Bu gün, biz sağlık çalışanları, ağız kokusu konusunda ya tek bir noktaya fazla derin takılıyoruz, o noktada fazla girdaplanıyoruz veya büyük fotoğrafta görmemiz gerekenleri kaçırıyoruz. Tedavideki başarı eksiğimizin sebebi budur.
Günümüz ağız kokusunun durumu konusunda bazı başlıkları şöyle özetlemek isterim: Örneğin hastayı muayene öncesi hazırlarken yemek yemesini ve içmesini uzun süre yasaklıyoruz. Ama biz biliyoruz ki açlık, ağız kokusu yapar. Böylece hem ağız kokusunu oluşturuyoruz, meydana getiriyoruz, yaratıyoruz ondan sonra da “sizde ağız kokusu var” diyoruz. Bunu gidermek amacı ile ben hastalara sadece bir kaç saat için yemek ve içmeyi yasaklıyorum.
Koklayarak ağız kokusu ölçmenin eksik ve hatalı olduğunu anlatan sayfalar dolusu makale yayınladım. Bir insanın diğerinin ağız kokusunu koklayarak teşhis etmesi makul değildir. Daima halitometre kullanılmalıdır. Konunun detaylarını tıklayabilirsiniz.
Bir hastada ağız içerisinde ağız kokusu kaynağı bulunduğu zaman başka kaynak yoktur zannediliyor. Eğer biyolojik sebep bulunamazsa hasta, halitofobi veya obsesyon olarak teşhis ediliyor. Halbuki bir hastada birden fazla ağız kokusu aynı anda bulunuyor olabilir. Örneğin bir hastada hem ağız kokusu hem nefes kokusu ve hem de obsesyon aynı anda bulunuyor olabilir.
Halitometre ölçümlerinde keskin bir sınır yoktur. Belirli bir matematik sınırın üzerinde H2S gazı ölçünce bu birey hastadır diyemeyiz. Veya, belirli bir matematik sınırın altında H2S gazı ölçünce bu bireyde ağız kokusu yoktur diyemeyiz. Manevralı ölçümler gerekir. Çünkü ağız kokusu gün içinde geniş bir aralıkla değişim gösterir. Ölçüm yapıldığı saniyede okunan değer, o bireyin ağız kokusunun son 10 senesinin ortalaması değildir. Cystein test, ZnCl2 test, buz test, vanilin test olfaktometrik test olmadan teşhis konulmamalıdır.
Başka bir problem ağız kokusuna sebep olan tek gaz h2s değildir. Azotlu gazlar veya organik gazlar da ağız kokusu yapar. H2S seviyesi düşük ama amonyak veya organik gaz seviyesi yüksek olan sayısız ağız kokusu hastası gördüm. Popüler halitometreler bu kokuları tespit edemezler. Bu sebeple kendi ağız kokusu ölçen cihazımı yaptım Halitor 3
Ağız kokusu hakkında bilinmeyen çok sayıda nokta vardır. Örneğin bakterilerin rolü bilinmemektedir. Ağız içerisindekine benzer bakterilerin bulunduğu burun içerisinde sistein yüklemesi kokuya sebep olmadığı halde ağız içerisinde az bir sistein yüklemesi bile şiddetli koku yapmaktadır. O halde ağzın içinde mikroplardan farklı bir koku üreten mekanizma bulunuyor olmalıdır.
Ağız kokusu arenasında, hem hastaya yaklaşım hem muayene metotları hem teşhis kriterleri ve hem de tedavi yöntemlerinin radikal bir şekilde değişmesi gerektiğini düşünüyorum.
Dövmelerin tarihsel bakış ile çıkış noktası karşı cinsel cazibe yaratmak ve beğenilme arzusudur. Arap yarımadasında, Güney Amerika’da İnka medeniyetlerine kadar eski bir uygulamadır. Kızlar beğenilmek için yüzüne ve vücutlarının çeşitli yerlerine boyalar sürür karşı cinsin ilgisini çekmeye çalışırlardı. Günümüzdeki uzantısı dövme ve pirsink (piercing) tir.
Geçtiğimiz günlerde bir meslektaşım dövme boyalarının limf kanserine sebep olabileceğini açıkladı. Kaynak: Tıp literatürü tıklayınız Sağlık konusunda sıfır eğitimli dövmeciler her arzu edilen yere dövme yapmaktadır. Hepatit ve AIDS benzeri hastalıkların bulaşması için dövme en bilinen yollardan birisidir. Ayrıca folikülit, selülit, impetigo, yaygın ve lokalize alerjik dermatitler, oluşabilir. Dövme yarası apseleşebilir, nontübeküloz mikobakteri infeksiyonları oluşabilir. tedavisi haftalarca sürebilir. Limf nodları şişebilir, bölgedeki eklemler hastalanabilir. Avrupa’da %12, Amerika’da %33 yaygınlığı vardır. Deriye batıp çıkarılarak dövme boyası deri altı dokusuna itilir. Deri altında rezorbe olmadığı için bu boya kalıcı renk verir.
Bir insan 10 gün önce beğendiği resmi beğenmeyebilirken ömür boyunca bir deseni gövdesinde taşımaya karar vermesi genellikle bir süre sonra pişmanlık ile sonuçlanır. Dövme tıbbi ve sosyal bakımdan mahzurludur. Dövme yapılmamalıdır. Özenti, moda, sükse yapmak veya başkaları beğensin diye vücudun çeşitli yerlerine mavi, kırmızı, siyah, mor gibi çeşitli renklerde karikatür, amblem, marka, resimleri yapılır, imza atılır veya çeşitli yazılar yazılır. Bunlara dövme adı verilir. İğneler batırılarak kimyasal maddeler deri altına verilir. Bu görsel lekeler doğal yollarla asla uzaklaşmaz. Örneğin Ahmet isimli sevgilisinin ismini omuzuna dövme olarak yazdıran bir kadın, ömrünün sonuna kadar omuzunda bu yazıyı taşımaya kendisini mahkum etmiş demektir. Kısa, kısır, zayıf ve dar bir bakış açısıdır. Kendisine pranga vurmuş, kendisini mecbur etmiştir. Ahmet’ten ayrılacak olsa bu yazıyı sildirmesi çok zordur. Hayatının ilerleyen döneminde bu lekelerden kurtulmaya karar verirse laser ile kısmen silinebildiği söylenmektedir. Kişi toprağa verilirken bile vücudunda bu lekeler kalır. Dövme yaptıran kişi,bir anlık, dönemlik, mevsimlik veya bir sezonluk bir fikir ve heves uğruna bedeninde kalıcı bir kirlilik yaratmış olur.
Bu durumda dövmeyi sildirmek amacı ile laser ışığından faydalanılmaktadır. Laserin yakıcı etkisi bu boyayı deri altında yakarak toksik maddelere dönüştürmekte ve bu toksik boya kalıntıları immün sisteme zarar vermektedir. Yani sadece uygulamak değil dövmeyi çıkartmak da toksik etkilidir. Güneş ışığı ile temas edince zehirli maddeler olan 1,2-benzene dicarbonitrile, benzonitrile, benzene, ve çok zehirli olan hydrogen cyanide (HCN) açığa çıkar. Dövmeden kurtulmak amacı ile bu boyanın ruby (yakut) laser ile giderilmesi sırasında yine ayni zehirli maddeler ortaya çıkar. Dövmede kullanılan diğer boyalarda zehirli maddeler ortaya çıkarma özelliğine sahiptir.
