Halitosilin hikayesi

Ülkemizde ve hatta dünyada alkolsüz çinkolu bir ağız kokusu gargarasının bulunmayışı çok tuhaf. Bu eksiği görüp bir formül geliştirip ürettirmeyi hayal etmiştim. Bu rüyanın nasıl gerçekleştiğini kalema aldım. (Ağız ve nefes kokusu isimli eserimin birinci bölümünden aynen kopyalayarak yayınlıyorum:)

2008 yılı incelemesine göre eczanelerimizde 211 tane parasetamol içeren tablet bulunmasına rağmen yeterli kalitede ağız kokusu gargarası yoktur. Çinko içeren alkolsüz ve katkısız ağız kokusu gargara sayısı birkaç tanedir (HalitosilZn, Oderol gibi) ve eczanelerimizde yaygın olarak bulunmamaktadır.

Başta etil alkol olmak üzere alkollerin ağız kokusu (ve ağız kanserlerine eğilim) yapıyor olduğu bilinmesine rağmen, alkol içeren meşhur ve ithal gargaralar eczanelerimizde bolca satılmaktadır. Üstelik bunların kutularının üzerinde “alkolsüzdür” diye yazmasına rağmen içeriğinde (etil olmayan) alkoller bulunmaktadır. Bu alkoller ağız kokusu yapabilmektedir. Ağız kokusu hastaları bunları satın almak zorunda bırakılmakta, iyileşeceği yere kötü koku şikâyetleri daha da artmaktadır. Diş hekimleri ve diğer hekimler konudan uzak oldukları ve yeterli eğitilmedikleri sebebi ile bu alkollü gargaraları yazmakta ve hastalara önererek problemi derinleştirmektedir. Bu gargaraların üzerinde alkolsüz olduğu beyan edilip içine (etil olmayan) alkoller ilave edilmiş olması tuzak gibidir. Suikasttir.
Piyasamızda plastik dil kazıyıcılar (dil fırçası adı ile) halka satılmaktadır. Bunlar sağlığa zararlıdır ve piyasadan toplatılmalıdır. (Bkz. Bölüm 46)

HalitosilZn ağız kokusu gargarası nasıl doğdu?
Ülkemizde ağız kokusu ürünü bulunmadığını görünce, böyle bir ürünün eczanelerimizde bulunmasının şart olduğunu düşündüm. (Problemi görebiliyorsan düzeltecek olan sensin kuralı). Alkolsüz, çinkolu, tatlandırıcısız, kokusuz, sodyum kloritli ve asit borikli güzel bir koku giderici formül hazırlayıp patentini aldım.

Zorluklar başlıyor:
Gargara haline getirilmesi ve üretilmesi amacı ile çeşitli ilaç firmalarına müracaat ettim. Firmalar ülkemizde yürürlükte bulunan anlamsız ve aşılaması zor bürokrasi sebebi ile bu gargarayı üretmek istemediler. Yasaları ve bürokratik kuralları inceledim. İlaç eczacılık dairesine gargara üretimine dosya açmak için gerekli olan imkansıza yakın belgeleri ve harç paralarını duyunca firmalara hak verdim. Durumu incelediğimde o günün parası ile bir binek arabası satın almak için gerekli olan paranın yarısı kadar bir dosya ücreti ödenmesi gerektiğini üzülerek gördüm. Dosyaya konulması istenen belgeler ise üreticiye ceza olarak yeterliydi. Bu belgeleri tamamlamak yıllarca sürebilirdi. Şu anda nelerin istendiğinin listesini veremem ama ilaç üretmek için gereken şartları okuyunca şaşkınlık içinde kalmıştım. İlaç firmalarına hak verdim ve gargara üretmekten bir süre vazgeçtim. Bir devlet üretim yapmak isteyen vatandaşını neden bu kadar zora sokar acaba?

Firmalar, bu ilacı Bulgaristan veya Çekoslavakya’da merdiven altı üretip ülkeye ithal edersek daha kârlı olacağımızı söylediler. Bu yolun daha kolay, avantajlı ve sükseli olduğunu ifade ettiler. Çünkü Avrupa malıdır dediğiniz zaman özendirilerek yetiştirilmiş toplumumuza bir ilacı daha kolay kabul ettirebileceğimizi öne sürdüler. Aslında haksız değiller. Ülkemizde mevcut yasalar ve kurallar bir yandan üreteni cezalandırıyormuş, diğer yandan ithalatı cesaretlendiriliyormuş. O sıra öğrendim bunu. Düşünsenize kendi geliştirdiğim formülü bürokratik engeller sebebi ile Bulgaristan’da ürettireceğiz ve ülkemize ithal edeceğiz? Bu bana yakışmazdı.

