Probiyotik

Dost bakteri yoktur. Çünkü onlar bir bakteridir. Halk anlasın diye bakterilerin bazılarını dost kabul etmek yanıltıcıdır ve sayısız hataya sebep olmaktadır. Probiyotik adı ile dost bakteri kapsülleri kullanmak geçici ve zayıf bir flora değişimine sebep olsa da, belirli bazı bakteriler floraya zorla sokulsa bile probiyotik kullanımı terk edildikten saatler veya aylar sonra flora eski haline geri dönecektir. Bu sebeple : “probiyotikler hiç bir hastalığı kalıcı olarak tedavi edemez”

İnsan vücudunda deri, bağırsak, ağız, kulak ve burun gibi her florada toplanan mikropların birer listesi yapılabilir. Genellikle hangi bakteri cinsinin hangi floraya yerleşeceği bellidir. Örneğin Pseudomonas aeruginosa ağıza sokamazsınız. Ağıza yanlışlıkla girerse tutunamaz ölür. Daha doğrusu mevcut flora üyesi yerli bakteriler onu öldürür oraya sokmaz. Klebsiella ozaenae isimli bakteriyi ağıza sokamazsınız ama buruna yerleşebilir. Onun kardeşi olan Klebsiella pneumoniae akciğere yerleşir ama safra kesesine yerleşemez. Salmonella typhi safra kesesine yerleşir ama beyine yerleşemez. Neisseria meningitis beyine yerleşir ama bağırsağa giremez.
Mikrobiyal floralarda yazılı olmayan kesin kurallar çalışır hangi bakterinin nerelerde yerleşebileceği aşağı yukarı bellidir. Bunu belirleyen floraların ekolojileridir. Ekolojik belirteçler (determinantlar) söz konusu floradaki bakteri listesini belirler. Borrelia burgdoferii fare beyninde çoğalır ama hastalık yapmaz. Fakat 1 tane Streptococcus penuomonia bakteri hücresi fare peritonuna girse hayvan hasta olur ve ölür. Porphyromonas asaccharolytica‘yı idrar yoluna sokamayız. Bacillus cereus ‘u tavşan testisine sokamayız. O bakteriler orada yaşamaz. Oradaki mevcut yerli bakteriler tarafından öldürülür veya ekoloji sebebi ile orada silinip giderler.

Şunu iyice anlamak gerekir: Biz istedik diye hiç bir bakteri bir floraya yerleşmez. Bu çok önemli bir kuraldır. Bu kuralı iyice aklımızda tutalım.

Hangi mikrobun hangi floraya yerleşebileceğini belirleyen mikrop konak ilişkisini anlatan video (Dr. Murat Aydın)

● Bakteri konak ilişkisi:
Aykırı bir bakteriyi ilgisini çekmeyen bir floraya zorla inoküle edersek ne olur? Mesela ağıza yerleşemeyen Yersinia pestis bakteri süspansiyonunu ağızın içerisine döktük veya bu bakteri ile gargara yaptırdık. Ağzın içinde yaşamaya zorladık. Bu durumda sırasıyla şunlar gerçekleşir: Önce Y. pestis bakterisi kendi etrafındaki ekolojik determinantlar (pH, sıcaklık, eH, ışık, oksijen satürasyonu, enzim aktivitesi, CO2 basıncı vs) gibi faktörleri yoklar. H2 ve fumarat gereksinimini karşılayıp karşılayamayacağı, adezin ve kapsül polisakkaritlerinin ağız mukozasına yapışık tutunmasını sağlayacak reseptörlerin bulunup bulunmadığı gibi çeşitli bakımdan etkileşip çevresini tanımaya çalışır. Eğer minimum koşulları sağlayamıyorsa bu bakteri floraya tutunamaz. Tutunamayan bakteri çoğalamaz. Çoğalamayan bakteri hastalık yapamaz. Eğer bu bakteri yutulmadı veya limf nodlarına emilmediyse veba basili olmasına rağmen hiç bir hastalık yapamadan saatler içerisinde ağızdan kaybolur gider. Eğer bu yol ile ağızdan kaybolmadıysa ağız florasının bakteriler tarafından derhal inhibe ve tahrip edilir.

Bakteri konak ilişkisi interaktiftir. Karşılıklı olarak kesintisiz olarak etkileşir. Bakteriler ortam biyokimyasını değiştirir. Konak biyosferi de sürekli olarak değişir. Böylece floradaki bakteri listesi dinamiktir ve küçük alternasyonlar ile benzer bakteriler arasında gezinir. Bazı bakteriler floraya eklenirken diğer bazıları kaybolur.

Ekolojisi uygun olan bir bakteri eskiden mevcut iken bir florada sonradan neden kaybolur ?
Eğer konak tarafında bir ekolojik shift (değişim-kayma) veya mikrop tarafında mutasyon meydana geldiyse o bakteri o floradan silinir. Bu bakteri bu floranın asli ve kadim üyesi olsa bile artık o florada bu bakteriyi bulamayız. Eğer eksilen bakteriyi biz dışarıdan inoküle etsek bile orada tutunamaz ve saatler sonra silinir gider. Çünkü o artık yabancılaşmıştır ve flora üyesinin bilinen kadrolu elemanı değildir. O halde kuralımız şöyle değişti:

Hangi sebeple olursa olsun biz istedik diye hiç bir bakteri hiç bir floraya yerleşmez.

● Probiyotik adı verilen dost zannedilen bakteri listesi:
Bifidobacterium longum, Bifidobacterium breve, Bifidobacterium infantis, Lactobacillus helveticus, Lacticaseibacillus rhamnosus, Lactobacillus plantarum, Lactobacillus casei, Bifidobacterium infantis, Enterococcus faecium, Lactobacillus reuteri, Lactobacillus rhamnosus, Lactobacillus salivarius, Propionibacterium freudenreichii, Saccharomyces boulardii, Escherichia coli Nissle 1917, Streptococcus thermophilus, Lactobacillus acidophilus, Lactobacillus plantarum, Lactobacillus paracasei, Lactobacillus delbrueckii, Blautia, Roseburia, Parabacteroides, Eggerthella Coprococcus, Erysipelotrichaceae, Ruminococcaceae (Kim YS,2023)

Probiyotik yutmak, bu bakterilerin hepsini veya bir kısmını zorla floraya inoküle etmek demektir. Bu bakteriler önceden bağırsak (veya herhangi bir) florada yoksa demekki bulunmaması gerektiği için bulunmuyordur. Bu kapsül ile bağırsağa yeni gelenler daha önceki aynı bakterilerin ortadan kaldırıldığı sebeplerle tekrar ortadan kaldırılacaktır, saatler sonra floranın bakteri profili eski haline geri dönecek, restore olacaktır. Çünkü floranın eskiden kadrolu üyesi olsa bile değişen ekoloji yeni gelenleri de ortadan kolayca ve derhal kaldıracaktır. Bu sebeple probiyotik herhangi bir şeyi kalıcı olarak tedavi etmeyecektir.

● Probiyotik ile neyi tedavi etmeye çalışıyorlar?
Stres, anksiyete, depresyon, Cilt hastalıkları, baş ağrıları, migren, ürogenital sistem, romatizmal hastalıklar, nörolojik hastalıklar (otizm, parkinson, multipl skleroz), demans, obesite, depresyon, kap damar hastalıkları, Crohn’s hastalığı, Çölyak hastalığı, kronik ishal, alerjik hastalıklar, karaciğer sirozu, ve bağışıklık sistemini güçlendirmek gibi her türlü iyileşmesini desteklediği öne sürülmektedir.

Probiyotik bakteri kapsüllerini sağlıklı insanlar kullanırsa sağlıkları bozulabilir. Hafif bir ishal vea kabızın kısa süren bir kabızlığın giderilmesinde veya bir kaç gün sürmüş hafif bir sindirim rahatsızlığında en çok 1 hafta kadar probiyotik kullanmak ve sonra terk etmek belki makul karşılanabilir.

● Kaos başlıyor:
Kafa karıştırıp bulanık bir ortam hazırlamak satışı kolaylaştırır. Yeni kavramlar üretildi. Probyotik kelimesindeki “o” harfini değiştirip yeni isimler türetildi. Prebiyotik terimi böyle ortaya çıktı. Aslında pro- ön eki ile pre- ön eki sinonim (eş anlamlı kelime) olup, birbirleri ile tamamen aynı şeyi ifade ederler Prebiyotik, dostları besleyen maddelere verilen isim, postbiyotik bağırsakta ortaya çıkan maddelere verilen isim olarak önümüze sürüldü. Psotbiyotik olarak halka satılan ürünlerin içerisinde de probiyotik bakterilerin bulunduğunu etiketinden anlamak mümkündür. Piyasadaki postbiyotikler ile prebiyotikler aynı içeriğe sahip olduğuna göre neden bu isimler ayrıldı diye mantıklı sorular sormaya gerek duymuyoruz. Çünkü cevap çok belli. Aslında farklı olan bir şey yok. Bulanık ortam yaratarak satışların artırılması için terminolojik bir kaos oluşturulmuş olmalıdır. Para, pirim, sükse, daha çok tıklanmak ve prestij elde etmek amacı ile sağlık çalışanlarının da bu pazara çekildiğini görmezden gelemeyiz. Bulanıklığı artırmak için yakında aynı kelimenin başka sinonimleri üretilip önümüze sürülebilir. Böylece daha çok satış yapılabilecek yeni pazarlar oluşturulabilir. Mesela protobiyotik, perbiyotik, parabiyotik, ortobiyotik, normobiyotik, halitobiyotik veya pribiyotik gibi anlamsız terimlere hazırlıklı olmak gerekir. Gelecekte böyle isimler duyarsak şaşırmamak gerekir.