Dövme yapılırken santimatrekareye yaklaşık 9 mg boya verilir. Mavi boya olarak copper phthalocyanine isimli toksik bir madde kullanılır. Dövmeciler buna pigment B15:3 boyası adını verir. Veya Cobalt aluminate boyası kullanılır. Dövme boyaları metal içerir. Demir, Alüminyum, Krom, Kadmiyum, Cva, Manganez, Çinko, Titanyum, Kadmiyum, Bakır, Kobalt.
Kahverengi boya :Ferric oxide Yeşil boya: Chromium oxide Kırmızı boya: Cadmium sulfate ve Mercury sulphate Mor boya: manganese Beyaz boya: titanium dixide ve Zinc diokside Sarı boya:: Cadmium sulfide Bilim kaynağı tıklayınız
Bu gün FDA bültenini okuyordum gözüme şu haber ilişti: Amerika’da Sierra Stain LLC firması tarafından üretilen dövme boyaları mikrop içerdiği sebebi ile piyasadan toplatılma kararı verilmiş. Kaynak: FDA Ağustos 2024 bülteni tıklayınız Orada toplatılan dövme boyaları nereye gidiyor bilmiyoruz.
Bu beden bize emanet verilmiştir. Aldığımız gibi teslim etmemiz kaportada kalıcı değişiklikler yapmamamız akla yakın geliyor bana.
Herbalizm (bitkilerden ve doğal kaynaklardan şifa üretmek) modern ilaçların çıkış noktasıdır. Ancak günümüzde speküle edilmiştir. Kafa karışıklığına sebep olacak şekilde yeni isimler verilmiş (doğal tedavi, alternatif tıp, fitoterapi homeopati vs) bu kavramların içi herbalizmin uzantısı olması muhtemel önermeler ile doldurulmaya çalışılmış, para, pirim, prestij kaynağı olmuştur.
Karanfil yağındaki ojenol, yüksük otundaki dijitalin, ve benzer şekilde kekik, nane, maydonoz, mersin otu ve sayısız bitki içerisinde etken madde taşımaktadır. Her bitkide yüzlerce kimyasal madde bulunur fakat hiç birisinin yapısındaki maddeler eksiksiz olarak listelenmiş değildir. Bir tanesini vücuda alabilmek için bütün bitkiyi yiyerek kimyasalların hepsini vücuda almak akıllıca değildir. Önceden kestirilemeyen kötü sonuçları olabilir. Bir otun içerisinde ağrı kesici etken madde bulunuyor olabilir. Ancak onun yanında kanserojen bir madde daha bulunuyor olabilir. Bitkiyi yeyince ağrı kesilir ancak kanserojen maddeler vücuda alınmış olur. Üstelik ağrı kesici etken maddenin dozu belirsiz olacaktır. Hangi dozda alındığı asla bilinemez. Bir otu yiyen hasta suboptimal dozda etken madde mi aldı yoksa toksik doz mu aldığını bilmek imkansızdır. Bkz. Sülük ve hacamat
Herbal tedavi ve bunun uzantıları olan fitoterapi, homeopati ve benzerleri, şarlatanlığa müsait hurafeler bulaşmış kirli bir alandır. Bütün hokus pokuscular, üfürükçüler, muskacılar, bu yol ile cahil ve mazlum insanları sömürmektedir. Maddi ve manevi pirim, prestij ve sükse elde etmektedir.
Son zamanlarda herbal (bitkisel) kökenli diş macunu, gargara, benzeri ürünler ile ilgili makaleler oldukça fazla sayıda yayınlandı. Diş hekimleri böyle ürünlere eğilim göstermemelidir.
Bugün çağdaş tıpta dolaşım yetmezliği olan hastaya yüksük otu yedirmiyoruz. Etken madde steril koşullarda ve arzu edilen dozda paketlenmiş tablet veya şurup şekilde içiyoruz. Akıl ve bilim ile doğadan fayda temin ediyoruz. Bir başka örnek: kan emen solucanlara (sülük) kan emdirmek yerine, sülükten elde edilen hirüdin isimli etken proteini saflaştırıp pomad veya hap içinde kullandırmayı tercih ediyoruz.
Herbal ürünler tıbbın red etmediği ama gerek duymadığı bir sahadır. Bilim insanının bu konudaki tutumu bu ve benzer yöntemlerden uzak durmak, hastaları bilgilendirmek olmalıdır.
Mikrobiyolojinin tozlu raflarından çıkıp karşımıza bir tehdit olarak dikilen maymun çiçeği hastalığı hakkında diş hekimlerinin donanımlı olması gerekir. Çünkü Monkey Pox virüs hastalığında en büyük risk altındaki branş, diş hekimliğidir. Diş hekimleri konuya ne kadar hakim olursa ve ne kadar fazla bilgi sahibi olursa kendisini ve hastasını o kadar etkin koruyabilir.
VİRÜSÜN ÖZELLİKLERİ Maymun çiçeği virüsü (Monkey Pox Virus) (MPXV) isimli mikroorganizma, Orthopoxvirus genusuna aittir. Bu virüs ailesi içerisinde bulunan bir düzineden fazla virüs vardır ve çoğu kemiriciler için patojendir. Maymun çiçeği virüsü ilk olarak Danimarka’da 1958’de kafes maymunlarında çiçek benzeri bir hastalık yapması ile tanımlanmıştır. İnsanda ilk vaka 1970 de Kongo’da 9 yaşında bir çocukta ortaya çıkmıştır. 1971 ve 78 de İngiltere Abd, Singapur dahil 2 salgın yapmıştır. 2017 Nijerya kaynaklı salgın İsrail’e sıçradığında elde edilen genetik yapı 1971 ve 1978 de elde edilen genetik yapıdan farklıdır. Yani mutasyon geçirmiş olabilir. 1 Ocak 2022 – 27 Şubat 2023 arasında 110 ülkeden toplam 86173 vaka, 100 ölüm bildirimiştir. Hastalanan vakaların çoğu 29-41 yaş aralığındaki erkeklerdir. Daha sonra 1922 de bir başka lokal salgın (pandemi) kayıtlara geçmiştir. Bu virüsün kaynağı belli değildir fakat asıl rezervuarın Primatlar ve kemirgenler olduğu zannedilmektedir. 200-400 nm çift sarmal DNA virüstür. Tavşan, domuz, yer sincabı ve hamsetere burun ve ağızdan verildiğinde infekte etmez fakat böcek sürüngen, kuşlar ve memeli hayvanları infekte eder.
BULAŞMA Bu virüsün bulaşması için üç yol vardır: 1- Solunumu yolu damlacıkları ile akciğerden 2- Vücut sıvılarına temas ile çıplak veya hasarlı deriden 3- Kontamine alet ve ortak ev eşyaları ile Hastahanede (nasokomiyal) bulaşma ve cinsel yolla bulaşma rapor edilmiştir fakat doğrulanmamıştır. Özellikle erkek ile erkek cinsel ilişkisi ile bulaşan olgu bildirimleri sayıca fazladır. İnsandan hayvana bulaşma rapor edilmemiştir.
