiğim formülü bürokratik engeller sebebi ile Bulgaristan’da ürettireceğiz ve ülkemize ithal edeceğiz? Bu bana yakışmazdı.

Diğer ürünler:
O tarihlerde veya sonraki yıllarda başka Türk müteşebbisler de benimle temas edip bazı ağız kokusu ürünlerini yurt dışından satın alıp ülkemize ithal etmek istediklerini ve hatta ülke çapında dağıtıcılık (distribütörlük) yapmak istediklerini anlattılar. Bu konuda benim fikrimi sordular ve desteğimi istediler. Bir tanesi Oxyfresh diğeri CB12 idi. Kendi formülümüz dururken paramızı yurt dışına çıkmasını doğru bulmadım. Bu ürünleri desteklemeyi reddettim. Yerli çözümlerde ısrar ettim. Buna rağmen hiç gerekli olmamasına rağmen ve ülkemizin hiç ihtiyacı bulunmuyor olmasına rağmen iki gargara da ülkemize girdi. Bu iki gargaranın ağız kokusuna etkisini karşılaştırmalı inceledim ve faydalı bulmadım. Popüler markalardan Listerin’i de faydalı bulmadım. (Bkz. Bölüm 49) Avuç dolusu dövizimiz yurt dışına akıyor. Çok üzülüyorum. Bunların ağız kokusu üzerine yeterince etkin olmadıklarını bir bilim çalışması ile gösterdim ve uluslarası hakemli dergide yayınladım. (Aydın M, 2020)

O günlerde ismi Çözüm İlaç olan firmanın sahibi Sn. İlhami Kotan ile tanıştım. Benim ağız kokusu engelleyen formülümü üretmek istediğini, ilaç eczacılık dairesinin ve sağlık bakanlığının önüne çıkardığı bürokratik engelleri aşmak için efor sarfedeceğini memnuniyetle öğrendim. Fakat formül için bana ödeyecek parası olmadığını söyledi. Kendisinden formül karşılığı ücret istemedim ve bundan sonra da ücret talep etmeyeceğimi noter belgesi ile kendisine bildirim. Böylece ticari emniyet ortamı verdim kendisine.

İlk üretim:
Ben formülden veya herhangi bir şeyden ücret almayınca bu kahraman şahıs Türkiye’nin ilk ağız kokusu gargarasını PharmolZn ismi ile piyasaya sürdü. İlhami bey benim ücret istemeyişimin karşılığında ismimi gargara kutusunun üzerine basarak bana teşekkür etmiş oldu. Formülü ücretsiz teslim ettim. Yeter ki ülkemizde sayısız insan mağdur kalmasın ve paramız yurt dışına çıkmasın diye düşündüm. Üretim başladı. Rüyam gerçek oldu

Daha sonra gargaranın formülüne NaClO2 ilave ederek etkisini güçlendirdim. Bu gün HalitosilZn ismi ile eczane ve sanal marketlerde satılmaktadır. Ülkemizin en başarılı ağız kokusu gargarasıdır. Hala her eczaneye dağıtımı mümkün olmamaktadır. Çünkü Listerin, Colgate Plax gibi firmalar 5 (veya 10) tane gargara satarsa eczacıya eşantiyon bir adet gargara veriyormuş. Bu sebeple eczacıların bir kısmı (hepsi değil) HalitosilZn soran hastalara “piyasada yok size bunu verelim” diyerek kendilerine bedava ürün veren gargaraları satıyorlarmış. Bizler reçeteye HalitosilZn yazsak bile hastanın elinde başka ürün görüyoruz. Bazı eczacılar ticari sebeplerle ilaç değiştiriyorlarmış. Bu sebeple yıllardan beri HalitosilZn bulmak zor oluyor. Başka sebepler de var: Eczanelere ilaç temin eden depolar için de benzer şeyler söylenebilir. Piyasaya yeni çıkan ürünlere kolaylık sağlamıyorlar, stok ve dağıtım için ilave ücret talep ediyorlar. Bu uygulamalar Halitosil’in eczanelere yaygınca dağıtılmasına engel oluyor.