Probiyotik senaryosunun bilim desteği nedir?
International Scientific Association for Probiotics and Prebiotics (ISAPP), isimli bir kurum vardır. Muhtemelen dünyadaki probiyotik savunucularının da üzerinde bir kurum olsa gerek. Prebiyotikleri şöyle tanımlar: Fruktan ((fructooligosaccharide (FOS) ve inulin) ile galaktan galactooligosaccharide (GOS)) isimli maddeler Lactobacillus ve/ya Bifidobacterium türü bakterilerin zenginleştirilmelerine yardımcı olur. Bu iki bakteriyi zengileştirme etkisine sahip olan FOS ve GOS maddelerine prebiyotik adı verilir. (Glenn R. 2017)
Yani bilim kaynaklarına göre probiyotiklere katkı sağlayan her madde prebiyotik adını almıyor sadece bu iki tane kimyasal maddeye prebiyotik ismi veriliyormuş.
Aynı kaynakta yazdığına göre FOS ve GOS maddeleri verince Faecalibacterium prausnitzii ve Anaerostipes bakterilerinin kontrolsuz olarak çoğalabildikleri görülmüş ve bağırsakta bütirat açığa çıktığı tespit edilmiştir. Butirat eğer bireye zarar verirse bu FOS ve GOS maddeleri prebiyotik adını almaz denilmiştir.
Şimdi bir dakika burada durunuz.!
Yani probiyotik uzmanları diyor ki ben bir madde tanımlıyorum, iyiyse bana kötüyse sana diyor. Yani iyi gelirse prebiyotiktir, kötü gelirse değildir diyor. Bu kaypak, tutarsız, uçuk, zayıf bilim içeren tuhaf bir yaklaşımdır. Yayınladıkları 14 sayfalık uzman-konsensus probiyotik raporunu değersizleştirir. Aslında böyle bir tutarsızlığı görünce belgenin bilimden uzak olduğunu anlayınca ben genellikle okumaya devam etmem. O raporun gerisini okumayıp bırakmam gerekirdi. Fakat tahammül ederek, probiyotiğin en üst otoriteleri tarafından kaleme alınan bu belgeyi okumaya devam ettim. Uzmanların konsensusunun devamında şu tanımı gördüm: eğer 3 gr’dan az alınıyorsa bu madde prebiyotik değildir diyor. Doza indeksli hayret verici bu yaklaşım etyolojik, mekanistik değildir, bilimsel değildir. Raporun diğer kısımlarına göz attım ancak bu makaleme alıntı yapılabilecek değerde bir şeyler göremedim.
Literatürü karıştırmaya devam edelim:
Prebiyotiklerin depresyon ve anksiyete üzerine hiç bir etkisi bulunmadığı görülmüştür. Probiyotiklerin ise depresyon üzerine (d = −.24, p < .01) ve anksiyete üzerine (d = −.10, p =.03) fevkalade zayıf etkisi vardır (Liu RT, 2019)
Literatürde probiyotikleri bilim esaslı doğrulayan makale ararken tam istediğim bilim makalesini bulduğuma sevinerek şunu okudum: Bağırsak lümeninde mukozanın hemen altında lamina propria’da yer alan dentritik hücrelerden bahsediyordu. Bu hücreler bakteriler ile ilk temas eden hücrelerdir. Heme oxygenase-1 (HO-1) enziminin Lactobacillus rhamnosus isimli bakteri tarafından mezenterik limf nodlarında uyarıldığını böylece GALT (gut associated lymphoid tissue) adı verilen savunma sisteminin harekete geçtiğini Bu sebeple L. rhamnosus bakterisinin olumlu etkisini öne sürüyordu. Bu bakteri Peyer plaklarında Foxp3 geni taşıyan CD4+ limfositlerinin sayılarını 9 gün boyunca 15.9±0.2×104 ten 213±4×104‘e artırıyormuş, fakat CD4+CD25+ limfosit popülasyonu artmıyormuş. Kontrol grubundaki L. salivarius bakterisinde bu olaylar gerçekleşmiyormuş.(Karimi K, 2012) Halbuki kontrol olarak kullanılan L. salivarius çok iyi bilinen ve pazarlanan bir probiyotik bakteridir. (Burton JP, 2006) (Klerk N, 2016) Burada yazdıklarımı anlayanlarınız anlamıştır, okuyucuya bu dar alanda immünoloji bilimi anlatamam fakat bu olayların değerli olmadığını söyleyeyim. Özgün de değildir. Örneğin bu etkiyi uyandıran sayısız kimyasal madde bulunabilir. Vardır da. Makaleyi incelediğimde gördüm ki: Makale kanadalı bir firma tarafından para verilerek desteklenmiş. Kehanete gerek yok. Söz konusu belgenin yazarı probiyotik satıcısıymış. Ayrıca bu çalışmada kontrol grubu bulunmamaktadır. İşte literatür böyle boş yayınlarla doludur. Literatürden 34 makale daha inceledim. Buraya tek-tek yansıtmayacağım. Bir kısmında kontrol grubu yok, bir kısmında randomizasyon yok, bir kısmı probiyotik satıcıları tarafından ücretli yazdırılmış, diğerleri masa başında yazılan retrospektif istatistik yayınlarıydı. Bu makaleme dahil etmeye değecek kadar değerli bilgiye rastlamadım.

Probiyotik bakterilerin etkisi ne kadar sürer?
Sağlıklı gönüllülere 2 Lactobacilli, 2 Bifidobacteria ve 1 Streptococcus’tan oluşan çok suşlu bir probiyotik verildiğinde, Bifidobacterium longum 15 günden daha uzun süre dayanırken, diğer suşlar alımın kesilmesinden sonra sadece 3-6 gün bağırsakta kalabilmiştir.. (Tremblay A, 2023) Bir başka çalışmada Lacticaseibacillus rhamnosus 10 gün kalmayı başarmıştır (Mahalak KK, 2022) En uzun kalabilen Bifidobacterium longum’dur en çok 6 ay kalabilmiştir (Gómez MMX, 2016)

Bir çalışmada erken doğan bebeklere Bifidobacterium breve, Lactobacillus rhamnosus (HA-111), Bifidobacterium bifidum, Bifidobacterium longum subsp. infantis, and Bifidobacterium longum subsp. longum (HA-135) isimli probiyotik bakteriler uygulanmış ve bebekler 5 ay takip edilmiştir. 5 ay sonunda sadece Bifidobakteriler bağırsakta kalabilmiştir. Bu kadar uzun kalabilmesinin sebebi bebeklerin anne sütü emiyor olmaları olabilir. (Yousuf EI,2020)

Bağırsak Th17 limfositler bakımından zengindir. İritabl kolon sendromumunun patogenezinde rol alan IL-6, TNF-α, IL-22 IL-23 salınnımını sağlamaktadır.
Probiyotik uygulması bağırsaklardaki bakteri florasını etkilemeyip dolaşımdaki ve bağırsaktaki Th17 limfositlerinin sitokin (IL-6, IL-10, tnf) üretimini azaltmış ve lipopolisakkaritlere verdiği cevabı sınırlamıştır. Böylece bağırsağın otoimmün hastalıklarında probiyotiklerin kullanılabileceğini düşündürür. Bu çalışmada probiyot kullanımı sonlandırıldıktan 4 hafta sonra hiç bir etkisi kalmamıştır (Singh A, 2018)

Probiyotik zarar verir mi?
Bakteri kapsülleri yutulduğunda sadece bağırsakta kaldığı zannediliyor. Oysaki durum böyle değildir. Bir miktar bakteri kana geçer. Bakteriyemi yapar. (Chen L, 2019) Ayrıca kontrolünü kaybederek çoğalan probiyotik bakterilerden sızan toksinler kana geçerek septisemi de yapabilmektedir. (Doron S, 2015) Probiyotiklerin zihin bulanıklığı yaptığı gösterilmiştir. (Rao SSC,2018)

● Sonuç:
Sayısız hasta, iyileşmek için veya mevcut sağlığını artırmak için veya daha iyi hissetmek için veya hasta olmamak için bu ürünlere avuç dolusu para ödemektedir. Hiç kimse kalıcı olarak iyileşmemektedir. Kısaca özetlemek gerekirse:
Probiyotikler kalıcı olarak hiç bir hastalığı tedavi etmedikleri sebebi ile sadece faydasız değil aynı zamanda bakteriyemi ve septisemi yapabildiği sebebi ile zararlı da olabilmektedir. Avrupa Komisyonu ürün ambalajlarında “probiyotik” sözcüğünün kullanılmasını yasaklamış olup gerekçesi bunların sağlığa söz konusu etkisi olduğunu gösteren hiçbir bilimsel kanıt olmaması ve tüketicileri yanıltmakta olduğudur.
Bu yazı halkı bilgilendirmek, beklentilerini azaltmak, umutlarından faydalanılmasına engel olmak amacı ile hazırlanmıştır.

