Her ağız kokusu hastası kendi ağız kokusuna alışır ve kendi kokusunu duymaz olur diye söylenir.
Ağız kokusu konusunda endişelenen bireyler, kendi ağız kokularını halitometre ile ölçüp bulduğumuz değerden daha yüksek olarak değerlendirirler. Veya tarafsız bir bireyin bulduğundan daha yüksek bir seviyede ağız kokusu bulunduğunu söylerler. Eğer bir adaptasyon gerçekleşmiş olsaydı, yani eğer bireyler kendi kokularını duymuyor olsaydı, bireyin gerçek değerden daha az şiddette ağız ve nefes kokusu bulunduğunu beyan etmesi beklenirdi.
Acaba koku adaptasyonu diye bir şey mi yok? Yoksa psikolojik bir algı bozulması mı var?
Eğer hastalar kendi ağız kokularına alışmış olsalardı “koku yok” derlerdi. Hastaların bu önyargılı varsayımları, obsesyon-zorlantı, depresyon, kaygı, fobik kaygı ve paranoid düşünce gibi psikopatolojik göstergelerle önemli ölçüde ilişkilidir.
Ayrıca, bu önyargılı kavramlar inatçıdır, derinlere yerleşir ve iddialıdır. Ancak psikiyatrist tarafından tedavi edilebilir.
On binlerce insanımızı kaybettiğimiz deprem yaşadık. Kaybettiklerimize Allah rahmet eylesin. Kötü inşaat ve kötü şehircilik sebebi ile yıkılan binaların günahının tamamı müteahhitlere ihale edildi. Bunu haksızlık olarak değerlendiriyorum.
Müteahhitlik diye isimlendirdiğimiz inşaatçılık, aslında büyük yatırım yapıp büyük para kazanılan bir meslek grubudur. Kazanılan para büyüktür. Ama yatırılan para da büyüktür. Çok para kazandıkları sebebi ile duygusal bir refleks ile, yoksul halkın tepkisini çeken ilk meslek sınıfıdır. Hele bir de depremde evi yıkıldıysa, oluşan mağduriyet sebebi ile hem yöneticilere hem de mağdurlara bir kelle lazımdır.
Çimentosunu demirini eksik koyan ve kuralına göre inşaat yapmayan müteahhitlere lanet okumak gerekir. Bu konuda hiç tereddüt yoktur. Eksik iş yapan müteahhitlerden yasal yollardan hesap sorulması şarttır. Fakat bir de karşı tarafın adına düşünelim ve empati yapalım. Dünyanın en yıkıcı depremi oldu. Dünya deprem tarihine geçen bir deprem yaşadık. Arazide başı boş duran, dağ parçaları ve kaya bloklar bile çöktü. Araziler yarıldı. perde kolon kullanılan köprüler iskambil kağıdı gibi devrildi. Gezegenimizde son yüzyılda bu kadar yıkıcı deprem görülmemiş. Böyle bir durumda sağlıklı inşa edilmiş bile olsa fay hattının üzerinde yer alan bazı binaların çökeceği beklenen bir gelişmedir. Çelikten bile yapılmış olsa çökme ihtimali sıfır değildir. Müteahhitlere fazla yüklenmemek gerekir.
Maraş depremini takiben izlediğim bir televizyon haberinde, polis ve halk tarafından yakalanan bir müteahhit ailesinin önünde tartaklanarak tutuklandı. Bu bizlere yakışmadı. Doğru değildi. Şık olmadı. Bu şahısın betondan çaldığı mahkeme tarafından ispatlanıncaya kadar suçsuzdur. Bir ceza verilecekse hakim verir.
Yer kürenin merkezindeki sıvı hareketi sebebi ile yerin altındaki birbirlerine sımsıkı yaslanmış kaya blokları ve toprak kütleleri yer değiştiriyor. Buna deprem deniyor. Önce kayalar yıllarca sıkışıyor ve birbirine baskı uyguluyor daha sonra kaya kütlesi basınca dayanamayıp kırılıyor. Bunun ne zaman kırılacağını bilmek elbette şimdilik mümkün değildir. Ancak birbirine yaslanmış kaya kütlelerinden bir tanesini hareket ettirince diğerini kımıldatacağını söylemek kehanet değildir. Bu kesindir. Domino taşı etkisi.!