Marketlerde de durum farklı değildir. Bir süpermakete gargaranızı koymak ve rafta satmak isterseniz bir servet ödemeniz gerekir. Bu durumda ya HalitosilZn’yi iki katı fiyata satmak veya markette satmaktan vazgeçmek gerekir.

Halka duyurmak için gazeteye gargara reklamı vermek ülkemizde yasaktır. Televizyonda ise çok pahalıdır. Bu sebeple HalitosilZn halka yeterince duyurulamadı. Ama artık bir veb sitesi var

Umarım avuç dolusu döviz ile ülkemize giren az faydalı ağız kokusu ürünleri yerine Halitosil hak ettiği yeri alacaktır.

Hastadan röntgen çekmek, radyasyon vermektir.

Diş tedavisine gelen hastalardan panoramik veya diğer röntgenler mutlaka çekilmek zorunda değildir. Her hastadan muayene öncesi röntgen çekmek uzun vadeli genetik hastalıklara meydan okumaktır.

Dişin kök boyunu ve kanalın uzunluğunu ölçmek için çekilen bir röntgen. Hastaya radyasyon verilmesine gerek olmadan bu uzunluğu ölçen cihazlar vardır.

Değişik ülkelerde, değişik şehirlerde ve değişik kliniklerde diş hekimlerinin muhtelif uygulamaları vardır. Kimisi muayene bile etmeden hastaya selam bile vermeden röntgenini çeker. Kimisi ihtiyaç duyduğunda çeker.

Ne kadar masum bir şikayet olursa olsun, herhangi bir diş hastasının çene kemiğinin derinliklerinde veya ağzının uzak kesimlerinde görülmeye değer, bilinmeyi hak eden, tanı konulmayı bekleyen, belkide acil müdahale edilmesinde fayda olan herhangi asemptomatik bir patoloji bulunuyor olabilir.

Öte yandan röntgen çekmek, az veya fazla dozda radyoaktif ışınların vücuda girmesi anlamına gelir. İster RVG adı verilen radyoskop, ister periapikal veya ister panoramik olsun hepsinin mutlaka ve kesinlikle radyasyon verdiği kesindir.

Radyasyon DNA zincirini kırar ve DNA molekülünün sakatlanmasına sebep olur. Kısırlık yapabilir, kanser yapabilir, genetiğimizi bozabilir, veya hiç bir şey yapmaya dozu yetersiz kalabilir. Ancak dozu yeteri kadar biriktiğinde bunları yapacağı kesindir. Hatta hiçbir şey yapmadı zannedilse bile, radyasyonu aldıktan sonra gelecekte dölleyeceğimiz bebeğin genetiğini de etkileyebilir.

Radyasyon birikicidir. Yani bu sene aldığımız minicik bir radyasyon, 35 sene sonra alacağımız radyasyonun üstüne eklenir. Vücuda alınan radyasyon asla unutulmaz, hiç eskimez, eksilmez, kaybolmaz, mutlaka hesabımıza alacak yazılır. Her radyasyon “nasıl olsa düşük dozdur” denilerek alınır. Veya kurşun önlüğün engellemediği kadarı vücudumuza girer ve bunun faturası belkide >50 yaşında ödenir. Yaşamınızın önceki yıllarında vücutta biriken radyasyon kadar ceza kesilir. Her hastaya rutin röntgen çekiyorsak 50 yıl sonrasının toplumuna kanser, sakatlık ve genetik deformasyon tohumları serpiştiriyoruz demektir. Emin olun bu tohumların bazıları yeşerecektir. Ama biz görmeyeceğiz ve gelecek nesillerde bizim yüzümüzden zarar gören bireyleri hiç bilemeyeceğiz.

O halde, biz hekimlere bir görev düşüyor:
Çok lazım olmadıkça hiç bir hastadan röntgen istememek gerekir. Hele ki kurşun önlük ile korunsa bile gebelerden röntgen çekmek daha büyük tehdittir. Klinik muayene ile tanı konulabilecek hastalıklar için tedbir olsun diyerek, veya merak gidermek amacı ile veya alışılmış olduğu sebebi ile, veya hastayı memnun etmek veya hastaya sükse yapmak, hastanın gözünde ilgili hekim imajı çizmek amacı ile veya yasalar, kurumlar istedi diye röntgen çekmemek gerekir.