DİŞ HEKİMLERİNE BULAŞMA TEHDİDİ Solunum yolu ile havaya karışabildiğine göre bu virüsün aerosol ile bir hastadan diş hekimine bulaşması çok mümkündür. Diş hekimleri önemli bir risk altındadır. Tıp branşları içerisinde maymun çiçeği virüsüne karşı en kuvvetli risk diş hekimliği branşındadır. Diğer tıp branşlarında aerosol teması diş hekimlerinin potansiyel aerosol temasından daha azdır. Vücut çıkartılarında maymun çiçeği virüsü bulunur. Yani salyada bu virüsün bulunabileceğini düşünebiliriz. Salyanın airotor ile oda havasına pulverize olması diş hekimleri , diş hekimi yardımcıları ve kliniğe daha sonra girecek olan hastalar için risktir. Kovit pandemisi sırasında kullanılan maske ve oda havalandıran sistemler bu virüs için de kullanılmalıdır. Koronavirüsün büyüklüğü 40-60 nm dir. Bu çapta bir virüs partikülü maskenin porları arasından kolayca geçebiliyordu ve por çapı daha küçük olan N95 benzeri maskeler gerekli oluyordu. MPX virüsün çapı 200-400 nm dir yani büyük bir virüstür. N95 maske kullanmaya gerek kalmayabilir. Kumaştan üretilmiş burun maskelerine bu virüsün takılması ihtimali biraz daha yüksek olabilir. Yine de hiç bir maske %100 koruma sağlamaz. Çift sarmal DNA virüslerine en etkili disinfektan Sodyum hipoklorit (hipo)dur. Muayene odası yer, duvar, tezgah ve zemin için sulandırmaya gerek olmadan veya çok az sulandırarak herhangi yüksek bir konsantrasyonda kullanılabilir. (2 litreye 1 su bardağı) Kumaş ve metale hipoklorit kullanılmaz. Onun yerine dörtlü amonyum bileşikleri kullanılabilir. (1.25 litreye 2.5 ml Zefiran) Ultraviyole, perkloröz asit, oksijenli su, yetersiz kalabileceği sebebi ile tavsiye edilmez. Otoklav kesin ve en emniyetli virüsten kurtulma yöntemidir. Bu virüsün direnci bilinmiyor ama bu virüsün genetik yakınlığı olan virüsler ph 4ün altında 10.5 üzerinde infeksiyon yapabilme özelliğini kaybeder alkol, klorofom, eter’e 18 saat; %1 fenole 15 dakika; %0.1 K2MnO4‘a 1 saat, 1/10000 dörtlü amonyum bileşiklerine 20 dakika dayanabilir, bütün prorteazlara ve %1 formaldehide çok dayanıksızdır.
Kovit-19 pandemisine diş hekimleri için alınması teklif edilen önlemler bu virüs için de aynen geçerlidir. Bu sebeple aşağıdaki videoda korona virüs önlemleri hatırlatılmıştır:
BAĞIŞIKLIK Hastalığı geçirenlerde bağışıklığın süresi bilinmiyor. Fakat bu virüsün genetik yakınlığı olan virüs hastalıklarında (Uçuk, Su çiçeği, kalıcı bir bağışıklık oluşmaktadır. Muhtemelen maymun çiçeği hastalığını geçirenlerde de bağışıklık oluşuyor olabilir.
BELİRTİLER Virüs vücuda girdikten sonra 4-21 gün kuluçka dönemi boyunca hiç bir belirti vermez. Bu süre içerisinde virüs lokorejyonel limf nodlarına yerleşir ve replike olur. Prodrom dönemde hasta, bulaştırıcılık gösterebilir. Virüsün hangi organ ve dokulara tropizm gösterdiğini anlamak için antijen izlemesi yapıldığında virüs antijeninin yumurtalık, beyin, kalp, böbrek, karaciğer, pankreas ve akciğer dokusunda bulunduğu tespit edilmiştir. Ancak yumurtalık dokusundaki antijen yoğunlaşması daha fazladır. (Brown K,2016) Ayrıca sinir dokusuna nörotropizm gösterdiği tespit edilmiştir.(Sepehrinezhad A, 2023) Bulaşmadan en geç 3 hafta sonra koltukaltı kasık, çene altı ve supraklaviküler bölgede limf nodu büyümesi, ateş, sırt ağrısı, kas ağrısı, şiddetli baş ağrısı, farenjit, uyuşukluk, iştahsızlık, burun akıntısı, solunum sıkıntısı, terleme ve halsizlik ortaya çıkar. Hastanın yüzünden başlayıp bütün vücuduna yayılan vesikopüstülar su dolu keseciklerin belirmesi bu aşamada başlar ve döküntüler 10 günde tamamlanır. Bu aşamada hastalığın belirtileri su çiçeğine çok benzeşir. Su çiçeği zona (Varicella Zoster) ve Aids (HIV) virüs ile birlikte (ko)infeksiyon yaptığı rapor edilmiştir.
(Fotograflar : Moreno DM, 2022)
KORUNMA Dünya sağlık örgütü kendi sitesi üzerinde 3 tane Monkey Pox aşısından bahsetmekte fakat hiç bir bilgi vermemektedir. Muhtemelen özgün bir aşı henüz yeterli dozda üretilmemektedir. Çiçek virüsü (small pox) ve maymun ççeği virüsü (MPX) birbiri ile genetik ve taksonomik bakımdan akrabadır ve yakındır. Yaptığı hastalıklar da benzeşir. Bu sebeple çiçek aşısı bu virüs (MPXV) e karşı çapraz koruma sağlamaktadır. (Brown K,2016) Yani çiçek aşısı olmuş bireyler maymun çiçeği hastalığına ya yakalanmazlar veya yakalansalar bile hafif atlatırlar. Bu hastalık çiçek aşısı uygulamasına dünya üzerinde son verildikten sonra hortlamıştır. Bunun üzerine Amerika’da 2003 yılında CDC tarafından çiçek aşısı uygulaması yapılmıştır. Bu uygulama hastalığı engellemese bile çok hafif seyretmesini sağladığı görülmüştür.(Brown K,2016) Çiçek aşısı, canlı sersemletilmiş (atenüe) virüs aşısı olduğu için rutinde uygulamadan kaldırılmıştır. Rutinden kaldırılmasının bir başka sebebi 1977 de Somali’deki son vakadan sonra çiçek hastalığının dünya üzerinde artık görülmüyor olmasıydı. Yani aşıya ihtiyaç kalmamıştı.