Kaynaklar:
Kim YS, Choi SC. The Long and Winding Road to the Best Clinical Research and Personalized Therapy With Probiotics: Do Not Forget Host Physiology. J Neurogastroenterol Motil. 2023 Apr 30;29(2):129-131. doi: 10.5056/jnm23034.
Gómez MMX, Martínez I, Bottacini F, O’Callaghan A, Ventura M, van Sinderen D, Hillmann B, Vangay P, Knights D, Hutkins RW, Walter J. Stable Engraftment of Bifidobacterium longum AH1206 in the Human Gut Depends on Individualized Features of the Resident Microbiome. Cell Host Microbe. 2016 Oct 12;20(4):515-526. doi: 10.1016/j.chom.2016.09.001.
Yousuf EI, Carvalho M, Dizzell SE, Kim S, Gunn E, Twiss J, Giglia L, Stuart C, Hutton EK, Morrison KM, Stearns JC. Persistence of Suspected Probiotic Organisms in Preterm Infant Gut Microbiota Weeks After Probiotic Supplementation in the NICU. Front Microbiol. 2020 Sep 25;11:574137. doi: 10.3389/fmicb.2020.574137.
Suez J, Zmora N, Zilberman-Schapira G, Mor U, et al. Post- Antibiotic Gut Mucosal Microbiome Reconstitution Is Impaired by Probiotics and Improved by Autologous FMT. Cell. 2018 Sep 6;174(6):1406-1423.e16. doi: 10.1016/j.cell.2018.08.047. PMID: 30193113.
https://consensus.app/search/do-probiotics-persist-in-the-gut-after-consumption/Q6rec4chT6iysCJOs8OTLg/
Mahalak KK, Firrman J, Bobokalonov J, Narrowe AB, Bittinger K, Daniel S, Tanes C, Mattei LM, Zeng WB, Soares JW, Kobori M, Lemons JMS, Tomasula PM, Liu L. Persistence of the Probiotic Lacticaseibacillus rhamnosus Strain GG (LGG) in an In Vitro Model of the Gut Microbiome. Int J Mol Sci. 2022 Oct 26;23 (21):12973. doi: 10.3390/ijms232112973.
Rao SSC, Rehman A, Yu S, Andino NM. Brain fogginess, gas and bloating: A link between SIBO, probiotics and metabolic acidosis. Clin. Transl. Gastroenterol.2018, 9, 162.
Chen L, Li H, Li J, Chen Y, Yang Y. Lactobacillus rhamnosus GG treatment improves intestinal permeability and modulates microbiota dysbiosis in an experimental model of sepsis. Int. J. Mol. Med. 2019, 43, 1139–1148.
Doron S, Snydman DR. Risk and safety of probiotics. Clin. Infect. Dis. 2015, 60 (Suppl. 2), S129–S134.
Singh A, Sarangi AN, Goel A, Srivastava R, Bhargava R, Gaur P, Aggarwal A, Aggarwal R. Effect of administration of a probiotic preparation on gut microbiota and immune response in healthy women in India: an open-label, single-arm pilot study. BMC Gastroenterol. 2018 Jun 15;18(1):85. doi: 10.1186/s12876-018-0819-6.

Tremblay A, Auger J, Alyousif Z, et al. Total transit time and probiotic persistence in healthy adults: a pilot study. J Neurogastroenterol Motil 2023;29:218-228

Himalaya-kaya-tuzu

Pakistan’ın Pencap bölgesinde toprak altından elde edilen pembe renkli bir tuzdur. Yapısında bulunan demir tuzları ve çok sayıda mineral bu pembe rengi verir. Çeşitli faydaları olduğu iddia edilir. Aslında hiç bir üstünlüğü yoktur bunun bir abartı olduğu anlaşılmaktadır.

İddialara göre Himalaya tuzu astım, migren, gut, bronşit, guatr, diyabet, uykusuzluk, kireçlenme, uyku bozukluğu, kemik erimesi hastalıklarına iyi geldiği söylenir. Detoks amaçlı kullanılması önerilir. Böbrekteki asidi attığı, beyinin elektrik üretmesini sağladığı iddia edilmektedir. Sofra tuzu olarak kullanılması öne sürülür. Banyo tuzu olarak veya deriye piling amacı ile sürülmesi teklif edilmiştir.
Salatalara, yemeklere serpilerek kullanılması, oturma odasında havayı temizlemesi için açıkta bulundurulması önerilmiştir. Himalaya tuzu lambaları da vardır.

Himalaya tuzunun yapısında 84 tane element bulunduğu listelenmiştir. Ancak Himalaya tuzunu zenginleştiren söz konusu bu elementlerin toplam kütlesi, tuz kütlesinin %2-5 ‘i kadardır. Asıl kütle sodyum klorür iken sözü edilen sürpriz elementlerin toplamı yok denecek kadar azdır. Himalaya gibi doğal tuzların (kaya, deniz okyanus, İngiliz tuzu ve diğerleri) %97-99 kadarı zaten sofra tuzu (NaCl) dir.
Himalaya tuzunun yapısındaki minerallerden yeterince faydalanmak için 30 gram yenmesi gerektiği söylenmektedir. Ancak bu tuzdan 30 gram yenilirse çok yüksek sodyum alınmış olacağı için tansiyon yükselebilir, böbrekler yüklenebilir, kalp damar sağlığı üzerine olumsuz etkiler görülebilir. Yani Himalaya tuzu, sürdürülebilir bir besin maddesi değildir.
Himalaya tuzunda bulunduğu söylenen söz konusu elementlere vücudumuzun ihtiyacı azdır ve acil değildir. Bir kaç şişe maden suyu içilse veya deniz ürünleri yenilse doğal tuzlardan alınması umulan minerallerin önemli bir kısmı alınmış olacaktır. Bu bakımdan ele alındığında Himalaya tuzu ve kaya tuzu orijinal değildir, parlak fikir değildir, vazgeçilmez değildir.
Şerefli Koçhisar, Çankırı veya çevresinde elde edilip rafine edilen ve saflaştırılarak temizlenen ve sonra içerisine iyot ilave edilerek zenginleştirilen ve bakkalda satılan tuz beyazdır ve tiroid bezi sağlığımız için uygundur. Ancak Himalaya tuzu kaya tuzu ve diğer tuzlarda içerik stabil değildir ve rafine edilmediği için kirli olabilir.

Topraktan çıkarılan Himalaya tuzunda aşağıdaki zararlı maddeler de bulunur:
Arsenic As <0.01 ppm
Cadmium Cd <0.01 ppm
Mercury Hg <0.03 ppm
Lead Pb 0.10 ppm
Polonium Po <0.001 ppm
Uranium U <0.001 ppm.
Plutonium Pu <0.001 ppm
Bu içerik sağlık bakanlığımız tarafından doğrulanmıştır.
Kaya tuzunun , deniz tuzu, okyanus tuzu gibi doğal tuzlar, suyunun buharlaştırılması ile elde edildiği için yapısında NaCl dışında başka mineraller de bulunur. Örneğin Mg, Ca, Zn, gibi metaller karbonat, sitrat, sülfat gibi anyonlar bulunur. Orijinal içeriği bulunduğu öne sürülerek satılan okyanus suyu Cl  %55, Na+  %30.6, SO2 %4 7.7, Mg2+ % 3.7, Ca2+ %1.2, K+ % 1.1 karışımdan ibarettir. Yaklaşık olarak söylemek gerekirse bir bardak tuzlu su ve maden suyu karışımı gibidir.
Yasalarımıza göre, ülkemizdeki pazarlanan kaya tuzunun sodyum klorür oranı %97 den az olamaz. (16.8.2013 Resmî Gazete Sayı : 28737 Türk Gıda kodeksi Tuz tebliği Madde 5ç şu şekilde yazar: Yeraltı kaynak ve kaya tuzlarında kuru maddede sodyum klorür miktarı en az % 97, diğer tuzlarda % 98 olmak zorundadır.
Bu yasal düzenlemeye rağmen bazı hekimler bilinmeyen bir yerden temin edilmiş olan kaya tuzu numunesini bir laboratuarda analiz ettirerek kaya tuzlarının yapısında %60 ve 37 oranında Na ve Cl bulunduğunu ileri sürmekte, tansiyonu yükseltmeyeceğini söylemektedir. Hatta hipotezlerini daha ileri götürerek, doğal tuzların kanseri engellediğini, bebek sahibi olmayı kolaylaştırdığını, böbrekleri regüle ettiğini, mikrop öldürdüğünü, uykusuzluğa , bağışıklık sistemine iyi geldiğini öne sürmektedir. Son 50 yıl öncesinde rafine tuz bulunmadığını insanlığın kaya tuzu yiyerek gelişip bu güne geldiğini öne sürmekte, kanserlerin ve diğer hastalıkları rafine tuz kullanımına ilişkilendirmektedir. Daha sonra bu rapora konu olan kaya tuzu ile başka adreslerden elde edilen kaya tuzlarının farklı içerikleri olabileceğini söylemektedir. Oysaki bu iddiaları doğrulayacak hiç bir bilimsel kanıt bulunmamaktadır.

Himalaya tuzunda yukarda belirtilen arsenik, kurşun gibi toksik elementlerin konsantrasyonları insanı zehirleyecek ve zararlı etkilerin ortaya çıkmasına yetecek kadar yüksek değildir. Ancak Himalaya tuzunun veya kaya tuzunun uzun süreli kullanımında bu elementler vücutta birikeceği için zararlı etkileri ortaya çıkacaktır.

Hiçbir bilimsel faydası bulunmadığı anlaşılınca FDA Himalaya tuzuna verdiği izni geri almıştır (FDA, 2013).

(Avocado D. Your Worst Day Ever: David Avocado’s Himalayan Salt Debunked. Bad Science . January 18, 2016.)