Hangi deprem profesörü ekrana çıksa tetikleme olmaz diyor. Hatta uyarılmış deprem terimini bile kabul etmiyorlar. Buna ne doğru dürüst bir açıklama getiriyorlar ne de domino etkisini kabul ediyorlar. Depremin tetiklenmeyişini akıl dışı buluyorum.
İki kaya düşünün birbirine yapışmış ve baskı uyguluyor. Bir tanesini çektiniz. Ne olur? Diğeri yer değiştirmez mi? Veya bir tanesinin yerini hafifçe değiştirdiniz. Bu durumda diğeri de yer değiştirmeyecek mi?
Maraş depremi sebebi ile ekrana çıkan deprem profesörüne spiker soruyor: – Maraş’ta kırılan fay Adana platformunu yatay yönde ittiğine göre Adana’da depremi tetikleyecek mi? – Hayırrrr… nerden çıkarıyorsunuz bu başka bir depremdir diğeri başka bir depremdir Aradan yarım saat veya buna yakın bir süre geçtiğinde konuşmacı bir yerde Adana’da deprem bekleyiniz, çünkü Maraş fayı Adana’yı etkiledi. !
Tutarsızlık, çatallı düşünceler, tuhaf iddialar, bilim dışı söylem, açıklanmadığı halde red edilen akıl dışı yaklaşımlar, kibir.
Gelelim uzaktan deprem tetikleme senaryosuna. fazla akılcı bulmuyorum ama bireysel düşüncelerim şu şekildedir:
Haarp adı verilen bir sistem olduğu söyleniyormuş. Bazı büyük devletler ekonomisi çökertilmek istenen noktalara bu sinyali yollayarak, o noktada deprem yaratıp hasar veriyorlarmış. Deprem profesörlerine bu soru sorulduğunda, uzaktan ultrasonik dalgalar yollayarak fay hattının kırılması mümkün müdür sorusuna şiddetle hayır diyorlar. Ancak şimdi bir hayali senaryo canlandırın gözünüzde: Toprak dolu bir kovaya bir cam plaka koyalım. Kovadaki toprağın içine ultrasonik bir prob (piezokristal) gömelim. yeterince güçlü, yeterince uzun süre ve değişken frekanslarda ultrasonik sinyal yollarsak, camın rezonans frekansına ulaştığında cam parçası titreşime dayanamayıp kırılacaktır. Bu deneyi yapıp bu kırılmayı doğrulamak isterdim Ancak güçlü bir ultrasonik jeneratörüm yok. Gerisini sizin hayal gücünüze bıraktım.
Ağız kokusunun en sadık belirtisi nedir diye sorarsanız diş eti kanaması olduğunu söylerim
Eğer bir insanın dişlerini fırçalarken diş eti kanıyorsa biliniz ki çok büyük bir ihtimal ile tip 1 ağız kokusu mevcuttur. Bu şahısın iyileştiğini diş etindeki kanamanın kaybolmasından izlemek mümkündür.
fırçalarken meydana gelen diş eti kanamasının en sık rastlanan sebebi: yumuşak fırça, yumuşak fırçalamak, çabuk yumuşayan pahalı diş fırçaları kullanmak, eksik fırçalamak, yanlış fırçalamak veya hiç fırçalamamaktır.
Fırçalasam bile kanıyor diyenler yumuşak veya çabuk yumuşayan diş fırçası kullanıyorlardır veya çok kısa diş fırçalıyor olabilirler. Aşağuıda anlatılan şekilde diş fırçalandığında diş eti kanamaları duracaktır. Eğer durmuyorsa diş hekiminize gidip diş taşı ve plak temizlği yaptırma zamanınız gelmiş demektir.
Dişeti kanıyorsa yumuşak diş fırçasını terk etmek gerekir.
