Fareli köyün kavalcısı isimli masalda güzel bir melodi ile fareleri ve sonra çocukları hipnotize ederek peşine takıp sürükleyen bir kavalcı anlatılır. Kavalcıya sorgusuz sualsiz inanan, ayakta uyuyan, hipnotize olarak sürüklenen bir kitlenin tasviri yapılmaktadır. Tıpkı bu gün internete veya ekrana çıkıp güzel bir senaryo anlatarak halkı peşine takıp yanlış yere sürükleyen bazı sağlık mensupları gibi. Ben bunlara fareli köyün mavalcıları adını verdim. Tıpkı fareli köyün mavalcılarının peşine takılan kitle gibi.
Goethe’nin eserinde bahsettiği masalın (The Pied Piper of Hamelin) detayları şöyledir:
1284 yılında Almanya’nın Hamelin köyünü fareler basar. Halk rahatsız olur yiyecekleri tükenir ve hastalanırlar. Köye bir adam gelir ve bir kese altın karşılığında köyü farelerden kurtarabileceğini söyler. Muhtar kabul eder ve halktan altınları toplar.
Adam kavalı ile güzel bir melodi çalar ve fareleri peşine takarak köyden uzaklaştırır. Melodiyi duyan fareler hipnotize olmuş gibi dona kalırlar ve adamı takip etmeye başlarlar. Melodiden çok etkilenirler adeta donup kalırlar ve adama kesin itaat ile peşinden gitmeye başlarlar.
Adam fareleri nehire döker. Bütün fareler ölür. Adam köye dönerek muhtardan parasını ister ancak muhtar parayı ödemek istemez.
Bunun üzerine Adam köyden intikam almak için kavalı ile güzel bir melodi çalar. Bu defa köyün bütün çocukları bu melodi ile adeta büyülenirler ve hipnotize olmuş gibi kavalcının peşine takılırlar. Adam köyün çocuklarını alıp götürür. Hiç bir çocuk nereye gittiğine ayıkmaz, neden kavalcının dekiklerini uyguladığını bilmez, hiç birisi soru sormaz.
Hikayenin bundan sonraki kısmında çeşitli rivayetler vardır. Kimisine göre çocuklar köye döner, adam altınlarını alır, kimisine göre dönmezler. Hikayenin buraya kadar olan kısmı bize yeterlidir.
Bu OrtaÇağ hikayesinde cahil, kolay kandırılabilen, ne söylenirse hemen inanan, olayların mekanizmasını analiz edemeyen, yalana kolay kapılan, herkes ne derse ona hemen boyun eğen, kandırıldığını bile fark edemeyecek kadar uykuda olan bir kitleden bahsedilmektedir. Bu kitleye yabancı olmayabiliriz. Bu tasviri günümüze uyarlamakta hiç sıkıntı çekilmeyebilir.
İlkönce fareli köyün mavacılarını inceleyelim:
Bunlar zeki insanlardır. Kendilerinden bekleneni söylerler ama buna inanmayabilirler. 3 amaçları vardır: 1) bir şey satıyor olabilirler 2) bir şey satılsın istiyor olabilirler 3) tıklanmak prestij kazanmış olmak istiyorlardır. Nihayetinde çıkarlar zinciri ilaç firmalarına büyük ilaç kartellerine uzanır. Onların doymak bilmez iştahları ile D vitamini, probiyotik, prebiyotik, sülük, magnezyum, kollajen, hyalüronik asit ve daha sayısız ürünü sattılar ve satmaya devam ediyorlar. Ancak bunlar hop deyince satılmıyor. Halkı peşinden sürükleyecek en az 1 tane mavalcı lazımdır. Bir hekimi, eczacıyı, hemşire bulamazlarsa başından hastalık geçmiş birilerini internete, youtube, instagram veya tv ekranlarına çıkarıyorlar, bu mavalcı kavalını üflerken peşine takabildiği sayıda masum saf halkı sürüklüyor. Halktan hiç kimse bunlara sormuyor, iddiaların bilimdeki karşılığını aramıyor, öne sürülen iddiları mantık süzgecinden geçirmiyor, hipnotize olmuş gibi alkali diyet, kandida diyeti peşinde koşuyor, B vitamini yutunca hafızasının geri geleceğini zannediyor, vücüduna kan emen solucan (sülük) yapıştırıyor, diş macunu tüpündeki imalat boyasını toksik işareti zannediyor. Fareli köyün mavacısı peşindeki halkı flor’a düşman edip florsuz macun sattırıyor, hatta halkın bağırsağını beyin olduğuna inandırıyor, böylece probiyotik sattırıyor, kandidaların uykusuzluk ve el titremesi yaptığına inandırıyor. Satamadıkları bir şey olursa fareli köyün mavalcıları derhal yeni bir melodi başlatıyor. Bağırsağında disbiyoz bulunduğuna inandırıyor.