Ülkemizde sofra tuzu şöyle rafine edilmektedir:
Kaya, deniz veya gölden elde edilen ham tuzda toprak dahil çok sayıda kir bulunur, buharlaştırılıp yeniden kristalize edilerek saflaştırılma işlemine rafine etmek adı verilir. Bu işlem  29/12/2011 tarihli ve 28157 3 üncü mükerrer sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Türk Gıda Kodeksi Gıda Katkı Maddeleri Yönetmeliğinde yer alan hükümlere uygun yapılır.
Topraktan gelen tuzlu su taşlı havuzlarda 110 dereceye ısıtılır. Buharın yapısında bulunması muhtemelen CaSO4 bu taşlara yapışır, buhar 106 derecede açık kaplara alınır ve santrifüjlenerek suyundan ayrılır sıcak hava üflenerek kurutulur. Eleklerden geçirilir. Sanayi tuzu bu aşamada elde edilir ayrı paketlenir. Sofra tuzu Homojen olur ve tane büyüklüğü; göz açıklığı 1000 µm’lik elekten tamamı, 210 µm’lik elekten ise en çok % 20’lik kısmı geçecek büyüklükte olacak şekilde elenir ve paketlenir. 
Bu tuza doygun buhar çözeltide bulunan kalsiyum sülfat, magnezyum klorür, magnezyum sülfat ile kalsiyum ve magnezyum bikarbonatların giderilmesi için tuzlu su önce kireç-soda veya kostik-soda ile işlem yapılır. Kireç-soda işlemi için, tuzlu suyun doldurulduğu büyük tanklara, kireç sütü, Ca(OH)2, pompalanır. Ardından sodyum sülfat eklenir. Tuzun içerisinde mevcut MgCI2 tuzla beraber suda çözünen bir maddedir. Esas olarak tuzun nemlenmesine neden olan MgCI2 aynştırabilmek için, eritme tanklarına CaO katılır. Filitrelenir. Soğumaya bırakılır. Tuz kristalleri dibe çöker 54  dereceye soğuyunca çöken tuz alınır, tekrar doygun tuzlu su verilip ısıtılır ve bu işlem tekrarlanarak üretim devam eder. Buharlaştırma kazanının dibinden alınan tuz kristalleri, santrifüjde suyundan ayrıştırılır. Santrifüjden çıkan tuz yaklaşık % 3 oranında neme sahiptir. Hava kurutucularına verilerek % 0.05 neme kadar kurumaya bırakılır. Sanayi tuzu olarak piyasaya sunulan tuz doğrudan doğruya bu kurutucudan çıkan tuzdur. Saflığı % 99.7 oranındadır. Sofra tuzu olarak satılan tuz ise yukarıda üretim şekli anlatılan sanayi tuzuna, tuzun akışkanlığını arttırmak amacıyla % 0.5-1.0 oranında Magnezyum Karbonat, Kalsiyum silikat, Kalsiyum karbonat, di ve tri kalsiyum fosfat gibi maddeler eklenerek elde edilir. Sofra tuzunda aranan özellikler TSEK tarafından standart hale getirilmiştir  (Ergin, 1988).

Kaynak: Ergin, Z. (1988). Tuzun Üretim teknolojisi ve İnsan Sağlığındaki Yeri. Madencilik Dergisi, XXVII (1)9-30.

Ülkemizde tuz rafine işlemleri sağlık bakanlığı tarafından belirlenen ve resmi gazetede yayınlanan Türk standartları enistütüsü tarafından standardize edilen yöntemlerle yapılır. Dünya sağlık örgütü izin vermiş olsa bile siyanürlü veya alüminyumlu katalizör maddeler kullanılmamaktadır. Bu tür iddialar Himalaya ve diğer tuzların satışlarını artırmak için çıkarılmış söylentiler olabilir.

Sonuç:
Himalaya tuzu:
● Her tuz gibi NaCl içerir ve tansiyonu yükseltir,
● Yapısındaki toksik maddeler birikirse sağlığa zarar verebilir,
● İçinde iyot bulunmayışı bir eksikliktir,
● Astım ve bronşite iyi geldiği ispatlanmamıştır ,
● Bağışıklık sistemi, uyku, ruh hali, stres, migren üzerine faydalı etkisi bulunduğu gösterilmemiştir.
● Tansiyonu düşürdüğü doğru değildir, tam tersine yüksek sodyum sebebi ile tansiyonu yükseltmesi beklenir,
● Tuz tadı zayıf olduğu için bireyler tuz tadı algılamak amacı ile yemeğe normalden fazla Himalaya tuzu veya kaya tuzu eklemek zorunda kalır ve kolayca sodyum yüklemesi hasarına maruz kalabilirler.
● Odada Himalaya tuzu bulundurmanın havayı temizlediğine dair herhangi bir bilimsel kanıt yoktur,
● Kanı sulandırıp kan akışını hızlandırdığı iddialarının bilim temeli bulunmamaktadır,
● Halk arasında tuz mağaralarının astıma iyi geldiği düşüncesi bulunsa bile bilimsel veriler bunu doğrulamamaktadır, astım hastalarının Himalaya tuzu yemeleri için geçerli hiçbir mantıklı sebep yoktur,
● Himalaya tuzu rafine edilip temizlenmediği için kirli olabilir,
● Günlük kullanımda bakkalda satılan rafine edilmiş, temizlenmiş, standardize edilmiş, yasal ve tıbbi kurallara uygun hazırlanmış olan iyotlu tuz kullanılmalıdır.
● Kaya tuzu, deniz tuzu, okyanus tuzu, Himalaya tuzu gibi tuzlardan uzak durmak uygun olur.


Bu veb sayfası okuyucuya fikir vermek içindir. Muayene teşhis veya tedavi yerine geçmez. Daima doktorunuza danışınız

Fareli Köyün Mavalcısı

Fareli köyün kavalcısı isimli masalda güzel bir melodi ile fareleri ve sonra çocukları hipnotize ederek peşine takıp sürükleyen bir kavalcı anlatılır. Kavalcıya sorgusuz sualsiz inanan, ayakta uyuyan, hipnotize olarak sürüklenen bir kitlenin tasviri yapılmaktadır. Tıpkı bu gün internete veya ekrana çıkıp güzel bir senaryo anlatarak halkı peşine takıp yanlış yere sürükleyen bazı sağlık mensupları gibi. Ben bunlara fareli köyün mavalcıları adını verdim. Tıpkı fareli köyün mavalcılarının peşine takılan kitle gibi.

            Goethe’nin eserinde bahsettiği masalın (The Pied Piper of Hamelin) detayları şöyledir:
            1284 yılında Almanya’nın Hamelin köyünü fareler basar. Halk rahatsız olur yiyecekleri tükenir ve hastalanırlar. Köye bir adam gelir ve bir kese altın karşılığında köyü farelerden kurtarabileceğini söyler. Muhtar kabul eder ve halktan altınları toplar.
Adam kavalı ile güzel bir melodi çalar ve fareleri peşine takarak köyden uzaklaştırır. Melodiyi duyan fareler hipnotize olmuş gibi dona kalırlar ve adamı takip etmeye başlarlar. Melodiden çok etkilenirler adeta donup kalırlar ve adama kesin itaat ile peşinden gitmeye başlarlar.
            Adam fareleri nehire döker. Bütün fareler ölür. Adam köye dönerek muhtardan parasını ister ancak muhtar parayı ödemek istemez.
            Bunun üzerine Adam köyden intikam almak için kavalı ile güzel bir melodi çalar. Bu defa köyün bütün çocukları bu melodi ile adeta büyülenirler ve hipnotize olmuş gibi kavalcının peşine takılırlar. Adam köyün çocuklarını alıp götürür. Hiç bir çocuk nereye gittiğine ayıkmaz, neden kavalcının dekiklerini uyguladığını bilmez, hiç birisi soru sormaz.

            Hikayenin bundan sonraki kısmında çeşitli rivayetler vardır. Kimisine göre çocuklar köye döner, adam altınlarını alır, kimisine göre dönmezler. Hikayenin buraya kadar olan kısmı bize yeterlidir.

            Bu OrtaÇağ hikayesinde cahil, kolay kandırılabilen, ne söylenirse hemen inanan, olayların mekanizmasını analiz edemeyen, yalana kolay kapılan, herkes ne derse ona hemen boyun eğen, kandırıldığını bile fark edemeyecek kadar uykuda olan bir kitleden bahsedilmektedir. Bu kitleye yabancı olmayabiliriz. Bu tasviri günümüze uyarlamakta hiç sıkıntı çekilmeyebilir.

