Herbalizm (bitkilerden ve doğal kaynaklardan şifa üretmek) modern ilaçların çıkış noktasıdır. Ancak günümüzde speküle edilmiştir. Kafa karışıklığına sebep olacak şekilde yeni isimler verilmiş (doğal tedavi, alternatif tıp, fitoterapi homeopati vs) bu kavramların içi herbalizmin uzantısı olması muhtemel önermeler ile doldurulmaya çalışılmış, para, pirim, prestij kaynağı olmuştur.
Karanfil yağındaki ojenol, yüksük otundaki dijitalin, ve benzer şekilde kekik, nane, maydonoz, mersin otu ve sayısız bitki içerisinde etken madde taşımaktadır. Her bitkide yüzlerce kimyasal madde bulunur fakat hiç birisinin yapısındaki maddeler eksiksiz olarak listelenmiş değildir. Bir tanesini vücuda alabilmek için bütün bitkiyi yiyerek kimyasalların hepsini vücuda almak akıllıca değildir. Önceden kestirilemeyen kötü sonuçları olabilir. Bir otun içerisinde ağrı kesici etken madde bulunuyor olabilir. Ancak onun yanında kanserojen bir madde daha bulunuyor olabilir. Bitkiyi yeyince ağrı kesilir ancak kanserojen maddeler vücuda alınmış olur. Üstelik ağrı kesici etken maddenin dozu belirsiz olacaktır. Hangi dozda alındığı asla bilinemez. Bir otu yiyen hasta suboptimal dozda etken madde mi aldı yoksa toksik doz mu aldığını bilmek imkansızdır. Bkz. Sülük ve hacamat
Herbal tedavi ve bunun uzantıları olan fitoterapi, homeopati ve benzerleri, şarlatanlığa müsait hurafeler bulaşmış kirli bir alandır. Bütün hokus pokuscular, üfürükçüler, muskacılar, bu yol ile cahil ve mazlum insanları sömürmektedir. Maddi ve manevi pirim, prestij ve sükse elde etmektedir.
Son zamanlarda herbal (bitkisel) kökenli diş macunu, gargara, benzeri ürünler ile ilgili makaleler oldukça fazla sayıda yayınlandı. Diş hekimleri böyle ürünlere eğilim göstermemelidir.
Bugün çağdaş tıpta dolaşım yetmezliği olan hastaya yüksük otu yedirmiyoruz. Etken madde steril koşullarda ve arzu edilen dozda paketlenmiş tablet veya şurup şekilde içiyoruz. Akıl ve bilim ile doğadan fayda temin ediyoruz. Bir başka örnek: kan emen solucanlara (sülük) kan emdirmek yerine, sülükten elde edilen hirüdin isimli etken proteini saflaştırıp pomad veya hap içinde kullandırmayı tercih ediyoruz.
Herbal ürünler tıbbın red etmediği ama gerek duymadığı bir sahadır. Bilim insanının bu konudaki tutumu bu ve benzer yöntemlerden uzak durmak, hastaları bilgilendirmek olmalıdır.
Mikrobiyolojinin tozlu raflarından çıkıp karşımıza bir tehdit olarak dikilen maymun çiçeği hastalığı hakkında diş hekimlerinin donanımlı olması gerekir. Çünkü Monkey Pox virüs hastalığında en büyük risk altındaki branş, diş hekimliğidir. Diş hekimleri konuya ne kadar hakim olursa ve ne kadar fazla bilgi sahibi olursa kendisini ve hastasını o kadar etkin koruyabilir.
VİRÜSÜN ÖZELLİKLERİ Maymun çiçeği virüsü (Monkey Pox Virus) (MPXV) isimli mikroorganizma, Orthopoxvirus genusuna aittir. Bu virüs ailesi içerisinde bulunan bir düzineden fazla virüs vardır ve çoğu kemiriciler için patojendir. Maymun çiçeği virüsü ilk olarak Danimarka’da 1958’de kafes maymunlarında çiçek benzeri bir hastalık yapması ile tanımlanmıştır. İnsanda ilk vaka 1970 de Kongo’da 9 yaşında bir çocukta ortaya çıkmıştır. 1971 ve 78 de İngiltere Abd, Singapur dahil 2 salgın yapmıştır. 2017 Nijerya kaynaklı salgın İsrail’e sıçradığında elde edilen genetik yapı 1971 ve 1978 de elde edilen genetik yapıdan farklıdır. Yani mutasyon geçirmiş olabilir. 1 Ocak 2022 – 27 Şubat 2023 arasında 110 ülkeden toplam 86173 vaka, 100 ölüm bildirimiştir. Hastalanan vakaların çoğu 29-41 yaş aralığındaki erkeklerdir. Daha sonra 1922 de bir başka lokal salgın (pandemi) kayıtlara geçmiştir. Bu virüsün kaynağı belli değildir fakat asıl rezervuarın Primatlar ve kemirgenler olduğu zannedilmektedir. 200-400 nm çift sarmal DNA virüstür. Tavşan, domuz, yer sincabı ve hamsetere burun ve ağızdan verildiğinde infekte etmez fakat böcek sürüngen, kuşlar ve memeli hayvanları infekte eder.