Bu dünyada rastlanan ağız kokularının %80 den fazlası ve hatta belkide %90 dan fazlası dil sırtındaki kirlilikten meydana gelir. Bu krililiğe dil kaplaması denir. Dil kaplaması bilenen en kuvvetli ağız kokusu sebebidir.
Dil kaplaması, ölü bakteriler, ölü epitel hücreleri, yemek artıkları, salya proteinleri, canlı bakteri kolonilerinden meydana gelir. Dil fırçalandığında temizlenir ve ağız kokusu kaybolur.
Nefes kokusu sadece ağız kokusunu artırmakla kalmaz, aynı zamanda bireyde yoğun bir nefes kokusuna da sebep olur. Yani oruç ve açlık durumu sadece tip 1 değil aynı zamanda tip 4 ağız kokusu için de yeterli bir sebeptir. Açlıkta beslenme sıkıntısı çeken bakteriler salyamızda bulunan proteinleri sindirip kokulu gazlara dönüştürürken, organizmamızda da benzer metabolik değişimler gerçekleşir. Organizmamızdaki azalan enerji sebebi ile yedek enerji depoları devreye girerek beta hidroksi butirat başta olmak üzere bazı kokulu maddelerin nefes geçtiği görülür. Bu sebeple oruçlunun ağız kokusu engellenemez.
20 yaş dişlerinden ağız kokusu meydana gelebilmesi için dişin bir kısmının dışarı çıkmış diğer kısmının henüz çıkamamış olması gerekir. Bir yirmi yaş dişi tamamen gömülü ise veya tamamen ağıza çıkmış ise ağız kokusu yapmaz.
Psikolojik ağız kokuları herkeste olabilir. Bir doktorda psikolojik aız kokusu bulunabilir mi diye soruluyor. Bu sorunun cevabı evet’tir.
Hocam internette okudum bir cihaz varmış, dört dakikada ağız kokumuzun sebebini biliyormuş, sizde o cihazdan var mı? Bu soruyu sık soruyorlar tek -tek açıklama yapmaktansa topluca tüm kamuoyuna bir açıklama yapayım dedim.
Gaz ölçmek amacı ile kullanılan zayıf ve yetersiz bir cihaz var. Oral (Smart) Chroma ismi ile satılıyor. 3-4 dakika içinde 3 tane kükürtlü gazı ölçebilen zavallı bir makinedir. Neden zavallı ve gereksiz dediğimi aşağıdaki videoda izleyeceksiniz, ayrıca açıklamayacağım:
Ağız kokusunu oluşturan 3400 den fazla gaz bulunur. 3 tek gazı ölçünce ağız kokusu teşhisi konulmuş olmaz. Ölçmek başka şeydir, teşhis koymak ve sebebini bulmak başka şeydir. Ağız kokusu hastasının anamnezini almak yaklaşık 50-60 dakika sürer, manevralı ve statik gazların ölçümü yaklaşık 45 dakika veya 1 saat sürer. Üstüne eklediğim zaman bir hastanın ağız kokusunun sebebini bulmak saatler sürüyor. Sabah başlanır, öğlene ancak biter. Bazen öğlene kadar olan süre bile bana yetmiyor öğlen saatlerini geçerken muayene bitiyor. Tanı ancak konulabilir, kokunun kaynağı ancak belli oluyor
Bir cihaz 4 dakikada ölçüm yaptı diye 4 dakikada teşhis konulmaz. Bazı örnekler vermek istiyorum. Bir insanın tansiyonunu ölçnek 30 saniye sürer. Tansiyon hastalığının sebebini bulmak günler-haftalar sürer, sayısız test yapmak gerekir. Böbrek atardamarından, kalp volümüne veya tiroid hormonlarına varıncaya kadar çeşitli muayeneler sonunda tansiyon hastalığının sebebi anlaşılır. Tansiyon ölçme cihazı 30 saniyede tansiyon ölçüyor diye tansiyonun sebebini 30 saniyede bulmuş olmuyoruz. Bilmem bu açıklama net oldu mu?