ENDOTOKSİN ABARTISI

ENDOTOKSİN nedir

Lipopolisakkarit molekülü toksiktir
Endotoksin molekülü sadece Gram negatif olan bakteriler tarafından üretilir

Demin bir makale okuyordum. Endotoksinin abartıldığına kızdım. Bu sebeple bu yazıyı hazırladım. Problem bizim değil eğitimin problemidir. Eğitilmiyoruz.!
—-
Bazı bakterilerin dış duvarındaki 2 tabakaya birden lipopolisakkarit (LPS) adı verilir. Kısaca “endotoksin” denir. Yani endosoktsin aslında bir adet lipit bir adet polisakkarit molekülünün birleşmesi ile meydana gelir. Bakteri aptal değildir, kendisine lazım olan bu örtüyü asla bize vermez. Ancak öldüğünde cesedinden dışarı sızar. Bakteri hücresinn içerisinde yer aldığı için ismi ENDO (iç) kelimesi ile başlar. Buradaki endo kelimesinin endodonti ile her hangi bir ilişkisi yoktur. Periodontolojide ve endodontide bu toksin en baskın tehdit değildir!

1 bakteri hücresinde 3 basamaklı sayılar kadar toksin bulunur. Endotoksin bunlardan sadece bir tanesidir. Endotoksini abartmaya gerek yoktur. Zaten her bakteride bulunmaz, bundan daha toksik ve bundan daha antijenik olan ve her bakteride bulunan maddeler vardır. Bilebildikleri o kadar az ve sınırlı ki, sadece endotoksini ezberledikleri için endotoksini abartıyorlar. Bu maddeyi infeksiyonun yegane kaynağı gibi düşünmeyiniz.

Not: Otoklavda endotoksin ve prion temizlenmez. Çünkü otoklav molekülleri temizlemez.

ALKALİ DİYET

Alkali diyetten limonun asit olduğu görülür

Alkali diyet bir yeterli bilim desteğinden yoksundur.

Alkali(jenik) Diyet: ağız yolu ile yenilen besin maddelerinin pH derecesinin kanın, beyin, böbrek, kalp ve diğer iç organların pH derecesini değiştirdiği hikayesine dayanan bir senaryodur. Asitli yemeklerin kanı asit yaptığı, bazik yemeklerin kanı bazik yaptığı ve bazik kanın her hastalığı engellediği hipotezi üzerine kurulmuştur. Ülser, kanser, stres, depresyon, beyin anevrizmasından kalp yetmezliğine, prostat büyümesinden, basura kadar her hastalığın sebebi vücudun ve dokuların asitlenmiş olmasına bağlanmaktadır. Güya, alkali beslenince bütün bu hastalıkların iyileşeceği zannedilmektedir. Bu konudaki yayınlar asitli beslenmenin kemik kaybınma veya benzeri hasarlara sebep olduğuna dayanır. Ayrıca alkali diyetçilerin iddiası kemik dansitesi ile sınırlı değildir. Kola içenlerde kemik dansitesindeki azalma alkali beslenenler-de kemiğin sertleştiğini göstermez. Tam tersine alkali diyet kemikte kayıplara ve kalsiyumun azalmasına sebep olmaktadır. Alkali diyet uygulanırken hipokalsemik şok ile hastahaneye kaldırılan vaka raporları vardır. 29 Ocak 2021 de 4 aylık bir bebek ailesi tarafından alkali diyet ile beslendiği sebebi ile hipokalsemik şoka girmiş ve ölmek üzere iken hayata döndürülmüştür. 26 Ocak 2021 de solu- num yetmezliği sebebi ile hastahaneye kaldırılan bir başka bebek ve 7 Ağustos 2020 de hareket kabiliyetini kaybeden bir başka hasta hastahaneye kaldırılmıştır. Yapılan incelemelerde hepsinin alkali diyet almakta oldukları bu sebeple ölüm tehlikesi atlattıkları tespit edilmiştir. Eksilen mineral sebebi ile hayati tehlikeye girdikleri belgelenmiştir. Normal beslenmeye geçiş ve mineral replasmanı ile iyileşmiştir. (CDC raporu, August 20, 2021 / 70(33);1124–1125 cdc.gov/mmwr/ volumes/70/wr/mm7033a4.htm)