            İlkönce fareli köyün mavacılarını inceleyelim:
            Bunlar zeki insanlardır. Kendilerinden bekleneni söylerler ama buna inanmayabilirler. 3 amaçları vardır: 1) bir şey satıyor olabilirler 2) bir şey satılsın istiyor olabilirler 3) tıklanmak prestij kazanmış olmak istiyorlardır. Nihayetinde çıkarlar zinciri ilaç firmalarına büyük ilaç kartellerine uzanır. Onların doymak bilmez iştahları ile D vitamini, probiyotik, prebiyotik, sülük, magnezyum, kollajen, hyalüronik asit ve daha sayısız ürünü sattılar ve satmaya devam ediyorlar. Ancak bunlar hop deyince satılmıyor. Halkı peşinden sürükleyecek en az 1 tane mavalcı lazımdır. Bir hekimi, eczacıyı, hemşire bulamazlarsa başından hastalık geçmiş birilerini internete, youtube, instagram veya tv ekranlarına çıkarıyorlar, bu mavalcı kavalını üflerken peşine takabildiği sayıda masum saf halkı sürüklüyor. Halktan hiç kimse bunlara sormuyor, iddiaların bilimdeki karşılığını aramıyor, öne sürülen iddiları mantık süzgecinden geçirmiyor, hipnotize olmuş gibi alkali diyet, kandida diyeti peşinde koşuyor, B vitamini yutunca hafızasının geri geleceğini zannediyor, vücüduna kan emen solucan (sülük) yapıştırıyor, diş macunu tüpündeki imalat boyasını toksik işareti zannediyor. Fareli köyün mavacısı peşindeki halkı flor’a düşman edip florsuz macun sattırıyor, hatta halkın bağırsağını beyin olduğuna inandırıyor, böylece probiyotik sattırıyor, kandidaların uykusuzluk ve el titremesi yaptığına inandırıyor. Satamadıkları bir şey olursa fareli köyün mavalcıları derhal yeni bir melodi başlatıyor. Bağırsağında disbiyoz bulunduğuna inandırıyor.           

Şimdi mavalcıların peşine sürüklenen halkı inceleyelim:
            Halkın içinde obsesif kompülsif kişilikler varsa bunlar sürüklenmenin öncüleri olur. Hemen arkasından hipokondriyaklar gelir. Bir sonraki sırada mükemmeliyetçileri görüyoruz. Bu grup insanlar her şeyinin en mükemmel olmasını hedef alır. Mesela santimetrekarede 1000 tane saç kılı olsa bile saçları dökülmesin diye saç çıkaran şampuan arar. Saçları en mükemmel olmalıdır. Veya Kalbi sağlam olsa bile ritm düzenleyen otlardan çaylar satın alır. Kalbi en mükemmel olmalıdır. İşte bunlar fareli köyün mavalcılarının en erken müritleri olur. Sonraki sırada ise başkaları yapıyor diye yapanlar yer alıyor. Teyzesinin kızının kanında ALT yüksek çıktığı sebebi ile kan verip ALT baktırmak için sabah 07:00 de kuyruğa girerler. Karpuz yeyince basurunun geçtiğini, gazoz içince kulağının kaşındığını, katı yağdan yerse burnu aktığını zanneden tayfa bu aşamada fareli köyün mavalcısının peşine takılır.  Onların hemen yanında gogıl tıklamayı araştırma yapmak zanneden bir başka cahil kitle vardır. Gogıl’da arattırınca karşısına çıkan ilk sitede yazanları kur’an ayeti gibi kabul edip ona iman edenler bu sırada yer alır. Halbuki çoğunlukla bu siteleri de ilaç kartelleri veya onların müritleri hazırlamış oluyor. kendisini araştırmacı ve çok zeki zanneder. Gogıl’dan 5 tane site okuyunca profesör olur ve öğretmeye çalışırlar. Bunlar da fareli köyün mavalcısının sadık takipcisi olur hemen. Aynı kuşak içerisinde fitoterapi, homeopati, aromaterapi, hidroterapi, diyafram nefesçileri, kupa çekenler ve diğer okus pokus kullanıcılarını görmek mümkündür. Çünkü onlar zaten sağlık konusunda bir savrulma yaşamaktadır. Onların fareli köyün kavalcılarının peşine takılması artık yeni bir savrulma sayılmaz. Sadece savruldukları yörünge değişmiş olur.
            Benim asıl üzüldüğüm doktor sınıfıdır. Bazı doktor ve hatta akademik seviyede diplomalı ve rütbeli ve saygın hekimlerin de fareli köyün mavalcısına takıldığına üzülerek tanık oluyoruz. Hatta bunlar fareli köyün mavalcısı oluyor zaman ile. Bu talihsiz durumun sebebi fakültelerimizdeki eğitim eksiğimizdir. Diş fırçalamasını öğrenmeden mezun olan diş hekimi, stetoskop ile göğüs dinlemeden mezun olan doktor, ilaçları tanımadan mezun olan eczacılar bu aşamada aklıma gelen sıradışı bazı örneklerdir. Hakkıyla eğitilip mezun olan meslektaşları tenzih ederek, eksik mezun olanların varlığını kabullenmek gerekir.

Rütbesi, eğitimi, kariyeri, ismi, saygınlığı, tanınmışlığı bir kenara bırakarak, rahmetli babamın deyimiyle söylemek gerekirse objeyi detaydan arındırarak iddiayı ve bize sunulan önermeyi dikkatli bir şekilde incelemeliyiz. Önce akıl süzgecinden geçirmeliyiz. Örneğin iyot (lugol) içince miyop düzelmeyeceğini orta zeka birey bile ayırt edebilir. Buna benzer basit aldatmacaları filtre etmeliyiz. Sonra bu iddiayı öne sürenin ne sattığına ve nasıl bir çıkarı olduğuna bakmalıyız. Bazen maddi çıkar yoktur, onun yerine tıklanmak ve prestij sağlamak isterler. İlgiyi üzerine çekmek, popüle rolmak, daha fazla beğeni ve tık almak peşinde olabilirler. Bir temenni hipotezi veya bir abartıyı bize sunmuş olabileceğini göz önünde bulundurmalıyız. Sonra söylenen hipotezi PubMed benzeri tıp kütüphanelerinden doğrulamalıyız. Kirli bilgi çöplüğü olan Gogıl’dan doğrulama gayretlerinden vaz geçmeliyiz. Sonra hiç bir çıkarı olmayan deneyimli meslek erbabına danışmalıyız. Ondan sonra söylenenlere inanmayı düşünebiliriz.

Kompozit dolgu faydalı mıdır?

Amalgam dolguya zehirlidir denildi, kompozit dolgular alternatifsiz olarak önümüze sürüldü. Peki bu maddeler sağlıklı mı? iyi mi? organizmaya zararsız mı? Beyaz diş dolgusu olarak kullanılan bu maddeler gerçekten insan sağlığı ile uyumlu mu?
Bu yazıda kompozit (beyaz) diş dolguların yapısında bulunan akrilikler, asitler ve bisfenolA(BPA) isimli maddelerin biyolojik davranışları anlatılmaktadır. Bu maddelerin taşıdığı özellikler şunlardır:

• Sitotoksik, genotoksiktir, ve serbest oksijen radikali oluşturur,(Jiang RD, 2017)(Hume, 1985)(Silva JM, 2014)(Atsumi, 1998) (Koliniotou-Koubia E, 2001)

• DNA hasarı yapar, teratojendir. Hamile deney hayvanlarında bebeğe geçtiği gösterilmiştir. Beyaz dolgunun gebelerden uzak tutulması uygun olur (Wessels M,2015) (Karlsson, 1995) (Schwengberg D, 2005) (Vandenberg LN, 2011) (Dekant W, 2008) (Savastano S, 2015)

• Acil değilse gebelere beyaz dolgu yapılması ertelenmelidir (Fleisch AF, 2010)

• Emziren anneden bebeğe geçer (Fenichel P, 2013)

• Bakteriler beyaz dolguyu yiyerek beslenir, mikroplar beyaz dolguyu sever ve beyaz dolgu mikropları besler. Mikroplar dolguyu yemesin diye dolgunun içine klorheksidin (Breschi, 2020), gümüş nanopartikülleri (Dressano, 2020) (Wang J, 2022) veya bakır nanopartikülleri (Hanzen TA, 2022) ilave edilmiştir, ama beyaz dolgunun kenarındaki açılmalar engellenememiştir.(Wang, 2018) (Wang J, 2022)

• Dişin sinirini (pulpa) tahriş ve nekroz oluşturur, iyileşmesini geciktirir. (Nowicka A, 2016) Bu sebeple beyaz dolgudan sonra dişte ağrı olabilmektedir.(Chandwani ND, 2014)

• Temas ettiği hücrenin intihar etmesine yol açar (Tuncer S, 2012)

• Beyaz dolgular, daima amalgam dolgudan daha kısa ömürlüdür. Genellikle beyaz dolgunun bozulma sebebi kenarından diş çürümesi başlamasıdır. (Wong YJ, 2016) (Moraschini V, 2015) . (Alhareky M, 2016)(Beck F,2015)

• Beyaz dolgunun östrojenik aktivitesi vardır (Chapin RE, 2008) Kanserin tetik mekanizmaları ile ilişkilendirilmektedir. (Yaguchi T, 2019)(Seo H, 2023)(Gomes JM, 2020)(Lee, 2017)

• Rahim kanseri (Mallozzi M,2017) , testis, tiroid kanseri (Moriyama K, 2002), prostat kanseri (Tarapore P, 2014) ile de ilişkili bulunmuştur (Gomes JM, 2020)

• Beyaz dolgudaki bazı maddeler ağız kanserleri (Almeida TFA, 2021) Akciğer kanserleri, osteosarkom ve meningioma da yapabilmektedir. (Shafei A, 2018)

• insülin direnci ve tip 2 diyabet gelişmesini sağlayabilir (Hwang S, 2018)(Fenichel P, 2018) (Radke EG, 2019)(Yeganeh BS, 2019)

• Obesite için yatkınlık sağlar (Legeay S, 2017)

• immünotoksiktir, bağışıklık sistemine zararlı etkileri vardır (Hessel EVS, 2016)

• Nöroendokrin sistemi bozabilir (Patisaul HB. 2019)

• Sperm hareket ve kalitesini de azaltmaktadır. (Li R,2019) Kısırlık sebebi olmaktadır (Tranfo G,2011) (Wang H, 2023)

•          Salya içinde kendiliğinden çözülür, kendiliğinden erir. Dayanıksızdır. Kenarındaki açılmaların sebebi budur (Delaviz Y, 2013) Kendiliğinden degrade olur, giderek dağılır, eksilir, açılır.