İlk üretilen Maymun çiçeği virüs aşılarının birinci ve ikinci kuşak olanlarının yan tesirleri vardır. Üçüncü kuşak Ankara aşısı daha güvenlidir. Kendini çoğaltma (replikasyon) özelliği giderilmiş olan, yani çoğalamayan atenüe edilmiş Ankara virüsü dermal chorioallantois vaccinia strain Ankara (CVA) adı ile 1976’da Almanya’da tescil edilmiştir. Bu virüs ile hazırlanan üçüncü nesil modifiye edilmiş Ankara (MVA) aşısı MVAMUNE isimli aşı, FDA ve Avrupa Tıp Ajansı (EMA) tarafından yetişkinler için çiçek hastalığı ve maymun çiçeğinin önlenmesi için 1976’da lisanslanmıştır. Imvanex, Imvamune, Jynneos isimleri ile piyasaya çıkmıştır. 18 yaş ve üstü enfeksiyon riski yüksek olanlar için ve sağlıklı olan bireyler için çok uygundur. (Frey SE, 2007) (Petersen BW, 2015)(Petersen BW, 2018)(Rastogi A, 2024) Ankara suşu muhtemelen Refik Saydam Hıfzısıhha enstitüsünde üretilmiş olabilir. Bu gün bu aşı üretilmemektedir.
TEŞHİS Vücut salgısı sürüntüsünden veya kan örneğinden PCR çalışması ile teşhis yapılır
TEDAVİ Tedavide elimizde aşı gibi güçlü silahlar yoktur. Tecovirimat, cidofovir ve Brincidofovir gibi antiviral ilaçlar kısmen fayda sağlayabilmektedir. Hastalığın kendiliğinden iyileşmesi beklenir. Bu süre içerisinde olası semptomlara (ateş, ağrı, uykusuzluk, kilo kaybı ve benzeri şikayetlere) palyatif yaklaşımlar uygulanır. Kesin iyileşme viryon dış proteinlerine özgün antikorların ve T limfosit serilerin kana dökülmesi ile gerçekleşir.
KAYNAKLAR – Petersen B.W., Damon I.K., Pertowski C.A., et al. Clinical Guidance for Smallpox Vaccine Use in a Postevent Vaccination Program. Morb. Mortal. Wkly. Rep. Recomm. Rep. 2015;64:1–26. – Petersen B.W., Kabamba J., Mccollum A.M., et al, Vaccinating against monkeypox in the Democratic Republic of the Congo. Antivir. Res. 2018;11:1–23. – Frey SE, Newman FK, Kennedy JS, et al. Clinical and immunologic responses to multiple doses of IMVAMUNE (Modified Vaccinia Ankara) followed by Dryvax challenge. Vaccine 2007;25:8562–73. – Brown K., Leggat P.A. Human monkeypox: Current state of knowledge and implications for the future. Trop. Med. Infect. Dis. 2016;1:8. doi: 10.3390/tropicalmed1010008. – Sepehrinezhad A, Ashayeri Ahmadabad R, Sahab-Negah S. Monkeypox virus from neurological complications to neuroinvasive properties: current status and future perspectives. J Neurol. 2023 Jan;270(1):101-108. doi: 10.1007/s00415-022-11339-w. Epub 2022 Aug 21. PMID: 35989372; PMCID: PMC9393054. – Rastogi A, Kumar M. Current Status of Vaccine Development for Monkeypox Virus. Adv Exp Med Biol. 2024;1451:289-300. doi: 10.1007/978-3-031-57165-7_18. PMID: 38801585.
Saç kılının daha önce farkına varmadığımız bazı özellikleri vardır. Bunları biliyor muydunuz? Saç kılının 3 tabakası bulunur 1) kütiküla, 2) korteks ve 3) medulla. Korteks melanin isimli boyalı bir protein tanecikleri bulundurur. Bu protein tyrosin isimli amino asitten sentezlenir hem saçın rengini hem de sağlamlığını verir.
Şimdi saçımızın renginin nasıl ortaya çıktığını görelim: – Kızıl saçtaki rengi pheomelanin verir. – Saçtaki kahve-siyah rengi veren kıl korteksindeki eumelanin dir. – Sarışınların kılında ise hem eumelanin hem pheomelanin bulunur (Whitting, 2008).
Bir saç kılının yaşam döngüsünde 4 aşama vardır Anagen: Folikül içinde melanin üretimi vardır. Catagen: geçiş dönemidir. Kıl büyümesi durur. Folikül tabanından ayrılır ve kısalır Telogen: istirahat konumudur folikülden ayrılmaz ama büyümez de. Bu aşamanın sonunda çoğu kıllar birinci aşamaya anagen aşamasına döner. Exogen : Telogen safhasından çıkamayan bazı kıllar folikülü terk eder. Dökülür. Hergün 50-100 saç kılı kaybedebiliriz. 2-5 ay sonra bu kıllar yerine gelir. (Nikfar S, 2024)
Saçın yapısında bulunan melanin proteinini pek seven sayısız mantar vardır. Bu mantarlar ve miçelyumları saç kılının medullasına yerleşerek kılın korteksinde bulunan keratini kemirir ve bununla belenir. Keratini kaybeden kıl rengini ve sertliğini kaybeder. Cılız, dökülgen ve beyaz saç kılları ortaya bu şekilde çıkar
KAYNAKLAR
Whitting DA. Hair Growth and Disorders Editors: Peytavi UB, Tosti A, Trüeb RM. 2008 Springer, https://doi.org/10.1007/978-3-540-46911-7
Nikfar S, Mozaffari D. Hair, Editor(s): Philip Wexler, Encyclopedia of Toxicology (Fourth Edition), Academic Press, 2024, Pages 107-111, ISBN 9780323854344, https://doi.org/10.1016/B978-0-12-824315-2.00594-7.
Herkes şekerin diş çürüttüğünü zannediyor. Çocukluğumuzdan beri bize şeker diş çürütür dediler. Yanlış biliyorlar. Şeker diş çürütmez. Ağızdaki bakterilerden ortaya çıkan asitler dişleri çürütür. Fakat hiç şeker yemese bile bakteriler başka besinlerden yine asit üretir ve çürütür. O halde çocuklara şekeri yasaklamak yerine diş fırçasını öğretmek gerekir.
Bakteriler ağza giren karbonhidratları Emden Mayerhof yolu üzerinden asitlere ve enerjiye dönüştürmeyi sever. Çünkü, şeker çok küçük bir karbonhidrattır ve bakteriler tarafından kolayca asitlere dönüşür. Fakat dikkat ediniz yegane karbonhidrat şeker değildir, ekmek, nişasta, meyve ve bütün unlu mamüller bir karbonhidrat deposudur. Durduk yere şekeri hedef göstermek haksızlıktır.
Sayısız insan ve hatta sayısız hekim çocuğa ve hatta erişkinlere şeker yemeyi yasaklamakta veya sınırlamaktadır. Bu konuda toplumsal bir savrulma yaşıyoruz. İçi boş hurafelerle kendimize karanlıkta işporta çözümler arıyoruz. Şeker yemeyince diş çürümez zannediyoruz. Şekeri kısıtlayınca toplum sağlığına katkıda bulunduk zannediyoruz, en azından kendimizin veya çocuğumuzun diş sağlığını korumuş olduk zannediyoruz.