Şimdi mavalcıların peşine sürüklenen halkı inceleyelim:
Halkın içinde obsesif kompülsif kişilikler varsa bunlar sürüklenmenin öncüleri olur. Hemen arkasından hipokondriyaklar gelir. Bir sonraki sırada mükemmeliyetçileri görüyoruz. Bu grup insanlar her şeyinin en mükemmel olmasını hedef alır. Mesela santimetrekarede 1000 tane saç kılı olsa bile saçları dökülmesin diye saç çıkaran şampuan arar. Saçları en mükemmel olmalıdır. Veya Kalbi sağlam olsa bile ritm düzenleyen otlardan çaylar satın alır. Kalbi en mükemmel olmalıdır. İşte bunlar fareli köyün mavalcılarının en erken müritleri olur. Sonraki sırada ise başkaları yapıyor diye yapanlar yer alıyor. Teyzesinin kızının kanında ALT yüksek çıktığı sebebi ile kan verip ALT baktırmak için sabah 07:00 de kuyruğa girerler. Karpuz yeyince basurunun geçtiğini, gazoz içince kulağının kaşındığını, katı yağdan yerse burnu aktığını zanneden tayfa bu aşamada fareli köyün mavalcısının peşine takılır. Onların hemen yanında gogıl tıklamayı araştırma yapmak zanneden bir başka cahil kitle vardır. Gogıl’da arattırınca karşısına çıkan ilk sitede yazanları kur’an ayeti gibi kabul edip ona iman edenler bu sırada yer alır. Halbuki çoğunlukla bu siteleri de ilaç kartelleri veya onların müritleri hazırlamış oluyor. kendisini araştırmacı ve çok zeki zanneder. Gogıl’dan 5 tane site okuyunca profesör olur ve öğretmeye çalışırlar. Bunlar da fareli köyün mavalcısının sadık takipcisi olur hemen. Aynı kuşak içerisinde fitoterapi, homeopati, aromaterapi, hidroterapi, diyafram nefesçileri, kupa çekenler ve diğer okus pokus kullanıcılarını görmek mümkündür. Çünkü onlar zaten sağlık konusunda bir savrulma yaşamaktadır. Onların fareli köyün kavalcılarının peşine takılması artık yeni bir savrulma sayılmaz. Sadece savruldukları yörünge değişmiş olur.
Benim asıl üzüldüğüm doktor sınıfıdır. Bazı doktor ve hatta akademik seviyede diplomalı ve rütbeli ve saygın hekimlerin de fareli köyün mavalcısına takıldığına üzülerek tanık oluyoruz. Hatta bunlar fareli köyün mavalcısı oluyor zaman ile. Bu talihsiz durumun sebebi fakültelerimizdeki eğitim eksiğimizdir. Diş fırçalamasını öğrenmeden mezun olan diş hekimi, stetoskop ile göğüs dinlemeden mezun olan doktor, ilaçları tanımadan mezun olan eczacılar bu aşamada aklıma gelen sıradışı bazı örneklerdir. Hakkıyla eğitilip mezun olan meslektaşları tenzih ederek, eksik mezun olanların varlığını kabullenmek gerekir.
Rütbesi, eğitimi, kariyeri, ismi, saygınlığı, tanınmışlığı bir kenara bırakarak, rahmetli babamın deyimiyle söylemek gerekirse objeyi detaydan arındırarak iddiayı ve bize sunulan önermeyi dikkatli bir şekilde incelemeliyiz. Önce akıl süzgecinden geçirmeliyiz. Örneğin iyot (lugol) içince miyop düzelmeyeceğini orta zeka birey bile ayırt edebilir. Buna benzer basit aldatmacaları filtre etmeliyiz. Sonra bu iddiayı öne sürenin ne sattığına ve nasıl bir çıkarı olduğuna bakmalıyız. Bazen maddi çıkar yoktur, onun yerine tıklanmak ve prestij sağlamak isterler. İlgiyi üzerine çekmek, popüle rolmak, daha fazla beğeni ve tık almak peşinde olabilirler. Bir temenni hipotezi veya bir abartıyı bize sunmuş olabileceğini göz önünde bulundurmalıyız. Sonra söylenen hipotezi PubMed benzeri tıp kütüphanelerinden doğrulamalıyız. Kirli bilgi çöplüğü olan Gogıl’dan doğrulama gayretlerinden vaz geçmeliyiz. Sonra hiç bir çıkarı olmayan deneyimli meslek erbabına danışmalıyız. Ondan sonra söylenenlere inanmayı düşünebiliriz.