• Sertleşirken büzülür, kavite kenarında sızıntıya yol açan mikro boşluklar oluşturur. Bu sebeple dolgunun kenarından dolgu altına sızıntı yapar (Jin WJ, 2023)

•          Salyadaki nötrofiller kompozit dolguya yapışır ve onu tahrip eder. Bizim hücrelerimiz kendisini korumak amacı ile beyaz dolgu ile kavga halindedir (Gitalis R, 2019)

Kaynaklar
         Jiang RD, Lin H, Zheng G, Zhang XM, Du Q, Yang M. In vitro dentin barrier cytotoxicity testing of some dental restorative materials. J Dent. 2017 Mar;58:28-33.

  Alhareky M, Tavares M. Amalgam vs Composite Restoration, Survival, and Secondary Caries. J Evid Based Dent Pract. 2016;16(2):107-9. PMID: 27449837.

  Almeida TFA, Oliveira SR, Mayra da Silva J, et al. Effects of high-dose bisphenol A on the mouse oral mucosa: A possible link with oral cancers. Environ Pollut. 2021, 1;286:117296. doi: 10.1016/j.envpol.2021.117296.PMID: 33971473

  Atsumi T, Murata I, Kamiyanagi I, Fujisawa S, Ueha T. Cytotoxicity of photosensitizers camphorquinone and 9-fluorenone with visible light irradiation on a human submandibular-duct cell line in vitro. Arch Oral Biol 1998; 43:73-81

  Beck F, Lettner S, Graf A, Bitriol B, Dumitrescu N, Bauer P, Moritz A, Schedle A. Survival of direct resin restorations in posterior teeth within a 19-year period (1996-2015): A meta-analysis of prospective studies. Dent Mater. 2015 31(8):958-85

  Breschi L, Maravic T, Comba A, Cunha SR, Loguercio AD, Reis A, Hass V, Cadenaro M, Mancuso E, Mayer-Santos E. Chlorhexidine preserves the hybrid layer in vitro after 10-years aging. Dent Mater, 2020; 36(5):672– 680.

  Chandwani ND, Pawar MG, Tupkari JV, Yuwanati M. Histological evaluation to study the effects of dental amalgam and composite restoration on human dental pulp: an in vivo study. Med Princ Pract. 2014;23(1):40-4.

  Chapin RE, Adams J, Boekelheide K, Gray LE, Hayward SW,Lees PSJ, et al. NTP-CERHR expert panel report on the reproductive  and developmental toxicity of bisphenol A. Birth Defects Res B Dev Reprod Toxicol 2008;83:157–395

  Dekant W, Völkel W. Human exposure to bisphenol A by biomonitoring: Methods, results and assessment of environmental exposures. Toxicol Appl Pharmacol 2008; 228:114–134.

  Delaviz Y, Finer Y, Santerre JP. Biodegradation of resin composites and adhesives by oral bacteria and saliva: a rationale for new material designs that consider the clinical environment and treatment challenges. Dent Mater. 2014 30(1):16-32.

  Dressano D, Salvador M, Oliveira M, Marchi G, Fronza B, Hadis M, Palin W, Lima A. Chemistry of novel and contemporary resin-based dental adhesives. J Mech Behav Biomed Mater, 2020; 110:103875.

  Fenichel P, Chevalier N, Brucker-Davis F.  Bisphenol A: an endocrine and metabolic disruptor. Ann Endocrinol 2013;74:211–20

  Fenichel P, Chevalier N, Brucker-Davis F.  Bisphenol A: an endocrine and metabolic disruptor. Ann Endocrinol 2013;74:211–20,  https://dx.doi.org/10.1016/j.ando.2013.04.002.

  Fleisch AF, Sheffield PE, Chinn C, Edelstein BL, Landrigan PJ. Bisphenol A and related compounds in dental materials. Pediatrics. 2010 Oct;126(4):760-8. doi: 10.1542/peds.2009-2693. Epub 2010.

  Gitalis R, Zhou L, Marashdeh MQ, Sun C, Glogauer M, Finer Y. Human neutrophils degrade methacrylate resin composites and tooth dentin. Acta Biomater. 2019 Apr 1;88:325-331. doi: 10.1016/j.actbio.2019.02.033.

  Gomes JM, Almeida TFA, da Silva TA, de Lourdes Cardeal Z, Menezes HC. Saliva biomonitoring using LPME-GC/MS method to assess dentistry exposure to plasticizers. Anal Bioanal Chem. 2020 412(28):7799-7810.

  Hanzen TA, Gutiérrez MF, Matos TP, et al. A universal dental adhesive containing copper nanoparticles stabilizes the hybrid layer in eroded dentin after 1 year. International Journal of Adhesion and Adhesives Volume 113 , March 2022, 103041

  Hessel EVS, Ezendam J, van Broekhuizen FA,  Hakkert B, DeWitt  J, Granum B, et al. Assessment of recent developmental  immunotoxicity studies with bisphenol A in the  context of the 2015 EFSA t-TDI. Reprod Toxicol 2016;65:448–56

  Hume WR. A new technique for screening chemical toxicity to the pulp from dental restorative materials and procedures. J Dent Res, 1985; 64:1322-1325.

  Hwang S, Lim J, Choi Y,  Jee SH. Bisphenol A exposure and type 2 diabetes mellitus risk: a meta-analysis. BMC Endocr Disord  2018;18:81, https://dx.doi.org/10.1186/s12902-018-0310-y.

  Jin WJ, Yoo YJ, Park JK, Seo DG. Lipopolysaccharide penetration analysis of two different resin cement systems to dentin and ceramic surface. J Dent Sci. 2023 Oct;18(4):1740-1746

  Karlsson J, Wendling W, Chen D, Zelinsky J, Jeevanandam V, Hellman S. Methylmethacrylate monomer produces direct relaxation of vascular smooth muscle in vitro. Am Anaesthesiol Scand 1995; 39:685-689.

  Koliniotou-Koubia E, Dionysopoulos P, Koulaouzidou EA, Kortsaris AH, Papadogiannis Y. In vitro cytotoxicity of six dentin bonding agents. J Oral Rehabil, 2001; 28:971–975.

  Lee JH, Yi SK, Kim SY, Kim JS, Son SA, Jeong SH, Kim JB. Salivary bisphenol A levels and their association with composite resin restoration. Chemosphere. 2017 Apr;172:46-51.

  Legeay S, Faure S. Is bisphenol A an environmental obesogen?  Fundam Clin Pharmacol 2017;31:594–609, https://dx.doi.org/10.1111/fcp.12300.

  Li R, Xing Q, Wu X, Zhang L, Tang M, Tang J, et al. Di-n-butyl phthalate epigenetically induces reproductive toxicity via the PTEN/AKT pathway. Cell Death Dis. 2019.

  Mallozzi M, Leone C, Manurita F, Bellati F, Caserta D. Endocrine disrupting chemicals and endometrial cancer: an overview of recent laboratory evidence and epidemiological studies. Int J Environ Res Public Health. 2017

  Moraschini V, Fai CK, Alto RM, Dos Santos GO. Amalgam and resin composite longevity of posterior restorations: A systematic review and meta-analysis. J Dent. 2015 Sep;43(9):1043-1050.

  Moriyama K, Tagami T, Akamizu T, Usui T, Saijo M, KanamotoN, et al. Thyroid hormone action is disrupted by bisphenol A as an antagonist. J Clin Endocrinol Metab. 2002;87:5185–90.

  Nowicka A, Łagocka R, Lipski M, Parafiniuk M, Grocholewicz K, Sobolewska E, Witek A, Buczkowska-Radlińska J. Clinical and Histological Evaluation of Direct Pulp Capping on Human Pulp Tissue Using a Dentin Adhesive System. Biomed Res Int. 2016;2016:2591273.

  Patisaul HB. Achieving CLARITY on bisphenol A, brain and behaviour.  J Neuroendocrinol 2019:e12730, https://dx.doi.org/10.1111/jne.12730.

  Radke EG, Braun JM, Meeker JD, Cooper GS. Phthalate exposure and male reproductive outcomes: A systematic review of the human epidemiological evidence. Environ Int. 2018 Dec;121(Pt 1):764-793. doi: 10.1016/j.envint.2018.07.029. Epub 2018.

  Savastano S, Tarantino G, D’Esposito V, Passaretti F, Cabaro S, Liotti A, et al. Bisphenol-A plasma levels are related to inflammatory markers, visceral obesity and insulin-resistance: a cross-sectional study on adult male population. J Transl Med. 2015;13:169

  Schwengberg D, Bohlen H, Kleinsasser N, Kehe K, Seiss M, Walther UI, Hickel R, Reichl FX, In vitro embryotoxicity assessment with dental restorative materials, J. Dent. 33 (2005) 49–55

  Seo H, Ahn YJ, Seo H, Seo A, Lee H, Lee SH, Shon WJ, Park Y. Comprehensive assessment of the estrogenic activity of resin composites. Chemosphere. 2023 Dec;343:140104.