BULAŞMA Bu virüsün bulaşması için üç yol vardır: 1- Solunumu yolu damlacıkları ile akciğerden 2- Vücut sıvılarına temas ile çıplak veya hasarlı deriden 3- Kontamine alet ve ortak ev eşyaları ile Hastahanede (nasokomiyal) bulaşma ve cinsel yolla bulaşma rapor edilmiştir fakat doğrulanmamıştır. Özellikle erkek ile erkek cinsel ilişkisi ile bulaşan olgu bildirimleri sayıca fazladır. İnsandan hayvana bulaşma rapor edilmemiştir.
DİŞ HEKİMLERİNE BULAŞMA TEHDİDİ Solunum yolu ile havaya karışabildiğine göre bu virüsün aerosol ile bir hastadan diş hekimine bulaşması çok mümkündür. Diş hekimleri önemli bir risk altındadır. Tıp branşları içerisinde maymun çiçeği virüsüne karşı en kuvvetli risk diş hekimliği branşındadır. Diğer tıp branşlarında aerosol teması diş hekimlerinin potansiyel aerosol temasından daha azdır. Vücut çıkartılarında maymun çiçeği virüsü bulunur. Yani salyada bu virüsün bulunabileceğini düşünebiliriz. Salyanın airotor ile oda havasına pulverize olması diş hekimleri , diş hekimi yardımcıları ve kliniğe daha sonra girecek olan hastalar için risktir. Kovit pandemisi sırasında kullanılan maske ve oda havalandıran sistemler bu virüs için de kullanılmalıdır. Koronavirüsün büyüklüğü 40-60 nm dir. Bu çapta bir virüs partikülü maskenin porları arasından kolayca geçebiliyordu ve por çapı daha küçük olan N95 benzeri maskeler gerekli oluyordu. MPX virüsün çapı 200-400 nm dir yani büyük bir virüstür. N95 maske kullanmaya gerek kalmayabilir. Kumaştan üretilmiş burun maskelerine bu virüsün takılması ihtimali biraz daha yüksek olabilir. Yine de hiç bir maske %100 koruma sağlamaz. Çift sarmal DNA virüslerine en etkili disinfektan Sodyum hipoklorit (hipo)dur. Muayene odası yer, duvar, tezgah ve zemin için sulandırmaya gerek olmadan veya çok az sulandırarak herhangi yüksek bir konsantrasyonda kullanılabilir. (2 litreye 1 su bardağı) Kumaş ve metale hipoklorit kullanılmaz. Onun yerine dörtlü amonyum bileşikleri kullanılabilir. (1.25 litreye 2.5 ml Zefiran) Ultraviyole, perkloröz asit, oksijenli su, yetersiz kalabileceği sebebi ile tavsiye edilmez. Otoklav kesin ve en emniyetli virüsten kurtulma yöntemidir. Bu virüsün direnci bilinmiyor ama bu virüsün genetik yakınlığı olan virüsler ph 4ün altında 10.5 üzerinde infeksiyon yapabilme özelliğini kaybeder alkol, klorofom, eter’e 18 saat; %1 fenole 15 dakika; %0.1 K2MnO4‘a 1 saat, 1/10000 dörtlü amonyum bileşiklerine 20 dakika dayanabilir, bütün prorteazlara ve %1 formaldehide çok dayanıksızdır.
