Çekilmiş dişleri dezenfekte etmek

Diş hekimliği eğitiminde kullanılan çekilmiş dişler ağızdan çıkar çıkmaz çamaşır suyuna bırakılmalı ve mümkün olduğu kadar uzun bekletilmelidir. Otoklav buharı foramen apikaleden girip pulpa odasını mikroplardan arındırması zordur. Ancak klor iyonlarının pasif difüzyon ile en azından kanal boyunca ilerlemesi çok mümkündür.

Çekilmiş dişleri fakülteler temin etmelidir. Öğrencilerden çekilmiş diş istemek onları köşeye sıkıştıran önemli bir eziyettir. Fakülteler çekilmiş dişi dezenfekte ettikten sonra öğrencilere teslim etmelidir. Bu konuda bir yorumu şurada bulabiliriz: tıklayınız

Ağız içerisinde spor bulunmaz. Bu sebeple çekilen dişi eğer yere düşürmediysek yeni çekilen bir dişin üzerinde spor yoktur. Fakat milyarlarca bakteri ve virüs bulunduğunu söylemek kehanet olmaz.

Sodyum hipoklorit (hipo), bakkal ve marketlerde “çamaşır suyu” ismi ile bilinir. %5-54 arası değişik konsantrasyonlarda bulunabilir. pH derecesi 12-14 arasındadır. Temas ettiği yüzeyde klor, perklorat, hidrokloröz asit, sodyum hidroksit gibi moleküllere ve iyonlara dönüşür. Bunların hepsi şiddetli mikrop öldürücüdür. Hiç bir bakteri mantar veya virüs hipo’nun öldürücü spektrumunun dışında değildir. Üstelik diğer dezenfektanlar ile karşılaştırıldığı zaman hipo’nun mikrop öldürme süresi açık ara öndedir. En dirençli ve en zor bakteri (tüberküloz basili, Bacillus sporları) veya en dirençli virüsler (hepatit virüsü veya rhabdovidirae) hipo’ya dakikalar ile ölçülebilecek kadar kısa bir süre dayanabilir. Eğer kumaşa ve metale zarar vermeseydi diş hekimliği kliniğinde hipodan başka bir dezenfektana ihtiyacımız olmayacaktı.

Çekilen dişin üzerindeki kanı lavaboda akar su altında yıkadıktan sonra bir çay bardağı içerisine konulmuş olan hipoya bırakmak uygun bir çözümdür. Hipo’nun sulandırılmasına gerek yoktur. Çekilmiş dişi hipoda bekletme süresi ne kadar uzun olursa girginliği ve etkinliği o kadar fazla olacaktır. Bu sebeple çekilmiş dişleri >1 gece hipoda bırakmanın sakıncası olmayacaktır.

Hipo’dan çıkarılan dişler su ile yıkanır ve kullanılır. Hipo’da bekleyen dişler daha beyaz ve normalden daha sert olurlar.

Ağız kokusunun bugünü

Bu gün, biz sağlık çalışanları, ağız kokusu konusunda ya tek bir noktaya fazla derin takılıyoruz, o noktada fazla girdaplanıyoruz veya büyük fotoğrafta görmemiz gerekenleri kaçırıyoruz. Tedavideki başarı eksiğimizin sebebi budur.

Günümüz ağız kokusunun durumu konusunda bazı başlıkları şöyle özetlemek isterim:
Örneğin hastayı muayene öncesi hazırlarken yemek yemesini ve içmesini uzun süre yasaklıyoruz. Ama biz biliyoruz ki açlık, ağız kokusu yapar. Böylece hem ağız kokusunu oluşturuyoruz, meydana getiriyoruz, yaratıyoruz ondan sonra da “sizde ağız kokusu var” diyoruz.
Bunu gidermek amacı ile ben hastalara sadece bir kaç saat için yemek ve içmeyi yasaklıyorum.

Koklayarak ağız kokusu ölçmenin eksik ve hatalı olduğunu anlatan sayfalar dolusu makale yayınladım. Bir insanın diğerinin ağız kokusunu koklayarak teşhis etmesi makul değildir. Daima halitometre kullanılmalıdır. Konunun detaylarını tıklayabilirsiniz.

Bir hastada ağız içerisinde ağız kokusu kaynağı bulunduğu zaman başka kaynak yoktur zannediliyor. Eğer biyolojik sebep bulunamazsa hasta, halitofobi veya obsesyon olarak teşhis ediliyor. Halbuki bir hastada birden fazla ağız kokusu aynı anda bulunuyor olabilir. Örneğin bir hastada hem ağız kokusu hem nefes kokusu ve hem de obsesyon aynı anda bulunuyor olabilir.

Halitometre ölçümlerinde keskin bir sınır yoktur. Belirli bir matematik sınırın üzerinde H2S gazı ölçünce bu birey hastadır diyemeyiz. Veya, belirli bir matematik sınırın altında H2S gazı ölçünce bu bireyde ağız kokusu yoktur diyemeyiz. Manevralı ölçümler gerekir. Çünkü ağız kokusu gün içinde geniş bir aralıkla değişim gösterir. Ölçüm yapıldığı saniyede okunan değer, o bireyin ağız kokusunun son 10 senesinin ortalaması değildir. Cystein test, ZnCl2 test, buz test, vanilin test olfaktometrik test olmadan teşhis konulmamalıdır.

Başka bir problem ağız kokusuna sebep olan tek gaz h2s değildir. Azotlu gazlar veya organik gazlar da ağız kokusu yapar. H2S seviyesi düşük ama amonyak veya organik gaz seviyesi yüksek olan sayısız ağız kokusu hastası gördüm. Popüler halitometreler bu kokuları tespit edemezler. Bu sebeple kendi ağız kokusu ölçen cihazımı yaptım Halitor 3

Ağız kokusu hakkında bilinmeyen çok sayıda nokta vardır. Örneğin bakterilerin rolü bilinmemektedir. Ağız içerisindekine benzer bakterilerin bulunduğu burun içerisinde sistein yüklemesi kokuya sebep olmadığı halde ağız içerisinde az bir sistein yüklemesi bile şiddetli koku yapmaktadır. O halde ağzın içinde mikroplardan farklı bir koku üreten mekanizma bulunuyor olmalıdır.

Ağız kokusu arenasında, hem hastaya yaklaşım hem muayene metotları hem teşhis kriterleri ve hem de tedavi yöntemlerinin radikal bir şekilde değişmesi gerektiğini düşünüyorum.