Ağızdan alınan besin maddesinin pH derecesi kaç olursa olsun mideye ulaştığında pH=~2 olan mide asidi ile karşılaşır ve besin maddesi asitleşir. Duodenumun pars muralis bölümünde arkadan bağırsağa giren kaledok kanalı safrayı getirir ve bağırsak içeriği tamponlanıp 7 ye ayarlanır. İster pH=2 olan limon, ister pH=11 olan başka bir besin maddesi yutulsun, sonuç değişmez. Hepsi önce bu asite bulanır sonra nötürlenir. Biz asit yeyince kanımıza asit geçmez. Alkali yeyince kanımıza alkali geçmez.!

Kaldı ki, hepsini bir kenara bırakalım, alkali beslenmeyi savunanlar greyfurt ve limonu alkali besin gibi göstermektedir. Hâlbuki bu besinlerin pH derecesi 1-4 arasındadır. Mesela Alkali diyet kaynakları lahana, kabak, domates, ıspanak, greyfurt gibi besinlerin alkali besinler olduğunu ileri sürmektedir. Bu besinler suda ezildiğinde pH derecesinin 7 den küçük (asit) olduğu görülür. Hani bunlar alkaliydi?

Alkali diyet üzerine yazan/konuşan bütün veb siteleri, diyetisyenler ve yazarlar yemeklerle alınan besinlerin doğrudan kana geçtiğini kabul ediyor olmalılar. Kana geçen besinlerin asitlik veya alkali derecelerinin kanı asit veya alkali yaptığını zannediyorlar. Keşke yemeklerin sindirim kanalında tamponlandığını biliyor olsalardı. Yemekler PH 1 asit de olsa, pH 14 alkali de olsa mezenterden veya portal venden kana geçerken pH 7 civarına tamponlanmış olarak vücuda girer. Kanda veya böbreklerde ayarlanacak bir şey yoktur. Birisinin çıkıp bunu söylemesi lazım.

Alkali beslenmenin alkali olmadığı görülmektedir
Alkali beslenmenin alkali olmadığı görülmektedir Alkali diyetçilerin şiddetli asit olduğu ve insanın kanını asit yaptığı öne sürülen bazı besin maddelerinin pH derecelerinin şeker 6.9, tuz 6.3, ceviz 6.2 olduğu görülmektedir. Zayıf asit oldukları, neredeyse nötür oldukları görülmektedir

Alkali diyet modasına maalesef hekimler de karışmıştır. Asıl üzücü olan, bu konu hakkında cahil olan halkın değil hekimlerin olaya yaklaşımıdır. Bir hekim alkali olduğu iddia edilen bir portakalı soyup pH derecesine bakamaz mı? Buna gerek kalmadan bir hekim fakültede okurken fizyoloji dersinde besinlerin midede asitlik seviyelerinin nasıl değiştiğini öğrenmiş ve bu güne kadar içselleştirmiş olmalıydı. Birisi karşısına geçip limon yeyince kanın alkali olur dediği zaman bir hekim bunun yanlış olduğunu derhal anlamalıydı, gülümseyip kulak ardı edip geçmeliydi. Ancak televizyonlara çıkıp demeçler verip basında alkali diyet senaryosu anlatan hekimler görüyoruz.

İstanbul ve ülkemiz sosyetesinin önemli alkali diyetçilerinden, diyetisyenlerin ve maalesef hekimlerin de veb sayfalarında ortak olarak tuz şeker ve cevizin -ve daha birçok besin maddesinin- şiddetli asit olduğunu yazdıklarını gördüm ve eseri yayına hazırlarken basit bir deney yaptım. Asit denen besinlerin pH’ına baktım. Pek öyle şiddetli bir asitlik göremedim. Neredeyse nötüre yakın gibiydiler.