Burada doğru hedef insanlara diş fırçalamayı öğretmektir. Yemekten sonra hiç beklemeden dişler fırçalanmalıdır Burada diş hekimliği öğrencileri için adım-adım diş çürümesini anlattım. Kocaman dişin nasıl un gibi toz haline geldiğini izleyiniz
Koskoca hastahaneler, akademik kariyeri olan doktorlar ve ara sokaklardaki berberler, insanlara şifa vaad ederek vücutlarına kan emen solucan yapıştırıyorlar. Bu işte bir tuhaflık var. İşin aslını inceleyelim kapsamlı bir şekilde hacamat ve sülük uygulamasını masaya yatıralım:
Tanım ve terminoloji: Hacamat kelimesi argoda perişan etmek, parçalamak, paramparça etmek, ziyan etmek, zedelemek, berbat etmek anlamında kullanılır. Eskiden hasta bireyin vücudunda hasta organa en yakın deri, bisturi ile kesilir ve kanatılırdı. Hastanın kanı akıtılırdı. Böylece hasta organ sözümona iyileştirilmeye çalışılırdı. Buna hacamat uygulaması adı verilir. Dikkat ediniz: hacamat tedavisi diye isimlendirmiyoruz. Hacamat uygulayıcısını da doktor diye isimlendirmiyoruz. Kanatıcı adını veriyoruz.
Hacamat uygulamasında çıkış noktası Hastalıkların “fazla kan” sebebi ile meydana geldiği düşünülüyordu. Vücutta bir bölge kızardıysa (mesela lokal infeksiyon veya apse oluştuysa) orası kanatılır veya sülük konulurak kanın azaltılması sağlanırdı, aşırı olduğu zannedilen kan oradan çekilirdi böylece hastanın iyileşeceğine inanılırdı. Hacamat uygulamasına temel oluşturan diğer bir düşünceye göre; şeytani kötü ruhlar insanın içine girmekte ve insanı hasta etmektedir. Kötü ruhlar ve iblis insanın kanında dolaşmaktadır. Kanı akıtılınca kötü ruhlar ve şeytanlar vücudu terk edecek ve hastalık iyileşecektir. Hatta sert huylu kaba kişilerin içinde asabiyete sebep olan bir şeytan veya kötü bir ruh bulunduğuna inanılırdı. Bu sebeple sert mizaçlı olan kişilerin kafalarına sülük konularak akıllarındaki kötü ruh çıkarılıp, bu bireylerin mizaçları yumuşatılmaya çalışıldı. İşte bu düşüncenin günümüzdeki yansıması hacamat olmuştur. Hasta bir masaya yatırılır, kanatıcı hastayı öldürmeyecek yerlerinden cam veya bıçakla keser, kanatır. Bu cehalet ve vahşetten şifa beklenirdi. Şimdi yeniden eskiye dönelim tıp tarihine bakmaya devam edelim:
Tarihçe: 3000 yıl önce Mısır’da yapıldığını bildiğimiz kanatma uygulamaları, Arap, Mısır, Yunan ve Roma tıbbında karşılık bulmuş, 19 uncu yüzyıldan sonra çağdaş tıp tarafından çürütülmüş ve terk edilmiştir. Bu gün sadece geri kalmış ülkelerde pazar bulmaktadır. (Greenstone G, 2010) Hipokrat ve Galen insanların dört temel sıvı (kan, balgam, kara safra, sarı safra) ilişkili olan dört temel element (toprak, hava, ateş ve su) tarafından temsil edildiğine inanıyordu. Her bir sıvı belirli bir organda (sırasıyla beyin, akciğer, dalak ve safra kesesi) merkezlenmişti ve belirli bir kişilik tipiyle (iyimser, soğukkanlı, melankolik ve asabi) ilişkiliydi. (Magner LN, 1992) Hasta olmak, dört sıvının dengesizliği anlamına geliyordu. Bu nedenle tedavi, aşırı sıvının bir kısmının uzaklaştırılmasından oluşuyordu. Galen kanın en baskın sıvı olduğunu ilan ettiğinde, damardan kan alma uygulaması daha da büyük bir önem kazandı, çünkü safra ve idrarı uzaklaştırmak kanatmaktan zordu. (Magner LN, 1992) 13. yüzyılın başlarında, İngiltere’deki kanatıcılar berber-cerrahlar olarak bir topluluk oluşturdular ve bu kanatıcılardan bazıları özelleştiler, yalnızca kanatma, veya sülük yapıyorlardı. Başka işle uğraşmazlardı, bir meslek grubu oluştu. Bu kanatıcıların kapılarının önüne kan alıcı olduklarını belirten bir leğen (kâse, kap, kupa) asılır, içinde çizgili bir çubuk veya tanıtıcı bir tabela yerleştirilirdi. Bu leğenler kilden veya pirinçten yapılmış olurdu ve bazen güzel bir şekilde süslenirdi. Leğenler kalaydan da yapılırdı ve kabın iç tarafına derecelendirmeyi sağlayan yatay çizilen çizgiler çizilirdi. Bu çizgiler seviye işaretlemek için kullanılırdı. Belirlenmiş seviyeye kadar doldurulan kan, alınabilecek maksimum kan hacmini gösterecek şekilde derecelendirilmiş oluyordu. Bu leğenler (kan kapları) bazen seramikten de yapılırdı. Seramik kanama kâseleri sıklıkla tıraş kâseleri olarak da kullanılıyordu ve kâsenin çene altına oturmasını sağlamak için bir tarafında yarım daire şeklinde bir girinti vardı. Bu kan alma kâseleri çok değerliydi ve babadan oğula miras olarak aktarılıyordu. (Weinberg F.2994) Kanatıcıların kapısındaki kan alma leğeni içine asılan direkler, koldaki damardan kanamaya yardımcı olmak için hastanın eliyle tuttuğu sopayı simgeliyordu. Direğin üzerindeki beyaz şerit, kol veya bacakta açılacak damarın üzerine uygulanan turnikeye karşılık geliyordu ve hem kırmızı hem de mavi şeritler ile işaretliydi. 19. yüzyıla doğru kanama işlemlerini daha eğitimli kanatıcılar ve hatta bazı doktorlar üstlendi. Bunlara berber cerrah adı veriliyordu. Aslında berberlik mesleğinden geliyorlardı. Berber cerrahlar, vücutta farklı bölgelerdeki damarları açmak için çantalarında çeşitli büyüklük ve şekillerde çok sayıda neşter taşıyordu. Damardan fışkıran kan bir kapta toplanır, ölçülür ve istenilen miktara ulaşıldığında kanama durdurulurdu. Tıp öğrencilerine kanatmanın nasıl yapılacağı öğretildi ve meyve ve sap gibi bitki dalları kullanarak hızlı bir şekilde damar açma alıştırmaları yaptırılırdı. İyi bir kanatıcı, kanama kâsesi çıkarıldıktan sonra bir damla bile kanın görülmesine izin vermezdi. (Weinberg F, 1994) İngiltere’de, 19. yüzyılın başlarında, insanlar sağlığı koruma ritüelinin bir parçası olarak yılda iki kez kan almak için hastaneye geliyorlardı. (dikkat ediniz aynı yanlış düşünce bu gün de devam etmektedir) O dönemde hastaneye girseniz, yerde yatan, damardan kanaması sebebiyle bayılmış insanları görürdünüz. The Lancet‘in en eski tıp dergilerinden birinin adı olması şaşırtıcı değildir (1893’te kuruldu), çünkü bu alet (lancet-bisturi) o dönemin doktorları tarafından en yaygın kullanılan tıbbi araçtı.(Weinberg F, 1994)