Diğer ürünler:
O tarihlerde veya sonraki yıllarda başka Türk müteşebbisler de benimle temas edip bazı ağız kokusu ürünlerini yurt dışından satın alıp ülkemize ithal etmek istediklerini ve hatta ülke çapında dağıtıcılık (distribütörlük) yapmak istediklerini anlattılar. Bu konuda benim fikrimi sordular ve desteğimi istediler. Bir tanesi Oxyfresh diğeri CB12 idi. Kendi formülümüz dururken paramızı yurt dışına çıkmasını doğru bulmadım. Bu ürünleri desteklemeyi reddettim. Yerli çözümlerde ısrar ettim. Buna rağmen hiç gerekli olmamasına rağmen ve ülkemizin hiç ihtiyacı bulunmuyor olmasına rağmen iki gargara da ülkemize girdi. Bu iki gargaranın ağız kokusuna etkisini karşılaştırmalı inceledim ve faydalı bulmadım. Popüler markalardan Listerin’i de faydalı bulmadım. (Bkz. Bölüm 49) Avuç dolusu dövizimiz yurt dışına akıyor. Çok üzülüyorum. Bunların ağız kokusu üzerine yeterince etkin olmadıklarını bir bilim çalışması ile gösterdim ve uluslarası hakemli dergide yayınladım. (Aydın M, 2020)

O günlerde ismi Çözüm İlaç olan firmanın sahibi Sn. İlhami Kotan ile tanıştım. Benim ağız kokusu engelleyen formülümü üretmek istediğini, ilaç eczacılık dairesinin ve sağlık bakanlığının önüne çıkardığı bürokratik engelleri aşmak için efor sarfedeceğini memnuniyetle öğrendim. Fakat formül için bana ödeyecek parası olmadığını söyledi. Kendisinden formül karşılığı ücret istemedim ve bundan sonra da ücret talep etmeyeceğimi noter belgesi ile kendisine bildirim. Böylece ticari emniyet ortamı verdim kendisine.

İlk üretim:
Ben formülden veya herhangi bir şeyden ücret almayınca bu kahraman şahıs Türkiye’nin ilk ağız kokusu gargarasını PharmolZn ismi ile piyasaya sürdü. İlhami bey benim ücret istemeyişimin karşılığında ismimi gargara kutusunun üzerine basarak bana teşekkür etmiş oldu. Formülü ücretsiz teslim ettim. Yeter ki ülkemizde sayısız insan mağdur kalmasın ve paramız yurt dışına çıkmasın diye düşündüm. Üretim başladı. Rüyam gerçek oldu

Daha sonra gargaranın formülüne NaClO2 ilave ederek etkisini güçlendirdim. Bu gün HalitosilZn ismi ile eczane ve sanal marketlerde satılmaktadır. Ülkemizin en başarılı ağız kokusu gargarasıdır. Hala her eczaneye dağıtımı mümkün olmamaktadır. Çünkü Listerin, Colgate Plax gibi firmalar 5 (veya 10) tane gargara satarsa eczacıya eşantiyon bir adet gargara veriyormuş. Bu sebeple eczacıların bir kısmı (hepsi değil) HalitosilZn soran hastalara “piyasada yok size bunu verelim” diyerek kendilerine bedava ürün veren gargaraları satıyorlarmış. Bizler reçeteye HalitosilZn yazsak bile hastanın elinde başka ürün görüyoruz. Bazı eczacılar ticari sebeplerle ilaç değiştiriyorlarmış. Bu sebeple yıllardan beri HalitosilZn bulmak zor oluyor. Başka sebepler de var: Eczanelere ilaç temin eden depolar için de benzer şeyler söylenebilir. Piyasaya yeni çıkan ürünlere kolaylık sağlamıyorlar, stok ve dağıtım için ilave ücret talep ediyorlar. Bu uygulamalar Halitosil’in eczanelere yaygınca dağıtılmasına engel oluyor.

Marketlerde de durum farklı değildir. Bir süpermakete gargaranızı koymak ve rafta satmak isterseniz bir servet ödemeniz gerekir. Bu durumda ya HalitosilZn’yi iki katı fiyata satmak veya markette satmaktan vazgeçmek gerekir.