Eğer alkali diyetten kast edilen yenildikten sonra metabolik safhaları sırasında organizmada alkali anyonların oluşmasına sebep olan besinler ise o halde alkalijenik diyet denilmesi gerekirdi. (Alkalijenik= kendisi alkali olmasa bile ortamı alkali yapan) Peki diyelimki alkali diyetçiler yanlışlıkla kötü isim vermiş olsun ve kast ettikleri aslında alkalijenik diyet olmuş olsun. Biz doğrusunu anlayalım ve alkalijenik diyet diye bakarak, duruma yeniden bir değerlendirme yapalım. Bu durumda yapılan literatür çalışmaları besinlerin idrar pH derecesi üzerine olan etkisini esas almıştır. Yani bazı besinleri yeyince idrardaki pH değişimini kanın pH değişimi olduğunu zannetmektedirler. Fakat biz biliyoruz ki idrardaki pH değişimleri kandaki pH değişimlerini yansıtmaz. kompansasyon atıklarınının pH’ını gösterir. (Buclin T, 2001)  Ayrıca alkali diyet savunucularının iddia ettiği gibi fosforun kalsiyum üzerine etkisi alkali diyet hipotezinde iddia edilenin tam tersi yöndedir. (Fenton TR, 209)  Alkalijenik diyetin asitleşen idrarın kemik sağlığını etkilediğine ilişkin yeterli delil yoktur (Fenton TR, 2011) Kanser hastalarına iyi geldiğine ilişkin de sağlam delil de yoktur. (Zick SM, 2018) Medya ve internet kaynakları tarafından alkali diyet ve alkali suyun tanıtımına rağmen, bu fikirleri destekleyecek veya çürütecek neredeyse hiçbir gerçek delil yoktur. (Fenton TR, 2016) Kanserin tedavisi için asit ve/veya alkali su lehine veya aleyhine kanıt yoktur. Alkali diyetin ve alkali suyun kanser, osteoporoz, hipertansiyon, kardiyovasküler hastalıkların önlenmesi veya tedavisi için halka tanıtılması yanlıştır. (Fenton TR, 2016) Ağız kokusu için alkali diyet adı altında diyet uygulamasına gerek yoktur, uygunsuzdur. 

Kanın pH (asitlik) derecesi 7.35 ve 7.45 arasında stabilize edilmiştir. Böbrek Cl ve CO3-2 iyonları ile bu dengeyi sağlar. Kanın pH’ının 1-2 derece oynaması durumunda, asidoz ve alkaloz adı verilen hayati tehlike ile devam edebilen, hastaneye kaldırmayı gerektiren rahatsızlıklar ortaya çıkar. Besin maddelerinin pH derecesi kanın pH derecesini, başka bir iç organın pH derecesini veya bir dokunun pH derecesini etkilemez. Eğer etkileseydi ölürdük. Her kim ki kanını alkali yapmak istiyor ve bunun iyilik hali olduğunu zannediyor ve buna inanıyorsa bilsin ki: Kanının pH seviyesi 1 derece bile alkalileşse metabolik alkaloza girer, vücuduna kramplar girer, kalbin ritmi bozulur ve solumumu dururdu. İşte kanın alkali yapılmasının faturası budur. Allahtan alkali diyetçiler iddia ettikleri gibi kanı alkali yapmayı beceremiyorlar.

TÜKETMEYİN YEYİN

Son yıllarda “tüketmek” terimini sık duymaya başladık. Ekmek tüketmek, tuz tüketmek, su tüketmek, gazoz tüketmek, meyve tüketmek.
Tüketmek bir şeyi bitirmek, harcayarak bitirmek, mevcudunu sona erdirmek, ziyan etmek anlamına gelir.  Ekmek tüketmek, ekmeği harcayıp bitirmek anlamına gelir. Ekmeği yeyerek bitirmek tüketmenin ihtimallerinden sadece bir tanesidir.
Bu sebeple tüketmek terimi yanlıştır. Kast edilmek istenen ekmeğin yenmesidir, bitirilmesi değildir.
İngilizcedeki “consume” kelimesinin yanlış çevirisi ile dilimize giren “tüketmek” kelimesinden kurtulmamız lazım.
Ekmek yeyin, şeker yeyin, tuz yeyin, su için, süt için, meyve yeyin, ama tüketmeyin. Türkçemizi daha güzel kullanalım diye yazdım bunları.