Kovit-19 pandemisine diş hekimleri için alınması teklif edilen önlemler bu virüs için de aynen geçerlidir. Bu sebeple aşağıdaki videoda korona virüs önlemleri hatırlatılmıştır:
BAĞIŞIKLIK Hastalığı geçirenlerde bağışıklığın süresi bilinmiyor. Fakat bu virüsün genetik yakınlığı olan virüs hastalıklarında (Uçuk, Su çiçeği, kalıcı bir bağışıklık oluşmaktadır. Muhtemelen maymun çiçeği hastalığını geçirenlerde de bağışıklık oluşuyor olabilir.
BELİRTİLER Virüs vücuda girdikten sonra 4-21 gün kuluçka dönemi boyunca hiç bir belirti vermez. Bu süre içerisinde virüs lokorejyonel limf nodlarına yerleşir ve replike olur. Prodrom dönemde hasta, bulaştırıcılık gösterebilir. Virüsün hangi organ ve dokulara tropizm gösterdiğini anlamak için antijen izlemesi yapıldığında virüs antijeninin yumurtalık, beyin, kalp, böbrek, karaciğer, pankreas ve akciğer dokusunda bulunduğu tespit edilmiştir. Ancak yumurtalık dokusundaki antijen yoğunlaşması daha fazladır. (Brown K,2016) Ayrıca sinir dokusuna nörotropizm gösterdiği tespit edilmiştir.(Sepehrinezhad A, 2023) Bulaşmadan en geç 3 hafta sonra koltukaltı kasık, çene altı ve supraklaviküler bölgede limf nodu büyümesi, ateş, sırt ağrısı, kas ağrısı, şiddetli baş ağrısı, farenjit, uyuşukluk, iştahsızlık, burun akıntısı, solunum sıkıntısı, terleme ve halsizlik ortaya çıkar. Hastanın yüzünden başlayıp bütün vücuduna yayılan vesikopüstülar su dolu keseciklerin belirmesi bu aşamada başlar ve döküntüler 10 günde tamamlanır. Bu aşamada hastalığın belirtileri su çiçeğine çok benzeşir. Su çiçeği zona (Varicella Zoster) ve Aids (HIV) virüs ile birlikte (ko)infeksiyon yaptığı rapor edilmiştir.
(Fotograflar : Moreno DM, 2022)
KORUNMA Dünya sağlık örgütü kendi sitesi üzerinde 3 tane Monkey Pox aşısından bahsetmekte fakat hiç bir bilgi vermemektedir. Muhtemelen özgün bir aşı henüz yeterli dozda üretilmemektedir. Çiçek virüsü (small pox) ve maymun ççeği virüsü (MPX) birbiri ile genetik ve taksonomik bakımdan akrabadır ve yakındır. Yaptığı hastalıklar da benzeşir. Bu sebeple çiçek aşısı bu virüs (MPXV) e karşı çapraz koruma sağlamaktadır. (Brown K,2016) Yani çiçek aşısı olmuş bireyler maymun çiçeği hastalığına ya yakalanmazlar veya yakalansalar bile hafif atlatırlar. Bu hastalık çiçek aşısı uygulamasına dünya üzerinde son verildikten sonra hortlamıştır. Bunun üzerine Amerika’da 2003 yılında CDC tarafından çiçek aşısı uygulaması yapılmıştır. Bu uygulama hastalığı engellemese bile çok hafif seyretmesini sağladığı görülmüştür.(Brown K,2016) Çiçek aşısı, canlı sersemletilmiş (atenüe) virüs aşısı olduğu için rutinde uygulamadan kaldırılmıştır. Rutinden kaldırılmasının bir başka sebebi 1977 de Somali’deki son vakadan sonra çiçek hastalığının dünya üzerinde artık görülmüyor olmasıydı. Yani aşıya ihtiyaç kalmamıştı.
İlk üretilen Maymun çiçeği virüs aşılarının birinci ve ikinci kuşak olanlarının yan tesirleri vardır. Üçüncü kuşak Ankara aşısı daha güvenlidir. Kendini çoğaltma (replikasyon) özelliği giderilmiş olan, yani çoğalamayan atenüe edilmiş Ankara virüsü dermal chorioallantois vaccinia strain Ankara (CVA) adı ile 1976’da Almanya’da tescil edilmiştir. Bu virüs ile hazırlanan üçüncü nesil modifiye edilmiş Ankara (MVA) aşısı MVAMUNE isimli aşı, FDA ve Avrupa Tıp Ajansı (EMA) tarafından yetişkinler için çiçek hastalığı ve maymun çiçeğinin önlenmesi için 1976’da lisanslanmıştır. Imvanex, Imvamune, Jynneos isimleri ile piyasaya çıkmıştır. 18 yaş ve üstü enfeksiyon riski yüksek olanlar için ve sağlıklı olan bireyler için çok uygundur. (Frey SE, 2007) (Petersen BW, 2015)(Petersen BW, 2018)(Rastogi A, 2024) Ankara suşu muhtemelen Refik Saydam Hıfzısıhha enstitüsünde üretilmiş olabilir. Bu gün bu aşı üretilmemektedir.