         Gomes JM, Almeida TFA, da Silva TA, de Lourdes Cardeal Z, Menezes HC. Saliva biomonitoring using LPME-GC/MS method to assess dentistry exposure to plasticizers. Anal Bioanal Chem. 2020 ;412(28):7799-7810.

  Shafei A, Ramzy MM, Hegazy AI, Husseny AK, EL-hadary UG, Taha MM, et al. The molecular mechanisms of action of the endocrine disrupting chemical bisphenol A in the development of cancer. Gene. 2018;647:235–43.

  Silva JM, Rodrigues JR, Camargo CH, Fernandes VV Jr, Hiller KA, Schweikl H, Schmalz G. Effectiveness and biological compatibility of different generations of dentin adhesives. Clin Oral Investig. 2014;18(2):607-13.

  Tarapore P, Ying J, Ouyang B, Burke B, Bracken B, Ho SM. Exposure to bisphenol a correlates with early-onset prostate cancer and promotes centrosome amplification and anchorage independent growth in vitro. PLoS One. 2014

  Tranfo G, Caporossi L, Paci E, Aragona C, Romanzi D, De Carolis C, et al. Urinary phthalate monoesters concentration in couples with infertility problems. Toxicol Lett. 2012;213:15–20.

         Wang H, He H, Wei Y, Gao X, Zhang T, Zhai J. Do phthalates and their metabolites cause poor semen quality? A systematic review and meta-analysis of epidemiological studies on risk of decline in sperm quality. Environ Sci Pollut Res Int. 2023 30(12):34214-34228.

  Tuncer S, Demirci M, Schweikl H, Erguven M, Bilir A, Kara Tuncer A. Inhibition of cell survival, viability and proliferation by dentin adhesives after direct and indirect exposure in vitro. Clin Oral Investig. 2012 Dec;16(6):1635-46.

  Vandenberg LN, Maffini MV, Schaeberle CM, Ucci AA, Sonnenschein C, Rubin BS, Soto AM. Perinatal exposure to the xenoestrogen bisphenol-A induces mammary intraductal hyperplasias in adult CD-1 mice. Reprod Toxicol. 2008 Nov-Dec;26(3-4):210-9.

  Wang J, Jiang W, Liang J, Ran S. Influence of silver nanoparticles on the resin-dentin bond strength and antibacterial activity of a self-etch adhesive system. J Prosthet Dent. 2022 128(6):1363.e1-1363.e10.

  Wang S, Wang H, Ren B, Li X, Wang L, Zhou H, Weir MD, Zhou X, Masri RM, Oates TW. Drug resistance of oral bacteria to new antibacterial dental monomer dimethylaminohexadecyl methacrylate. Sci Rep., 2018; 8(1):5509.

  Wessels M, Rimkus J, Leyhausen G, Volk J, Geurtsen W. Genotoxic effects of camphorquinone and DMT on human oralandintestinalcells. Dental Materials, 2015; 31(10):1159–1168.

  Wong YJ. Low-quality evidence suggests that amalgam has increased longevity compared with resin-based composite in posterior restorations. J Am Dent Assoc. 2016 Nov;147(11):905-906

  Yaguchi T. The endocrine disruptor bisphenol A promotes nuclear ERRγ translocation, facilitating cell proliferation of Grade I endometrial cancer cells via EGF-dependent and EGF-independent pathways. Mol Cell Biochem. 2019 452(1-2):41-50.

  Yeganeh BS, Zarean M, Mansourian M, Riahi R, Poursafa P, Teiri H, Rafiei N, Dehdashti B, Kelishadi R. Systematic review and meta-analysis on the association between phthalates exposure and insulin resistance. Environ Sci Pollut Res Int. 2019 Apr;26(10):9435-9442.

Ağız duşu ve airflow

Ağızda temizlenemeyen yüzeylere fırça, ip , kürdan giremediğinde ağız duşu adı verilen pahalı ve sükseli bir cihaz ile hızlandırılmış su damlacıkları püskürtülmektedir. Diş lekelerini temizlemek için karbonat benzeri toz partiküllerini fırlatan airflow cihazları her diş temizliğinde minede giderek artan delikler açmakta yüzeyi pürüzlemektedir. Airflow ve ağız duşuna ihtiyacımız yoktur.

Ağız duşu nedir neden kullanılır?

Ağızda temizlenemez bir yüzey bırakmak eksikliktir. Eğer bir protez yapıldığında köprünün altı kapalı ise bu bölgeye diş fırçası, salya, diş ipi girmiyorsa buranın açılarak temizlenebilir şekilde restore edilmesi diş hekiminin görevidir. Kapalı yüzey bırakıp, temizlenemeyen veya zor temizlenebilen bir yüzey oluşturup, orayı temizlemesi için hastayı pahalı bir cihaza ömür boyu mahkum etmek çok isabetli bir uygulama olmayabilir. Diş hekiminin görevi temizlenemeyen yüzeyi diş fırçası ile temizlenebilen bir yüzeye dönüştürmektir.

Köprü gövdelerinin altı açık yapılırsa diş ipi veya kürdana gerek kalmadan salyanın akışı veya dilin günlük hareketleri sırasında kendiliğinden temizlenir ve temiz kalır. Köprü gövdesinin altı kapatılırsa bireyler ömür boyu ya ağız kokusuna veya pahalı bir cihaza mahkum olurlar. Bu konuda daha fazla bilgi için tıklanabilir Tıklayınız
Yağlı bulaşıklar ve bulaşık yemek tabaklarındaki yağlı ve sümüksü tabakayı su püskürterek temizlemek nasıl imkansız ise, ağızdaki bakteri plaklarını su püskürterek uzaklaştırmak da o ölçüde imkansızdır. Mikrobiyolojik bakımdan bir hükmü yoktur.

Airflow nedir neden kullanılır

Diş lekeleri mine fissürlerine girerse oradan çıkartmak zordur. Ancak karbonat tozuna benzer toz tanecikleri basınç ile leke üzerine püskürtüldüğünde çukurcuğun içerisinde bulunan renkleşmeyi uzaklaştırmak daha kolay olmaktadır. Ancak basınçla püskürtülen tanecikler mide yüzeyinde önce gözle görünmeyen küçük delikler açmakta daha sonra bu delikler sonraki diş temizleme işlemlerinde giderek büyümekte ve diş yüzeyinde pürüzlenmeye sebep olmaktadır. Uzun vadede mine incelmesine sement açılmasına ve dentin hassasiyetine sebep olması kaçınılmazdır. Buna hidroabrazyon adı verilir. Ağıza basınçlı su püskürten ciahzlar 1962 den beri kullanılmaktadır. (Weijden GAF, 2023)

Taneciklerin püskürme parametreleri

Su pulverize edilip parçalara ayrıldığında her su damlacığı kendi kütlesi (m) ile dişe doğru (v) hızıyla fırlatılmış olur. Her tanecik F= 1/2 × m × v2 ile ifade edilebilen bir kuvveti mine veya sement üzerine uygular. Milyonlarca teneciğin mine yüzeyine çarpması inelastik bir çarpışmadır ve dakika(lar) boyunca vurması ile ortaya çıkan enerjinin tamamı diş sert dokusuna aktarılır. Bu basıncın ne büyüklükte olduğunu anlamış olmak lazımdır.:

Ağız duşu basıncının karşılaştırılması

Ağız duşu fırlatma basıncı 60-180 psi
Arabaların lastik basıncı 34 psi

Otoklav buhar basıncı 14.5 psi
Diş fırçalama 4.3 psi
Bu değerler airflow için çok daha büyüktür

Ağız duşunun 180 psi basıncını (P) hesaplayalım
1 psi = 6894.76 Pa demektir.
P=180 × 6894.76=1,241,056.8 Pa = 1.2 mPa
1.2 mega paskal çok büyük bir sayıdır. Şimdi dişin bir santimetre karesine gelen kuvveti hesaplayalım: Alan(A) 1 cm2 = 1×10−4 m2
P= F/A -> F= P × A
Dişin 1 santimetre karesine gelen kuvvet 124.1 N/cm² olarak hesaplanabilir. Şimdi anlayacağımız şekilde söyleyelim:

Ağız duşu 1 santimetre kare diş yüzeyine 12.4 kg yük verir (=100 g/mm2)

Basınçlı su ve tanecik püskürtmek dişe zarar veriyor mu?

Bu tabloda görüldüğü üzere su jeti (ağız duşu) veya airflow insan dişini kıramaz. Ancak birinci seans diş temizleme meydana gelen mine hasarı ikinci seans devam eder. Yani hasar kümülatiftir, birbiri üzerine eklenerek devam eder. Bir insanın dişleri basınçlı su damlacıkları veya karbonat benzeri toz fırlatılarak temizlendiyse gözle görünemez bir hasar meydana geldiyse sonraki seanslarda bu hasar gözle görünür büyüklüğe ulaşacaktır.

İnsan dişinin fiziksel direnci:
– Knoop Hardness: ~343 KHN (Knoop Hardness Number)
– Vickers Hardness: ~250–360 VHN (Vickers Hardness Number)
– Kırılma direnci 20–30 MPa

Bazı firmalar dişte uzun vadede meydana gelen bu hasarın farkına varıp su damlacıklarına hız ayarı ilave etmişlerdir. Su damlacıklarının hızı taneciklerin taşıdığı kinetik enerjiyi karesiyle orantılı olarak azaltır. Örneğin 2 m/sn hızla fırlatılan bir tanecik diş yüzeyinde 4 birim hasar veriyorsa, hızı 3 m/sn ye yükseltildiğinde hasar 9 birime çıkar. Tanecik hızının yaptığı hasar, tanecik kütlesinin verdiği hasardan fazladır.