Halka duyurmak için gazeteye gargara reklamı vermek ülkemizde yasaktır. Televizyonda ise çok pahalıdır. Bu sebeple HalitosilZn halka yeterince duyurulamadı. Ama artık bir veb sitesi var

Umarım avuç dolusu döviz ile ülkemize giren az faydalı ağız kokusu ürünleri yerine Halitosil hak ettiği yeri alacaktır.

Adana sıcakları

Adana gündüzleri 45, gece 30 derece. Rutubet 80 lerin altına düşmüyor. Uyum gösterdik. Mutasyon geçirdik Yaşar Kemal’in sarı sıcaklarına.

Sıcaktan pantolonumuz bacağımıza yapışıyor. Gömlek sırtımıza iyice yapışıyor en seksi şekilde. Ter iki kaşımızın arasından süzülüyor, varsa gözlüğün burun köprüsünün arasından geçiyor, ya sümük benzeri damlayışla kucağımıza damlıyor veya biz elimizin tersiyle siliyoruz.

Yolda yürürken gölge bir yer arıyoruz. Hangi kaldırımda daha fazla gölge varsa veya daha fazla rüzgar alıyorsa o kaldırıma geçiyoruz. İki apartman arasından geçerken acaba biraz rüzgar eser mi bu boşluk sebebiyle diye beklenti içine giriyoruz. Azıcık rüzgar varsa adımlarımızı yavaşlatıp sıcak kavurucu rüzgarın getirdiği ferahlama hissine biraz daha maruz kalmak için adımlarımızı yavaşlatıyoruz.

Sivrisinekler vazgeçti artık, tropikal canlı olmasına rağmen Adana’yı terk etti. Artık kırlangıç görmüyoruz havada. Sıcağa uyum göstermiş bir kaç tropikal kedi var arabaların altında gölgede. Evde klimanın altından çıkmıyoruz. Klima ile yatıyoruz, iş yerinde klima ile çalışıyoruz, elektrik faturasına çoktan razıyız, 3 katı fatura gelse yine razıyız. Klimanın sesi ninni gibi geliyor uyurken. Oda sıcaklığı 26 ya 28 e düşse bile oh deyip halimize şükrediyoruz. Uyum gösterdik. Bu sıcağa ve rutubete uyum gösteren bir yaşam formuyuz. Adeta mutasyon geçirdik. Biz Adana mutantları haline dönüştük.

Hep söylemişimdir. Sıcak iyi bir şey olsaydı Allah cehennemi sıcak yapmazdı.

Selam olsun soğuklara. Soğuk bir nimettir.

Apartmana kameralı ziller güvenli değildir

Apartmanlara takılan kameralı kapı zili aslında güvenliği artırmıyor tam tersine apartman daha güvensiz oluyor, hırsızlara ve gaspçılara açık hale geliyor.

Nasıl çalışır:
Kameralı kapı zilinin nasıl çalıştığını mutlaka hepimiz biliyoruz ama hatırlamak anlamında yazıyorum. Bu bir güvenlik kamerası değildir. Kayıt tutmaz. Hırsızın yüzünü videoya çekmez, kayıt etmez. Bu anlamda güvenliği artırmaz. Misafir apartman kapısına geldiğinde sizin daire numaranızı tuşlar ve çalma tuşuna basar. Böylece sizin dairenizde zil çalar. Eğer sizin daire numaranızı bilmiyorsa bu numarayı listeden bulmak zorundadır. Aksi halde sizin zilinize basamaz. Bu caydırıcıdır misafiriniz vaz geçip gidebilir. Yukardan üçüncü zile basmak, veya aşağıdan ikinci zile basmak şeklinde kolaylaştırılmış kısa yollar kullanılamaz.

Problem başlıyor:
Dijital cihaz kullanmaya alışkın olmayan yaşlı ve çocuklar bu aşamada kapıdan geri dönmek zorunda kalmaktadır. Size ulaşamamaktadır. Aynı problem daire içinde daha fazla mevcuttur. Yaşlı ve çocuklar, dijital cihaz tuşlamaya alışkın olmayan bireyler kapı zili çalmasına rağmen kapıdaki bireyi nasıl göreceklerini hangi tuşa basarsa kapıyı göreceğini veya hangi tuşa basarsa kapıyı açacağını karıştırmaktadır. Daire içi cihazı kullanmakta sıkıntı yaşamaktadır. Kutunun üzerinde 5 düğme bulunur. Birincisine basarsanız hoparlör açılır konuşma yapar, parmak basıp konuşulur, parmak çekince dinleme yapılır, ikincisine basarsanız kapıcıyı arar, üçüncüsüne basarsanız güvenliği arar, dördüncüsüne basarsanız apartman komşusunu arayan bir menü açılır, beşincisine basarsanız kapı açılır. Yaşlı ve çocuklar veya dijital cihaz kullanımına aşina olmayanlar bu aşamada sıkıntı yaşamaktadır.