TEŞHİS Vücut salgısı sürüntüsünden veya kan örneğinden PCR çalışması ile teşhis yapılır
TEDAVİ Tedavide elimizde aşı gibi güçlü silahlar yoktur. Tecovirimat, cidofovir ve Brincidofovir gibi antiviral ilaçlar kısmen fayda sağlayabilmektedir. Hastalığın kendiliğinden iyileşmesi beklenir. Bu süre içerisinde olası semptomlara (ateş, ağrı, uykusuzluk, kilo kaybı ve benzeri şikayetlere) palyatif yaklaşımlar uygulanır. Kesin iyileşme viryon dış proteinlerine özgün antikorların ve T limfosit serilerin kana dökülmesi ile gerçekleşir.
KAYNAKLAR – Petersen B.W., Damon I.K., Pertowski C.A., et al. Clinical Guidance for Smallpox Vaccine Use in a Postevent Vaccination Program. Morb. Mortal. Wkly. Rep. Recomm. Rep. 2015;64:1–26. – Petersen B.W., Kabamba J., Mccollum A.M., et al, Vaccinating against monkeypox in the Democratic Republic of the Congo. Antivir. Res. 2018;11:1–23. – Frey SE, Newman FK, Kennedy JS, et al. Clinical and immunologic responses to multiple doses of IMVAMUNE (Modified Vaccinia Ankara) followed by Dryvax challenge. Vaccine 2007;25:8562–73. – Brown K., Leggat P.A. Human monkeypox: Current state of knowledge and implications for the future. Trop. Med. Infect. Dis. 2016;1:8. doi: 10.3390/tropicalmed1010008. – Sepehrinezhad A, Ashayeri Ahmadabad R, Sahab-Negah S. Monkeypox virus from neurological complications to neuroinvasive properties: current status and future perspectives. J Neurol. 2023 Jan;270(1):101-108. doi: 10.1007/s00415-022-11339-w. Epub 2022 Aug 21. PMID: 35989372; PMCID: PMC9393054. – Rastogi A, Kumar M. Current Status of Vaccine Development for Monkeypox Virus. Adv Exp Med Biol. 2024;1451:289-300. doi: 10.1007/978-3-031-57165-7_18. PMID: 38801585.
Asit, mineye sürüldükten sonra yıkanıp kurulanır sonra mineye bond (sıvı kompozit) sürülür kurulanır, ışınlanır ve resin esaslı adeziv kompozit dolgu materyali yerleştirilip ışınlanır. Ancak asitin mineden açığa çıkardığı kalsiyum iyonlarını yakalayıp monomerin yapısına dahil eden nanohibrit tabakalar oluşturmayı hedefleyen kendinden bondlu asitler, aynı şişede satılır ve tek defada asit ve bond birlikte uygulanır. Asit ve bondu aynı anda uyguladığımız self etch yöntemi ne derece iyidir? Buna bakacağız
Resin esaslı kompozit dolgu maddesi Bis-GMA, UGDMA, TEGDMA veya EGDMA dan meydana gelir. Piyasamızdaki bondların yapısı her markaya göre küçük değişiklikler göstermekle birlikte esas olarak methacrylate, fosforize edilmiş pentacrylate, aldehit gibi toksik ve kanserojen ethylene glikol, EGDMA, DEGDMA ve 10-MDP türevlerinden oluşur ve pH derecesi 1-3 arasındadır kuvvetli bir asittir. (Cadenaro M, 2023) (Tuncer S, 2012) Asit ise genellikle %37 lik fosforik asittir.