Vücudu kesme işlemi: Genellikle bir toplar damar kesilirdi. Bazen kanama yetersiz görülürse, bir kaç tane küçük arter de ilave olarak kesilip kanatılırdı. Bunun için cam parçaları kullanılıyordu. Daha sonra çelik bıçaklar kullanıldı. O yüzyıl doktorlarının düzeneklerinde çelik bir yay ile metal bir kutuya sabitlenmiş bir düzine veya daha fazla küçük bıçağı vardı. Bu yay, bıçakları serbest bırakacak ve bıçaklar, deriyi önceden belirlenmiş bir derinliğe kadar kesecek şekilde ayarlanmıştı. Kazıyıcıların boyutları ve şekilleri çeşitli Avrupa ülkelerinde farklılık gösteriyordu. Kötü ruhların uzaklaştırılması için kanatmak yegâne yöntem değildir. Hastaya cereyan vermek de uygulanmıştır. İlk olarak 1785 yılında sara hastasının vücuduna girdiği zannedilen kötü ruhları çıkartmak için elektrik akımı ile şok tedavisi yapılmıştır. Akıl hastalarına da kötü ruhları çıkartmak için şok verilmiştir. (Rudorfer MV, 2003) Kesip kanatarak ve elektrik vererek kötü ruhların çıkmadığını görünce kötü ruhları taşıyanları yakarak öldürmüşlerdir. Engizisyon mahkemelerinde cadıların yakılmasının sebebi budur. Kilisenin kararı ile sayısız insan içine şeytan kaçmış olduğu zannedilerek odun ateşinde canlı-canlı yakılmıştır. (Wolfgang B, 2004) (Edward M, 2005) Aynı tarihlerde kötü ruhları çıkarmak için kanatma tedavisi devam ediyordu. Dikkat ediniz: kan akıtmak, elektrik şoku vermek, insanı ateşte yakmak gibi şeylerin hepsini kötü ruhları çıkarmak için yapmışlardır. Katolik kilisesi öncülük etmiştir.
Amerika başkanı hacamat sebebi ile öldü Amerika’nın kurucusu George Washington, hacamat sebebiyle ölünce hacamata olan ilgi tamamen kayboldu. Evet yanlış okumadınız. George Washington, şiddetli gripal infeksiyon ve boğaz ağrısı sebebiyle hacamat yapılırken ölmüştür. Aşırı kan kaybına bağlı hipovolemik şok sebebi ile ölmüştür. Doktoru Dr. Craik’in, Washington’un 12-12-1799 da ölüm nedeninin çok fazla kan alınması olabileceğini açıklamıştır.(Weinberg F.1994) (Chernow 2010)
İngiltere kralı prens II.inci Charles hacamat sebebi ile öldü 1685 yılında 54 yaşında iken hacamat kanamasından öldü. (Parapia LA, 2008) (Roberts J, 2015)
Hacamat ile Problemler komplikasyonlar: 19 uncu yüzyılın başlarında İngiliz askeri cerrahı hacamatın zararlı etkilerini ortaya çıkardı (Robertson 1804)(Hamilton 1816). Ortaçağın sonuna doğru kötü ruhların ve kötü kanın insanları hasta ettiği düşüncesinin yanlış olduğu anlaşılmış, ve hatta insanı daha çok hastalandırdığı veya hacamatın insanlara zarar verdiği sebebiyle kötü ruh ve kötü kandan kurtulma felsefesi terk edilmiştir. (Wells MD, 1993) İskoç doktor Dr. John Bennett, koldan gelen büyük bir kanamanın hastanın gücünü azaltmaktan ve dolayısıyla iyileşmeyi engellemekten başka bir işe yaradığının şüpheli olduğunu 1855’te yazdı.
Hacamattan sülüğe evrilme: İnsanları canlı-canlı kesip kanlarını yerlere akıtma eylemi fazla vahşi oluyordu. İşte bu vahşi görüntüden kurtulmak için hacamat uygulaması yerini sülük uygulamasına bırakmıştır. Şimdi adım-adım gelişmeleri inceleyelim: 12.inci yüzyılda İran’da Baghdati sülük tedavisini uyguladığını okuyoruz. 1930 lara kadar bazı hastahanelerde sülük akvaryumları bulunuyordu ve yoğun bir sülük modası esiyordu. Tıp tarihi kayıtlarında OrtaÇağ’dan 1970lere kadar geçen zaman aralığında hastayı kanatarak tedavi etme iddiasına rastlamıyoruz. Fakat kötü kanın akıtılması kavramının 1970 lerde yeniden hortlayarak ortaya çıktığını görüyoruz. (Michalsen WE, 2007) İnsanlık geçmişten ders aldığı için kanın göz önünde akıtılmasına razı olmadığı ve vücut bölgeleri kesilirken ortaya çıkan görsel ve içsel tedirginlik yaşadığı için akıtılan kanın gizlenmesi ihtiyacı belirmiştir. Çünkü masaya yatan hasta ve hastanın yakınları etrafa kanların döküldüğünü görünce rahatsız oluyordu. Hastanın kendisi ve yakınları bu görüntüden korkuyorlar ve tedirgin oluyorlardı. Üstelik hacamat ağrılı bir uygulamaydı. Kesik yaraları haftalarca sancı veriyor kapanmıyordu. Elindeki kolundaki deri yüzeyi kesilen bir insan acılar içerisinde masa üzerinde yatıyor ve etraftakiler onu seyrediyordu. Bu manzara vicdanlarda rahatsızlık sebebi oluyordu. Tıp şarlatanlarının daha fazla para kazanması ve insanları sömürmesi daha fazla prestij ve pirim elde etmesi için bu rahatsızlığın ortadan kaldırılması gerekiyordu. Çünkü olayın ekonomik bir tarafı vardı ve toplumda şarlatanların geçim kaynaklarından birisi kanatıcılık mesleği olmuştu. Bu sebeple kötü kanı solucanlara emdirmek fikri ortaya atılmıştır. Sülük uygulaması böyle doğmuştur. Kan, solucanın midesinde kapalı kaldığı için hasta kanın aktığını görmüyordu. Üstelik bisturi yerine hayvanın ısıran 3 çenesi bulunması ve ısırırken ağrı kesici salgılaması sebebi ile hasta damarının delindiğini de hissetmiyordu. OrtaÇağ tıbbındaki mahzurların üzeri böylece örtülmüş ve gizlenmiş oluyordu. Sonuç olarak hem kötü kandan hem de kanın akarken oluşturduğu iğrenç ve korkunç görsellikten kurtulmuş oluyorlardı. Problemler halının altına süpürülmüştü. Cehalet devam ediyor ama üzeri örtülmüş oluyordu. Bu gün Amerika, Kanada ve bazı Avrupa ülkelerinde yasaklanan ve sahte bilim olduğu tescil edilmiş olan Hint tıbbı (Ayurveda)ndaki konseptlerin günümüzdeki izdüşümü olarak sülükçüler tezgahlarını böylece kurdular. Sülük uygulamasının tarihi böyledir. Fransız doktor François Broussais sülük konusunda liderlik yaptı, hemen her hastalıkta her organ üzerine sülük uyguluyordu çok meşhur oldu. (Adams SL.1988) O tarihlerde (1800lerin sonu, 1900 lerin başı) yılda 5-6 milyon sülük harcanıyordu.