Postacı, su, elektrik sayaç okuyucusu içeri girebilmek için uzun süre kapı önünde birilerinin apartmana girip çıkmasını beklemek zorunda kalmaktadır. Apartman sakinlerinin kapıyı açan 4 sayıdan oluşan şifresi vardır. Bu şifreyi söylediğiniz herkes apartmana kolayca girer. Kimsenin ziline basmadan apartmana girebilir.

Yayılan şifre:
Kameralı zil kurulduktan bir süre sonra apartman sakinlerinin yakınları tarafından şifre öğrenilmektedir. Her aile kendi yakınları kapıda beklemesin diye şifreyi amcasına, teyzesine, komşusuna, dayısının kızına, kebapçı çırağına, Migros veya Groseri hizmetlisine söylemektedir. (Bu, çok normaldir, engellenemez. engellenmesi talep dahi edilemez). Böylece her apartmanın kapı şifresi satıcılar ve akrabalardan başlayarak çevreye yayılmaktadır. Örneğin bir kebapçı çırağı çevredeki bütün apartmanların şifresini bilmeye başlar.

Tek daire için kameralı zil:
Bu sistemin güvenlik sorunu oluşturduğu, kullanışsız ve zor bir sistem olduğu açıkça bellidir. Herkesin bildiği sadece hırsızın bilmediğini temenni edilen bir şifre ile korunmak imkanlı değildir. Kameralı zilin önemli bir ihtiyaç olduğunu düşünenler, apartmanın ahengini ve güvenliğini bozmadan tek bir daire sahibi kendisine özel olarak bu sistemi kurabilir.

Uyku apnesinin apareyi olmaz. Her apne hastasına horlama apareyi yapılması gelenek olmamalıdır.

Apne (solunum duraklaması) uykuda meydana gelirse “uyku apnesi” adı verilir. Daha çok şişmanların hastalığıdır. Bu hastalar sıklıkla horladıkları için her apne hastası sanki mutlaka horluyormuş gibi kabul edilmektedir. Her apne hastasına horlama apareyi adı verilen ağza takılarak horlamayı engellemesi temenni edilen protez yapılmaktadır. Halbuki apnenin sebebi sadece horlamakla sınırlı değildir.

Bu yazı her apneliye aparey takmanın sakıncalarını anlatır.

Horlama apareyi görülüyor. (Fotoğraf internettendir.)

Solunum otomasyonunun fizyolojisi:
Akciğerden kana alınan oksijen gazı, kan sıvısı içerisinde çözünür. Böylece oksijen gazının kan içerisinde bir kısmi basıncı (PO2) vardır. Dokulardan geri dönen karbondioksit gazı da kanda çözünür ve PCO2 kısmi basıncını oluşturur. Kan gazlarının basınçları dengede olduğunda kan pH 7.35-7.45 arasında dalgalanır. Böbrek bikarbonat ve klor iyonları ile küçük trimlemeler yapabilir. Ancak kan pH’sı kandaki karbondioksit kısmi basıncına sıkıca indeksli kalır.

Medulla oblangata, aort ve karotis arterlerin tunica intima katmanında yer alan kan pH ‘ını 24/7 izleyen kemoreseptörler bulunur. Bunlar beyindeki solunum merkezine canlı yayın yaparak bilgi ulaştırır.

Uyku apnesi başlıyor:
Uyku sırasında veya uyanıkken solunum merkezinin ritmini bozulursa veya yavaşlarsa, solunum frekansı düşer. Uyanmalar ve hava açlığı başlar. Buna uyku apnesi adı verilir.
Dikkat ediniz apne, uyku veya uyanıklık gözetmeksizin tanımlanmaktadır. Birey günlük yaşantısında uyanıkken de apne yaşayabilir. Fakat uykuda apne oluşması daha kolaydır. Çünkü: uyku sırasında oksijen konsantrasyonunu algılayan reseptörlerin tetik sınırı yükselir, iletişim hızı yavaşlar ve santral sinir sistemi tarafından reseptöre verilen cevap gecikebilir. Bu durumda uykunun kendisi organizmanın istirahatını sağlayacak şekilde solunum frekansını ve derinliğini azalmaya teşvik eden bir düzen sağlamış olur. Uyku, organizmanın dinlenmesi için gerekli bir fizyolojik senaryodur, fakat bu sebeple apneyi kolaylaştırabilir.