Self etch ile karşılaştırıldığında asit ve kompozitin ayrı-ayrı uygulanması durumunda dayanıklılık daha güven verici bulunmuştur. 4 tane çekilmiş üst birinci küçük azının 2 tanesi %37 fosforik asit, diğer ikisi self etch ile asitlenip Transbond XT markalı ortodontik kompozit ile braketler yapıştırılmış, suda bekletilmiş iyon bombardımanı ile kompozit materyalin yüzeyi aşındırılmıştır. Sonuç olarak self etch ile elde edilen mekanik dayanıklılığın daha az olduğu ama yine de kabul edilebilir derecede mekanik direnç gösterebildiği görülmüştür. Etch asit ile doğrudan yapılan asitlemede dişin adeziv-mine birleşiminde self etch yöntemine kıyasla daha düzenli yapılar oluşturduğu görülmüştür. (Vilchis RJ, 2007)
Sertleşmenin mekanizması burada anlatılmıştır. https://www.drmurataydin.com/kompozit-dolgu-nasil-sertlesir/ SCA kompomer adeziv ve Optibond kompozit firmasının önerileri uygulanarak mine ve dentin üzerine uygulanmış ve elektron mikroskopta tutunma izlenmiştir. Optibond’un nanohibrit bir tabaka oluşturduğu tutunmanın arzu edildiği şekilde gerçekleştiği anlaşılmıştır. (Krejci I, 1999)
Bu çalışmalardan da anlaşılmaktadır ki, asit ve bondu ayrı uygulamak ile elde edilen kompozit yapı, self etch ile elde edilen yapıdan biraz daha avantajlı olarak görünmektedir
Kaynaklar: Krejci I, Schüpbach P, Balmelli F, Lutz F. The ultrastructure of a compomer adhesive interface in enamel and dentin, and its marginal adaptation under dentinal fluid as compared to that of a composite. Dent Mater. 1999 Sep;15(5):349-58. doi: 10.1016/s0109-5641(99)00056-1. PMID: 10863432. Vilchis RJ, Hotta Y, Yamamoto K. Examination of enamel-adhesive interface with focused ion beam and scanning electron microscopy. Am J Orthod Dentofacial Orthop. 2007 May;131(5):646-50. doi: 10.1016/j.ajodo.2006.11.017. PMID: 17482085. Cadenaro M, Josic U, Maravić T, Mazzitelli C, Marchesi G, Mancuso E, Breschi L, Mazzoni A. Progress in Dental Adhesive Materials. J Dent Res. 2023 Mar;102(3):254-262. doi: 10.1177/00220345221145673. Epub 2023 Jan 24. PMID: 36694473. Tuncer S, Demirci M, Schweikl H, Erguven M, Bilir A, Kara Tuncer A. Inhibition of cell survival, viability and proliferation by dentin adhesives after direct and indirect exposure in vitro. Clin Oral Investig. 2012 Dec;16(6):1635-46. doi: 10.1007/s00784-011-0669-x. Epub 2012 Jan 6. PMID: 22222515. https://blog.drmurataydin.com/dolgu-sertlesmesi.html
Herkes şekerin diş çürüttüğünü zannediyor. Çocukluğumuzdan beri bize şeker diş çürütür dediler. Yanlış biliyorlar. Şeker diş çürütmez. Ağızdaki bakterilerden ortaya çıkan asitler dişleri çürütür. Fakat hiç şeker yemese bile bakteriler başka besinlerden yine asit üretir ve çürütür. O halde çocuklara şekeri yasaklamak yerine diş fırçasını öğretmek gerekir.
Bakteriler ağza giren karbonhidratları Emden Mayerhof yolu üzerinden asitlere ve enerjiye dönüştürmeyi sever. Çünkü, şeker çok küçük bir karbonhidrattır ve bakteriler tarafından kolayca asitlere dönüşür. Fakat dikkat ediniz yegane karbonhidrat şeker değildir, ekmek, nişasta, meyve ve bütün unlu mamüller bir karbonhidrat deposudur. Durduk yere şekeri hedef göstermek haksızlıktır.
Sayısız insan ve hatta sayısız hekim çocuğa ve hatta erişkinlere şeker yemeyi yasaklamakta veya sınırlamaktadır. Bu konuda toplumsal bir savrulma yaşıyoruz. İçi boş hurafelerle kendimize karanlıkta işporta çözümler arıyoruz. Şeker yemeyince diş çürümez zannediyoruz. Şekeri kısıtlayınca toplum sağlığına katkıda bulunduk zannediyoruz, en azından kendimizin veya çocuğumuzun diş sağlığını korumuş olduk zannediyoruz.