Kan emen solucanların taksonomisi Sülük denilen kurt benzeri solucanlar, Clitellata sınıfının, Hirudinidae familyasının Hirudo genusuna aittir. Kahverengimsidir ve 20 cm ye kadar uzayabilir. Bu genusta yer alan H. verbana veya H. medicinalis Tekirdağ’ın Mürefte kasabasında üretilmektedir. Hem erkek hem dişi gametler içeren yaklaşık 60-100 tane dişleri bulunan kan emebilen hayvanlardır. Dokuyu bu dişlerle keserler 3 tane çenesi olduğu için ısırdığı yerde Y harfi şeklinde yara bırakırlar. 5-15 ml kan emebilir. Üretildiği ortamda ne kadar bol kurbağa varsa o suda yaşayan sülüklerin daha iyi olduğuna inanılmaktadır. Yosun ve alglarin bol olması da sülük ticareti yapanlar tarafından tercih edilmiştir. Sülük yetiştirilen suda ne kadar yosun varsa sülük o kadar tercih sebebi olmuştur. (Ibn-Sina, 1593) Bunlardan öyle anlıyoruz ki, herhalde en tercih edilen sülük kurbağa ve yosunlu sularda yetişendir.
Kan emen solucanların Uygulandığı yerler Kan dolaşımının artmasının arzu edildiği her dokuya ya hacamat veya sülük uygulanmış. Örneğin kesilen organın yerine dikildiği durumlar, postoperatif iyileşme sırasında kan akımının artması arzu edilen plastik cerrahi yaraları, süperfisyal variköz venlerin drenajı, kan pıhtılarının ortadan kaldırılması amacı ile şifacılar tarafından kullanılmıştır. Heparinik etkisi sebebi ile hekimler tarafından kas krampları, tromboflebit, osteoartrit için kullanılmıştır. (Frodel JL, 2004) FDA tarafından 2004 te tıbbi cihaz kategorisine alınmıştır. (Bu yazının başlığında yer alan sülük fotoğrafı Hackenberger PN, 2019 ‘dan alınmıştır.)
Kan emen solucanlardan Beklenen biyoetkiler Bu solucan ısırırken hirudin adı verilen bir antikoagulan injekte eder. Bu antikoagulan madde 65 aminoasitten oluşan bir proteindir. (Rydel TJ, 1990) Hayvanın salyasında ağırlıkları 66.5 – 1.964 kDalton arasında değişen 60 farklı protein daha tespit edilmiştir (Baskova IP,2004) Hiç birisinin insan vücudundaki etkileri net olarak belli olmamıştır. Biz biliyoruz ki, kan pıhtısının oluşması için fibrinojen’in fibrin’e dönüşmesi gerekir. Bu işlemi gerçekleştiren madde, serin proteaz yapısında olan trombin isimli maddedir. Eğer trombin engellenirse fibrinojen fibrine dönüşmez ve kanama durmaz. (Fenton JW, 1998) Hirudin, trombin blokajı yapmaktadır. (Rydel TJ, 1991) Sülük, infeksiyon ve alerji gibi tehdit oluşturabilmektedir. Bu sebeple hirudin isimli etken protein laboratuarda saf bir şekilde üretilmiş ilaç firmaları tarafından steril paketlenerek Hansenula (Thrombexx, Extrauma), lepirudin (Refludan), desirudin (Revasc/Iprivask), bivalirudin isimleri ile piyasaya çıkarılmıştır. Trombin antagonisti olan bu maddeye ihtiyaç duyulacak bir indikasyon bulunmadığı veya sınırlı ihtiyaç duyulduğu sebebi ile marketlenmemiştir. Bu gün geri kalmış ülkelerde şifacılar tarafından hala sülük insan organizması üzerinde uygulanmaya devam edilmektedir. Bir defada 10 taneye kadar sülük uygulanır 30,90 dakika bekletilir. Öncesinde ve sonrasında hastanın kan tablosu izlenmelidir (Mumcuoglu, 2014)(Jha, 2015)(Wollina, 2016).
Kan emen solucanların Yan etkileri ve vücuda verdiği zararlar 1. Alerji ve anafilaksi: Sülük uygulandıktan sonra hayvanın vücudundaki bütün kimyasallar insanın vücuduna girebilmektedir. 100 den fazla ne olduğu bilinmeyen biyoaktif maddenin (Hildebrandt J-P2011) alerji ve anafilaksiye sebep olması sürpriz olmaz. Ölümle biten sülük uygulamaları vardır (Kose A, 2008) (O’Dempsey T. 2012) Sülük salgıları alerjendir. Bir çok alerji bildirilmiştir. (Kukova, 2010) (Karadag, 2011)(Pietrzak, 2012) (Khelifa, 2013) (Altamura, 2014) (Rasi, 2014) (Brzezinski, 2015) (Gülyesil, 2017) 2. İnfeksiyon: Sülük ile bulaşan bakteriler büyük bir sıklıkla Aeromonas genusundandır. Sülükten bulaşan bakteriler A. hydrophila, A. veronii, Proteus vulgaris, Morganella morganii olarak tespit edilmiştir. Dikkat edilirse bunlar bağırsak bakterileridir. Sülükten bulaşan diğer mikroplar Aeromonas (57.1%), Enterococcus (42.9%), Proteus Vulgaris (42.9%) Morganella morganii (28.6%), Corynebacterium (14.3%), Candida parapsilosis (14.3%) tir. (Kruer RM, 2015) Sülük uygulanan hastaların 24 aylık takibinde %11 oranında infeksiyon görülmüş. Bu bakteriler amoxycillin’e dirençli bulunmuştur. (Verriere B, 2016) Bir başka çalışmada, sülük uygulanan hastalar 38 ay takip edilmiştir. Bu hastalara ciprofloxacin, trimethoprim-sulfamethoxazole, piperacillin-tazobactam, ceftriaxone ile profilaksi uygulanmasına rağmen %91.5 oranında infeksiyon görülmüştür. Sebep olan bakterilerin aynı olduğu Aeromonas genusuna ait olduğu görülmüştür. Sol dizine sülük uygulanan bir vakada lökosit sayısı 16000, sedimantasyon 40 mm, CRP 80 üniteye fırlamış septik artrit teşhisi ile hastahaneye yatırılmıştır. (Jyothiprasanth M, 2024) 3. Dokunun içine kaçabilir: Sülük hareket edebilir. Doku içine girebilir, etrafa yayılabilir, ulaşılması zor olan derin localara kaçabilir. Bu önemli bir risk oluşturmaktadır. (Granzow, 2004)(Conroy, 2006) (Bank, 2008) Plastik bir kupa ile deri yüzeyine bastırılarak hayvanın kan emerken hareketsiz bırakılması ve hapis edilmesi, sülüğe dikiş atılması, parafin ile çerçeve içerisine alınması önerilmiştir. (Chua S., 2015) (Tan, 2004)(Geishauser, 2009)(Chua, 2015). Bir vakada sülük tünel açıp doku içine girmiştir (Flurry et al, 2011). Bu hayvan, insanın boğazına kaçabilir. 4. Engellenemeyen kanamalar yapabilir: Hastaya kan vermeyi gerektirecek şekilde uzun süren kanamalar yapabilir (Mumcuoglu, 2014) (Jha, 2015). Sülük uygulanan bir hastada 8 ünite taze plazma, 6 ünite kan verilmesi gerekmiştir. Sülük kanaması dikiş atılarak veya transamin (tranexamic acid) verilerek durdurulamaz. (Kose A,2008)