Uyku apnesinin sebepleri:
İki grup sebebi vardır. Birincisi nörolojik hastalıklar veya serebrovasküler patolojiler sebebi ile solunum merkezinin deprese olmasıdır. İkincisi ise hava yolu direncinin artmasıdır.

1- Nörolojik sebepler:
► Şişmanlık, (en önemli ve çok rastlanan bir sebeptir) (Kurnool S,2023) (Mukherjee S,, 2015) (Knutson KL,2017) (Patel SR,2006) Sadece zayıflamak tedavi edicidir.
► Beyin hastalıkları serebrovasküler hastalıklar,
► Alzheimer (Andrade, A.2018)
► Opioid, analjezik, amphetamin türevleri, sedatif, trankilizan, kas gevşetici ilaçlar,
► Bireyin boyun çevresinin kalın olması,
► Beyin dokusunda beta-amyloid protein artışına sebep olan bütün serebrovasküler ve dejeneratif hastalıklar (De Backer W, June 2013)
► Alkol kullanmak, (Campos AI, 2020)
► Genetik yatkınlık,
► Diyabet (Kurnool S,2023)
► Atrial fibrilasyon (Andrade, A.2018)

2- Hava yolu direncini artıran sebepler:
► Sigara, pipo, nargile, elektronik sigara kullanmak, (Campos AI, 2020)
► Yanlış yastık , hava yolunu daraltan yanlış uyku pozisyonu
► Uykuda medullar çekirdeklerin iradi komutlarının durması da apneye eğilim sebebi gibidir.
► Nasal pasajdaki darlık, tonsillerin hipertrofi sebebi ile genişleyerek orofarinksi daraltması, velum kaslarının distonisi, uvula ve yumuşak damağın gevşeyerek koana’yı daraltması, hava yolunun herhangi bir yerinde mesela bronş, farinks, larinks’teki her türlü darlıklar
İşte bunların sonucunda uyku apnesi ortaya çıkar

Diş hekimliğinde hata nerede yapılıyor?
Horlamak engellenirse apne iyileşir zannediliyor. Yukarda sayılan bütün sebepler görmezden geliniyor

Halbuki horlamak apneyi kolaylaştıran bir olayın bulunduğunu işaret eder. Kendisi tek başına apne yapmaz.
Örneğin sigara öldürmez, sigara kanser yapar ve kanser öldürür. Her sigara içen kanser olmaz. Kanser başka sebeplerle de oluşabilir.
Başka bir örnek: deprem öldürmez. Deprem binayı yıkar insanlar enkazda ölür. Her deprem herkesi öldürmez.
Ancak bu gün bütün apne vakalarının sebebi horlamaktır zannediliyor. Her apne hastasına hemen ve mutlaka horlama apareyi yapılmaktadır. İşte diş hekimliğinde hata bu noktada yapılmaktadır.

Horlama-apne ilişkisi :
Dikkat ediniz: horlamak yegane apne sebebi değildir. Aslına bakarsanız horlamak, yumuşak damak kaslarının tonusunun bozulduğunun bir belirtisidir. Yani velum kaslarının gevşediğinin belirtisidir. Apne’nin belirtisi değildir. Apnenin sonucu da değildir. Taşları doğru yerlere koymak gerekir. Horlamak kendi başına bir olgudur ve uyku apnesi hastalarında sık rastlanıyor diye horlamak apne sebebi olarak değerlendirilmiştir. Bu doğru değildir. Doğru olan şudur:
Horlamak, yumuşak damak kaslarının tonusunu kaybederek apneyi kolaylaştırıcı bir durum oluştuğunun belirtisidir.

Şunu anlamak gerekir:
► Apnenin tek sebebi horlamak değildir. Horlamak yumuşak damak sarkmasının belirtisidir.
► Horlama sık rastlanan bir olgudur fakat iyileşse bile apne iyileşmek zorunda değildir.
► Nörolojik sebepli apne hastasına horlama apareyi takılırsa asfiksiye sebep olabilir.
► Apne hastasını uyandıran horlaması değildir. Hiperkapni sebebi ile pons’taki stimülasyonun eşik değeri aşmasıdır.