Burada doğru hedef insanlara diş fırçalamayı öğretmektir. Yemekten sonra hiç beklemeden dişler fırçalanmalıdır Burada diş hekimliği öğrencileri için adım-adım diş çürümesini anlattım. Kocaman dişin nasıl un gibi toz haline geldiğini izleyiniz
Diş hekimliğinde oral patojenlerin neler olduğu genel olarak bellidir. Bunların genellikle hangi antibiyotiklere duyarlı oldukları ve hangi antibiyotiğin peri-dental ve peri-oral dokulara daha iyi penetre olabildiği de bellidir. Bu kurallara uygun şekilde aşağıdaki yol haritasını uygulamak başarıya götürebilir
Özel durumlarda ne yapacağız? Mesela emziren anne, gebelik, yaşlılarda veya 12 yaş altı çocuklarda hangi antibiyotiği seçeceğiz? Böyle vakalar karşımıza çıkarsa aşağıdaki yol haritasını uygulamak en makul olan yoldur
Burada yazan bilgiler diş hekimliği öğrencilerine hitap eder, meslektaşlara fikir vermek içindir. Halka hitap etmez. Muayene ve tedavi yerine geçmez. Hasta iseniz hekiminize gidiniz. Her durumda doğru antibiyotik değişir. Doğru antibiyotiği hekiminiz size verecektir.
Diş kaplaması metal ve porselen tabakalarından oluşur. Biz diş hekimleri porselen kaplamaların metal tabakasını yapım aşamasında kumpas ile ölçebiliyoruz fakat bitimden sonra porselen tabakasının kalınlığını bilemiyoruz. Bu yazıda bitmiş bir porselen kaplamanın yüzeyinde bulunan porselen tabakasının kalınlığını nasıl ölçebileceğimizi anlatacağım.
Aliekspres sitesinde bulduğum bu cihaz 5 Mhz frekansında ultra sonik dalgalar yolluyor ve metalin yüzeyine çarparak geri dönen dalgaları yakalıyor. Reflektif sinyalin dönüş gecikmesinde ortaya çıkan zaman farkına bakarak metale olan uzaklığı hesaplıyor ve ekrana veriyor. Aynen kadın doğum doktorlarının fetusun boyunu ölçtükleri sistem kullanılıyor. Kadın doğum doktoru ultrason ile bebeğin boyunu ölçtüğü yöntem ile biz porselen tabakasının kalınlığını ölçüyoruz.
Kalınlık ölçen cihaz ile bir diş kaplamasının porselen tabakasının kalınlığının 0.19 mm olduğu görülüyor.
Bir porselen kaplamayı elinize almanıza da gerek yoktur. Ağızın içinde duran kaplamanın porselen kalınlığını da ölçebiliriz. Ağıza yaklaştırılır. Porselen kaplamaya temas ettirilir. Ekranda sayı belirir ve dıt sesi duyulur. Görünen sayı mikrometre cinsinden porselen tabakasının kalınlığıdır. Plastik malzemelerin kalınlığını ölçemez fakat metal yüzeyine uygulanmış her türlü kaplanın kalınlığını ölçebiliyor. Yeter ki kalınlığını ölçmek istediğiniz tabaka bir metalin yüzeyinde bulunsun. İmplantın titanyum metali hidroksil apatit kaplıdır. Bu cihaz ile implantların yüzeyindeki hidroksil apatit kalınlığını da ölçebiliriz. Kullanım alanı hayal gücünüz ile sınırlıdır.
Kalınlık ölçen cihaz ile gözlük çerçevesinin üzerine yapılan ve metale sarı rengi veren boya kalınlığının 0.17 mm olduğu görülüyor.
Diş hekimliğinde biyofizik dersleri boş geçtiği için biz diş hekimleri bu ve buna benzer cihazların diş hekimliği alanında kullanılabileceğini akıl edemeyebiliyoruz. Bu yazı ile umarım diş hekimi ve diş teknisyenlerine ulaşırım.
Ülkemizde ve hatta dünyada alkolsüz çinkolu bir ağız kokusu gargarasının bulunmayışı çok tuhaf. Bu eksiği görüp bir formül geliştirip ürettirmeyi hayal etmiştim. Bu rüyanın nasıl gerçekleştiğini kalema aldım. (Ağız ve nefes kokusu isimli eserimin birinci bölümünden aynen kopyalayarak yayınlıyorum:)
2008 yılı incelemesine göre eczanelerimizde 211 tane parasetamol içeren tablet bulunmasına rağmen yeterli kalitede ağız kokusu gargarası yoktur. Çinko içeren alkolsüz ve katkısız ağız kokusu gargara sayısı birkaç tanedir (HalitosilZn, Oderol gibi) ve eczanelerimizde yaygın olarak bulunmamaktadır.