Eğer airflow cihazından fırlatılan partikül su damlası değil de bir karbonat taneciği ise bu durumda kütlesi sudan fazla olacağı için minede oluşan hasar çok daha büyük olacaktır. Bazı firmalar daha hafif taneciklerden oluşan bir toz önermektedir. Ancak bu hafifletilmiş tanecikler mine hasarını engellemekten oldukça uzaktır. Çünkü etki tanecik kütlesinden daha çok tanecik hızına indekslidir.
● 50-70 kPa dan fazla olan basınç uygulandığında fırlatılan partikül nonkeratinize yumuşak dokuya saplanıp içine girebilir, (Sarkisova F, 2024)
● Periodonsiyuma zarar verebilir, (Sarkisova F, 2024)
● Bakteriyemi riski vardır, bakteriyemi profilaksisi gerektirir (Berger SA, 1974) (Weijden GAF, 2023)
● 63 psi den fazla basınç uygulandığında kompozit dolguların cilasını bozar (Alharbi, 2020) (Naser‐Alavi FA, 2022)
● Kanama, ödem, eritem, klinik ataşman kaybına sebep olabilir.
● Periodontit ve gingivitin klinik iyileşmesine yardım eder (Edlund PK, 2023)
● Klorheksidinin dişi boyamasını artırır
● İnflamasyon ve plağı azaltır Salya pH ‘a etkisizdir (Sarkisova F, 2024)

Bir diş hekimi, fırça ile temizlenemeyen bir alan yaratıp daha sonra orayı temizlesin diye su püskürten cihaz önermemelidir. Diş hekiminin görevi bireyin evinde kolayca temizleyebileceği yüzeyler oluşturmaktır. Eğer temizlenemeyen yüzey kaçınılmaz ise bireye kendine zarar verebileceği su püskürten sükseli-pahalı oyuncaklar önermek yerine, ağız içine yapılan restorasyonun mimarisini sorgulamalıdır.

  • Kaynaklar:
  • – Willems G, Lambrechts P, Braem M, Vanherle G. Composite resins in the 21st century. Quintessence Int. 1993 Sep;24(9):641-58. PMID: 8272502.
  • – Sarkisova F, Morse Z, Lee K, Bostanci N. Oral Irrigation Devices: A Scoping Review. Clin Exp Dent Res. 2024 Jun;10(3):e912. doi: 10.1002/cre2.912. PMID: 38881230; PMCID: PMC11180943.
  • – Berger SA. Bacteremia After the Use of an Oral Irrigation Device: A Controlled Study in Subjects with Normal‐Appearing Gingiva: Comparison with Use of Toothbrush. Annals of Internal Medicine 1974; 80, no. 4: 510–511
  • – Alharbi, M, Farah R. Effect of Water‐jet Flossing on Surface Roughness and Color Stability of Dental Resin‐Based Composites.” Journal of Clinical and Experimental Dentistry 2020, 12, no. 2: e169–e177.
  • – Naser‐Alavi FA, Salari NM, Talebzadeh A. Effect of Oral Irrigation Device and Its Solution Type on the Surface Roughness and Topography of Bulk‐Fill Composite Resins. Journal of Clinical and Experimental Dentistry 2022; 14, no. 2: e123–e130
  • – Edlund PK, Bertl NP, Stavropoulos A. Efficacy of Power‐Driven Interdental Cleaning Tools: A Systematic Review and Meta‐Analysis. Clinical and Experimental Dental Research 2023; 9, no. 1: 3–16.
  • – Weijden GAF, van Loveren C. Mechanical plaque removal in step-1 of care. Periodontol 2000. 2023 Dec 26. doi: 10.1111/prd.12541. Epub ahead of print. PMID: 38148481.

Dijital hekimlik

Şöyle yazılımların peşinde görüyorum yeni nesil meslektaşlarımı:
Soğuk ağrısı var mı? evet/hayır
Sıcak ağrısı var mı? evet/hayır
Gece ağrısı var mı evet/hayır
Perküsyonda ağrı var mı? evet/hayır
Çürük var mı? Evet /hayır
Teşhis= pulpitis prulenta / akut periodontit / akut apse / vs
İşte bu akış diyagramı, hekimlik sağ duyusunu bay pas eder. Metalik ve işporta hekimliğe geçiş yapar. Halbuki, hasta kapıdan girerken muayene başlar. Ve bu dijital analojiye dahil edilemeyecek parametrelere indekslidir. Dijital hekimlik doktorculuk oynamaktır

Hastanın ağrıyı tarif etmeyi dijitale çeviremezsiniz. Utanmayı, üzülmeyi, zannetmeyi, tahmin etmeyi dijitale çeviremezsiniz. Bunlar insani algılardır. Eğer bu algıları hastadan dijitalize etmesini isterseniz ve bu algıları evet/hayır/belki kalıplarına dönüştürmeyi veya 0-5 arası skalada işaretlemesini isterseniz hasta zihnindeki sadece iterasyon datalarını alır ve değerli olsa bile bazı bilgileri yansıtamaz. Bir algı ifadesinin şıklarla kategorize edilebilecek cevaplara zorlanması daima data kaybına sebep olur. Evet /hayır ile ifade edilemeyecek çok değerli klinik belirtiler vardır. Hastanın ağzından çıkan nice evet’ler vardır, hayır gibi söylenir.

Hasta kapıdan girdiği anda muayene başlar. Yürüyüşü dengesi, kararlı olup olmadığı, yakın-uzak koltuğa oturduğu kelime seçimi, konuşurken el hareketleri veya yüz mimikleri, ses tonu, şikayetlerini sıralarken tonlaması, anamnezde geç cevapladığı sorular, refakatçısından gelen ifadeler hekimde bir kanaat oluşturur. Bu kanaat teşhisin neredeyse yarısı kadar değerlidir. Makinelerin böyle bir yeteneği bulunmaz.

Sadece hastalığın epidemiyolojik ve sık rastlanan klinik verilerini bir data banktan karşılaştırma yaparak teşhis öneren bir yazılım doktorculuk oynamaktan ibarettir. Tıbbi mastürbasyon olarak değerlendirmek mümkündür. Böyle bir uygulamaya hastanın erişebildiği durumda hasta zarar görür. Kendisinde bulunmayan hastalıkları var gibi görmeye başlayarak hipokondriyak ataklar geliştirebilir. Sanal doktorculuk uygulamaları sınırlandırılmalı sadece profesyonellerin fikir danışabilecekleri ve olası tanı spektrumunu genişletmek amacı ile baş vurabilecekleri şekilde kullanılmalıdır

Çekilmiş dişleri dezenfekte etmek

Diş hekimliği eğitiminde kullanılan çekilmiş dişler ağızdan çıkar çıkmaz çamaşır suyuna bırakılmalı ve mümkün olduğu kadar uzun bekletilmelidir. Otoklav buharı foramen apikaleden girip pulpa odasını mikroplardan arındırması zordur. Ancak klor iyonlarının pasif difüzyon ile en azından kanal boyunca ilerlemesi çok mümkündür.

Çekilmiş dişleri fakülteler temin etmelidir. Öğrencilerden çekilmiş diş istemek onları köşeye sıkıştıran önemli bir eziyettir. Fakülteler çekilmiş dişi dezenfekte ettikten sonra öğrencilere teslim etmelidir. Bu konuda bir yorumu şurada bulabiliriz: tıklayınız

Ağız içerisinde spor bulunmaz. Bu sebeple çekilen dişi eğer yere düşürmediysek yeni çekilen bir dişin üzerinde spor yoktur. Fakat milyarlarca bakteri ve virüs bulunduğunu söylemek kehanet olmaz.

Sodyum hipoklorit (hipo), bakkal ve marketlerde “çamaşır suyu” ismi ile bilinir. %5-54 arası değişik konsantrasyonlarda bulunabilir. pH derecesi 12-14 arasındadır. Temas ettiği yüzeyde klor, perklorat, hidrokloröz asit, sodyum hidroksit gibi moleküllere ve iyonlara dönüşür. Bunların hepsi şiddetli mikrop öldürücüdür. Hiç bir bakteri mantar veya virüs hipo’nun öldürücü spektrumunun dışında değildir. Üstelik diğer dezenfektanlar ile karşılaştırıldığı zaman hipo’nun mikrop öldürme süresi açık ara öndedir. En dirençli ve en zor bakteri (tüberküloz basili, Bacillus sporları) veya en dirençli virüsler (hepatit virüsü veya rhabdovidirae) hipo’ya dakikalar ile ölçülebilecek kadar kısa bir süre dayanabilir. Eğer kumaşa ve metale zarar vermeseydi diş hekimliği kliniğinde hipodan başka bir dezenfektana ihtiyacımız olmayacaktı.

Çekilen dişin üzerindeki kanı lavaboda akar su altında yıkadıktan sonra bir çay bardağı içerisine konulmuş olan hipoya bırakmak uygun bir çözümdür. Hipo’nun sulandırılmasına gerek yoktur. Çekilmiş dişi hipoda bekletme süresi ne kadar uzun olursa girginliği ve etkinliği o kadar fazla olacaktır. Bu sebeple çekilmiş dişleri >1 gece hipoda bırakmanın sakıncası olmayacaktır.

Hipo’dan çıkarılan dişler su ile yıkanır ve kullanılır. Hipo’da bekleyen dişler daha beyaz ve normalden daha sert olurlar.