Bugün hacamat ve sülük uygulamalarının durumu Ampirik gözlem yerine bilim insanları olarak Pasteur, Koch, Virchow ve diğerleri, bilimsel yöntemlerin geçerliliğini doğruladı ve kan almanın kullanımı yavaş yavaş birkaç seçilmiş duruma indirgendi. Çağdaş tıpta hacamat veya sülük uygulaması, ancak kaybedecek bir şey kalınmayan venöz konjestiyon bulunan hastalıklarda, lokal dolaşım yetmezliğinin hayati tehdit oluşturduğu, tıbbi müdahalenin imkansızlıklar sebebi ile uygulanamadığı mahrumiyet altında iken, fevkalade nadir durumlarda antibiyotik profilaksisi uygulanarak, pre ve post hemogram izlemesi koşulu ile fevkalade nadiren sülük uygulanmasına “belki” göz yumulabilir. Bunun dışında bir sülüğün ölüsü de dirisi de infeksiyon materyalidir. İnfektif atık kurallarına göre imha edilmelidir. (Abdualkader, 2013) (Mumcuoglu, 2014) Eldivensiz dokunulmamalıdır. İnsana temas etmemelidir. Bu gün çağdaş tıp aleminde hacamat ve sülük uygulamayı çaresizlik veya sahte bilim olarak değerlendirilir. Sülük uygulamasında asıl hedef kötü ve fazla kanın akıtılması, kötü ruhların vücuttan uzaklaştırarak hastaya şifa verilmesidir. Fakat 21.inci yüzyılda kimseye kötü ruhlarınızı uzaklaştıracağım diyemezsiniz. Onun yerine başka senaryolar oluşturulması gerekli olmuştur. Her ne kadar günümüzdeki sülük uygulamalarında kanın fazla gelmesi dışında başka bazı sebepler de icat edilmiş olsa bile hacamat ve sülük uygulamaları birbirinin devamıdır aynı temeli paylaşırlar. Sülük uygulamasına monte edilen perdeleme senaryolarından en bilineni sülüğün heparinik salgısının trombusu çözüyor olmasıdır. Bir başka senaryo ısırığın veya kesiklerin lokal stimülasyon yaparak doku iyileşmesini provoke ettiğidir. Bunlar beyaz yalan ile masum bahane arasında geçiş senaryolarıdır. Yani tamamen yalan değildir, ama hiç bir hastalık için çözüm de değildir. Ben buna yönlendirilmiş abartı ismini verdim. Basit bir gerçeği abartıp yönünü istediğiniz tarafa çevirirseniz ruhsatsız bir silaha dönüşür. Bu konuda daha fazlasını tıklarsanız burada bulacaksınız Hacamat ve sülük konusunda yönlendirilmiş bir abartı kullanıldığını düşünüyorum. Günümüzde tıp literatürüne göz attığımızda herhangi bir metaanaliz görmüyoruz. Ancak Hindistan veya İran gibi az gelişmiş ülkelerin doktorları tarafından kaleme alınmış vaka raporları bulunduğunu görüyoruz. Bunlar geleneksel tıp, holistip tıp, alternatif tıp, bütünleyici tıp gibi batılı isimlerin arkasına saklanmış olabilmektedirler. Hacamat ve sülük uygulayarak çeşitli hastalıkları tedavi ettiklerini ileri sürmüş oldukları raporlar yayınlanmıştır. (Bashiri H, 2020) (Sultana A, 2010) Bu makalelerde ya kontrol grubu yoktur, ya örnekleme yanlıştır, ya deneysel kurulum gizlenmiştir, ya randomize edilmemiştir, ya istatistiğe dayanmıştır, ya sadece olumlu vakalar yayınlanmıştır veya ürün pazarlayan firmalar ücret karşılığı yayınlattırmıştır. Veya derginin hakemi editörlerin süzgecinden geçmeyen imtiyazlı makale hazırlamıştır (Jeremy Y, 2023) Kovit salgını sırasında et, süt, yumurta, sebze ile beslenmeyi halk alternatif tıbba inanıyor şeklinde işaretleyerek toplumda sanki alternatif tıp yaygınmış gibi gösteren istatistikler yayınlanmıştır.(Ozlü ZK, 2022) (Örnek vermek gerekirse: koleradan kurtulanların ve ölenlerin gazoz içme sayısına bakarak gazoz içmek koleraya iyi gelir demek gibi düşünebiliriz. Gazoz ile kolera hastalığı arasında hiçbir iliki bulunmadığı halde istatistik tuzaklar kurulmaktadır.) Kanserden kurtulanların kaç tanesinin sebze, meyve yediğini veya beslenme katkısı kullandığının istatistiğini yaparak tamamlayıcı tıbın üstünlüğünü öne çıkaran yayınlar vardır (Heliang Wu, 2023) Bunlar güvenilmez ve tuhaf yayınlardır etki mekanizması açıklanmadıkca hiç bir bilim kredisi bulunmamaktadır. Türkiye’de ve dünyada birçok birey hacamat ve sülük uygulamakta ve hastaları tedavi ettiğini iddia ve vaat emektedir. Hastaların solucanla mı iyileştiği ek başka bazı uygulamalarla mı iyileştiği yoksa kendiliğinden mi iyileştiği şüphelidir.
Sonuç: Hacamat adı verilen damarı kanatarak veya solucanlara kan emdirerek sözümona şifa dağıtma yöntemi kötü ruhlar ve cadı yakma geçmişinin üzerine inşa edilmiştir. Bunlar tam bir orta çağ uygulaması olup, tıbbın geriye gidişinden ibarettir. Bu uygulamalar artık modern tıp tarafından çok özel birkaç tıbbi durum dışında herkes için terk edilmiştir. (Rosie M, 2001) Örneğin eritrosit sayısının hızla azaltılması gereken hemochromatosis, polycythemia vera, porphyria cutanea tarda durumlarında hekim kontrolunda kan alınabilir. Bunun ismi hacamat değildir. Phlebotomy adı verilir. Kan akıtmanın sahte bilim olduğu gösterilmiştir. (Chen PD,2011) (Lone AH, 2011) Halen bazı durumlarda kullanılmaya devam edilmektedir.