Başta etil alkol olmak üzere alkollerin ağız kokusu (ve ağız kanserlerine eğilim) yapıyor olduğu bilinmesine rağmen, alkol içeren meşhur ve ithal gargaralar eczanelerimizde bolca satılmaktadır. Üstelik bunların kutularının üzerinde “alkolsüzdür” diye yazmasına rağmen içeriğinde (etil olmayan) alkoller bulunmaktadır. Bu alkoller ağız kokusu yapabilmektedir. Ağız kokusu hastaları bunları satın almak zorunda bırakılmakta, iyileşeceği yere kötü koku şikâyetleri daha da artmaktadır. Diş hekimleri ve diğer hekimler konudan uzak oldukları ve yeterli eğitilmedikleri sebebi ile bu alkollü gargaraları yazmakta ve hastalara önererek problemi derinleştirmektedir. Bu gargaraların üzerinde alkolsüz olduğu beyan edilip içine (etil olmayan) alkoller ilave edilmiş olması tuzak gibidir. Suikasttir. Piyasamızda plastik dil kazıyıcılar (dil fırçası adı ile) halka satılmaktadır. Bunlar sağlığa zararlıdır ve piyasadan toplatılmalıdır. (Bkz. Bölüm 46)
HalitosilZn ağız kokusu gargarası nasıl doğdu? Ülkemizde ağız kokusu ürünü bulunmadığını görünce, böyle bir ürünün eczanelerimizde bulunmasının şart olduğunu düşündüm. (Problemi görebiliyorsan düzeltecek olan sensin kuralı). Alkolsüz, çinkolu, tatlandırıcısız, kokusuz, sodyum kloritli ve asit borikli güzel bir koku giderici formül hazırlayıp patentini aldım.
Zorluklar başlıyor: Gargara haline getirilmesi ve üretilmesi amacı ile çeşitli ilaç firmalarına müracaat ettim. Firmalar ülkemizde yürürlükte bulunan anlamsız ve aşılaması zor bürokrasi sebebi ile bu gargarayı üretmek istemediler. Yasaları ve bürokratik kuralları inceledim. İlaç eczacılık dairesine gargara üretimine dosya açmak için gerekli olan imkansıza yakın belgeleri ve harç paralarını duyunca firmalara hak verdim. Durumu incelediğimde o günün parası ile bir binek arabası satın almak için gerekli olan paranın yarısı kadar bir dosya ücreti ödenmesi gerektiğini üzülerek gördüm. Dosyaya konulması istenen belgeler ise üreticiye ceza olarak yeterliydi. Bu belgeleri tamamlamak yıllarca sürebilirdi. Şu anda nelerin istendiğinin listesini veremem ama ilaç üretmek için gereken şartları okuyunca şaşkınlık içinde kalmıştım. İlaç firmalarına hak verdim ve gargara üretmekten bir süre vazgeçtim. Bir devlet üretim yapmak isteyen vatandaşını neden bu kadar zora sokar acaba?
Firmalar, bu ilacı Bulgaristan veya Çekoslavakya’da merdiven altı üretip ülkeye ithal edersek daha kârlı olacağımızı söylediler. Bu yolun daha kolay, avantajlı ve sükseli olduğunu ifade ettiler. Çünkü Avrupa malıdır dediğiniz zaman özendirilerek yetiştirilmiş toplumumuza bir ilacı daha kolay kabul ettirebileceğimizi öne sürdüler. Aslında haksız değiller. Ülkemizde mevcut yasalar ve kurallar bir yandan üreteni cezalandırıyormuş, diğer yandan ithalatı cesaretlendiriliyormuş. O sıra öğrendim bunu. Düşünsenize kendi geliştirdiğim formülü bürokratik engeller sebebi ile Bulgaristan’da ürettireceğiz ve ülkemize ithal edeceğiz? Bu bana yakışmazdı.