Apne çalışmaları giderek artmaktadır

Bu günkü durum:
İngiltere’de anketler diş hekimlerinin bu konuda eksik olduklarını düşündüklerini, eğitilmek istediklerini göstermiştir. Fakültenin eğitim müfredatına “uyku apnesi ve hastalıkları” başlığının eklenmesini talep etmişlerdir. (Leigh C, 2021)
Bizim ülkemizde ise böyle bir istatistik bulunmamaktadır. Fakat görünen odur ki her apne hastasına uyku hekimine danışmaksızın horlama apareyi yapılmaktadır. Uyku merkezinde hastayı takip eden hekim uygundur demediyse apne hastasına horlama apareyi yapmaktan vaz geçmek doğru olur. Zaten bir çok apne hastası , horlama apareyini boğulma hissi oluşturduğu sebebi ile kullanmamaktadır. Belkide bunlar horladığı için değil nörolojik sebeplerle apne yaşayan hastalardır.

Uyku apnesinin tedavisi:
Diyet, egsersiz, kilo vermek, uygun yastık kullanmak, alkol ve sigaranın terki, olası nörolojik, kardiyovasküler ve serebrovasküler hastalıkların rehabilitasyonu, solunum yolunun olası darlıklarının aranması ve varsa cerrahi veya protetik olarak giderilmesi düşünülebilir veya hiperkapniyi engellemek amacı ile pozitif basınçlı cihazlar uyku sırasında kullanılabilir.(Nedeltcheva AV, 2010)
Herşeyden önce sebebinin bulunması amacı ile uyku tanı merkezlerinde bir veya bir kaç gece hastanın uyuması sağlanır bu sırada eeg, ekg, ve kan gazları izlenir. Daha sonra horlama sebebi ile apne meydana geldiğine kanaat uyanırsa, yazılı olarak diş hekiminden horlama apareyi yapması istenir. Bu belge ile diş hekimi aparey yapar. Böylece pons dolaşım yetmezliği olan veya atriyal fibrilasyon sebebi ile apneye giren bir hastaya aparey yaparak asfiksiye sokulması tehlikesi engellenmiş olur.
American Academy of Sleep Medicine (AASM) ve American Academy of Dental Sleep Medicine (AADSM) üyelerinden oluşan 7 kişilik bir komite apne hastalarına horlama apareyi yapılmasını bir kurala bağlamıştır. (Ramar K, 2015) Bu rehber belgesine göre uyku doktoru gerek duyarsa horlama apareyini reçete eder. Belgelendirir. Bu belge ile diş hekimi tarafından kişiye özel titratable (protruziv harekete sınırlı izin veren) veya non-titratable (protruziv harekete izin vermeyen) horlama apareyi uygulanır. Bu apareyin iyileşmeye katkısı uyku doktoru tarafından izlenir.

Dil pasının mide hastalıklarıyla ilişkisi yoktur

Dil pasının mide hastalıklarıyla ilişkisi yoktur.

Dil pası adı verilen kirlilik şöyle oluşur:

1- ağızın iç yüzeyini örten deri (mukoza) her gün bir miktar soyulur, ölen hücreler ağzımızın için dökülür. Buna deskuamasyon denir. Deskuame olan hücreler dilin yüzeyinde toplanır.
dilpası na katılır.

2- Ölmüş veya canlı olan milyonlarca bakteri hücresi dilimizin sırtına tutunur. Unutmayın her sağlıklı nsanın ağzında 1 cm3 salyanın içinde tam 1 milyon tane bakteri hücresi bulunur. Bu normal bir rakamdır.

3- Salyadan gelen müsin benzeri yapışkan proteinler ve #dilpapil lerinin arasında yer alan von Ebner bezlerinden salınan yapışkan salgılar dili yapışkan bir yüzey haline getirir.

4- Ölü ve canlı bakteri ve epitel hücreleri yemek artıkları ve salya toplanır ve dilin sırtında kirli gri-sarı dil kaplamasını oluşturur.

Midedeki hiç bir hastalığın veya özelliğin bu kaplama üzerine etkili olduğu gösterilmemiştir. Dil pası yeterince çıkmıyor veya dil hızlı kirleniyor ise dil kötü temizleniyor, eksik temizlik yapılıyor veya fırçalanmak yerine kazınarak temizleniyor demektir. Fırçalama itinalı yapılırsa çıkmayan dil pası yoktur.

Söyleyin onlara boş yere mideleriyle uğraşmasınlar