Diğer ürünler: O tarihlerde veya sonraki yıllarda başka Türk müteşebbisler de benimle temas edip bazı ağız kokusu ürünlerini yurt dışından satın alıp ülkemize ithal etmek istediklerini ve hatta ülke çapında dağıtıcılık (distribütörlük) yapmak istediklerini anlattılar. Bu konuda benim fikrimi sordular ve desteğimi istediler. Bir tanesi Oxyfresh diğeri CB12 idi. Kendi formülümüz dururken paramızı yurt dışına çıkmasını doğru bulmadım. Bu ürünleri desteklemeyi reddettim. Yerli çözümlerde ısrar ettim. Buna rağmen hiç gerekli olmamasına rağmen ve ülkemizin hiç ihtiyacı bulunmuyor olmasına rağmen iki gargara da ülkemize girdi. Bu iki gargaranın ağız kokusuna etkisini karşılaştırmalı inceledim ve faydalı bulmadım. Popüler markalardan Listerin’i de faydalı bulmadım. (Bkz. Bölüm 49) Avuç dolusu dövizimiz yurt dışına akıyor. Çok üzülüyorum. Bunların ağız kokusu üzerine yeterince etkin olmadıklarını bir bilim çalışması ile gösterdim ve uluslarası hakemli dergide yayınladım. (Aydın M, 2020)
O günlerde ismi Çözüm İlaç olan firmanın sahibi Sn. İlhami Kotan ile tanıştım. Benim ağız kokusu engelleyen formülümü üretmek istediğini, ilaç eczacılık dairesinin ve sağlık bakanlığının önüne çıkardığı bürokratik engelleri aşmak için efor sarfedeceğini memnuniyetle öğrendim. Fakat formül için bana ödeyecek parası olmadığını söyledi. Kendisinden formül karşılığı ücret istemedim ve bundan sonra da ücret talep etmeyeceğimi noter belgesi ile kendisine bildirim. Böylece ticari emniyet ortamı verdim kendisine.
İlk üretim: Ben formülden veya herhangi bir şeyden ücret almayınca bu kahraman şahıs Türkiye’nin ilk ağız kokusu gargarasını PharmolZn ismi ile piyasaya sürdü. İlhami bey benim ücret istemeyişimin karşılığında ismimi gargara kutusunun üzerine basarak bana teşekkür etmiş oldu. Formülü ücretsiz teslim ettim. Yeter ki ülkemizde sayısız insan mağdur kalmasın ve paramız yurt dışına çıkmasın diye düşündüm. Üretim başladı. Rüyam gerçek oldu
Daha sonra gargaranın formülüne NaClO2 ilave ederek etkisini güçlendirdim. Bu gün HalitosilZn ismi ile eczane ve sanal marketlerde satılmaktadır. Ülkemizin en başarılı ağız kokusu gargarasıdır. Hala her eczaneye dağıtımı mümkün olmamaktadır. Çünkü Listerin, Colgate Plax gibi firmalar 5 (veya 10) tane gargara satarsa eczacıya eşantiyon bir adet gargara veriyormuş. Bu sebeple eczacıların bir kısmı (hepsi değil) HalitosilZn soran hastalara “piyasada yok size bunu verelim” diyerek kendilerine bedava ürün veren gargaraları satıyorlarmış. Bizler reçeteye HalitosilZn yazsak bile hastanın elinde başka ürün görüyoruz. Bazı eczacılar ticari sebeplerle ilaç değiştiriyorlarmış. Bu sebeple yıllardan beri HalitosilZn bulmak zor oluyor. Başka sebepler de var: Eczanelere ilaç temin eden depolar için de benzer şeyler söylenebilir. Piyasaya yeni çıkan ürünlere kolaylık sağlamıyorlar, stok ve dağıtım için ilave ücret talep ediyorlar. Bu uygulamalar Halitosil’in eczanelere yaygınca dağıtılmasına engel oluyor.
Marketlerde de durum farklı değildir. Bir süpermakete gargaranızı koymak ve rafta satmak isterseniz bir servet ödemeniz gerekir. Bu durumda ya HalitosilZn’yi iki katı fiyata satmak veya markette satmaktan vazgeçmek gerekir.
Halka duyurmak için gazeteye gargara reklamı vermek ülkemizde yasaktır. Televizyonda ise çok pahalıdır. Bu sebeple HalitosilZn halka yeterince duyurulamadı. Ama artık bir veb sitesi var
Umarım avuç dolusu döviz ile ülkemize giren az faydalı ağız kokusu ürünleri yerine Halitosil hak ettiği yeri alacaktır.