STERİLİZASYONU SULANDIRMAK

STERİLİZASYON TANIMINI SULANDIRMAK

Sterilizasyon mikroorganizma sayısının azlatılması değil sıfırlanması demektir.

Otuz altı ülkede satılan kimyasal maddeler, antibiyotikler ve dozajları, biyolojik maddeler, insan ve hayvan aşıları, bitkisel ilaçlar, 2210 tane katkı maddesinin yer aldığı European Pharmacopoeia ansiklopedisine ve European Pharmacopoeia komisyonuna göre sterilizasyonun tanımı şöyledir: bir ürünün üzerine 1×10^6 canlı mikroorganizma var iken bu sayının 1 taneye düşürülmesine sterilizasyon denir. Amerika Birleşik Devletleri’nde sterilizasyon standartlarını belirleyen kurum olan AAMI (Association for Advencement of Medical Instrumentation), ISO117371 numaralı Tıbbi cihazlar sterilizasyon direktifinin, mikrobiyolojik metotlar bölümünün, Kısım 1 ‘de ürün üzerindeki mikroorganizma sayısının tahmin edilmesi başlığında sterilizasyon tanımını şöyle yapar: “kabul edilebilir sterilite güvence düzeyini sağlayacak ölçüde ortamın mikroorganizmalardan arındırılması” dır. Sterilite güvence düzeyi (sterility assurance level (SAL)) sterilizasyon işleminden sonra ortamda canlı mikroorganizma bulunması olasılığıdır. Bu kavram EN 556 no lu Avrupa standardında da yer almıştır, sterilizasyon için kabul edilebilir SAL= 10^-6 olarak bildirilmiştir.

Bu tanımdan da anlaşıldığı gibi rutin sterilizasyon prosedüründe, uygulama ortamı mikroorganizmaların tümünden arındırmak değil, ortamda bulunan mikroorganizma sayısını 1 milyon santimetreküpte 1 bakteri hücresi seviyesine indirmek olarak standardize edilmiştir. Başka bir deyiş ile sterilizasyon mikroorganizma sayısını milyonda birine düşürmektir denilmektedir

Bu sterilizasyon tanımına 2 tane gerekçe gösterilmektedir. Birincisi zaten sterilize edilmiş tıbbi cihazın üzerindeki mikroorganizmalar inkübe edilemez, ikinci gerekçe ise bunlar zaten muhtemelen kültürü yapılamayan mikroorganizmalardır.  Genel olarak takip edilen mantık şöyledir: tıbbi alet, 121 derecede 1 dakika beklediğinde canlı bakteri sayısının 1/10 azaldığı kabul edilir. Her dakika onda birine azalırsa, o halde 3 dakika sonra bakteri sayısının 1000 de birine düştüğü var sayılır. Canlı mkroorganizma sayısı milyonda bir azaldıysa bu sayı sterilizasyon için maalesef yeterli görülmüştür. Kabul edilen SAL seviyesinin yaklaşık olarak 121 derecelik plato peryodunun altıncı dakikasında ortaya çıktığı kabul edilir.

Bu tanıma göre otoklavlanmış materyalin metreküpünde 1 tane şarbon sporu bulunmasında mahzur bulunmadığı anlamına gelir. Bu sayıda mikroorganizma bulunmasını steril kabul etmemizi gerektirir. Bu bir felakettir.

Bu, sulandırılmış, gevşetilmiş ve içi boşaltılmış bir sterilizasyon tanımıdır. Mademki bu miktar bakteriye göz yumulacaktır o halde neden prEN 13060 şartnamesinin 3.36 numaralı maddesi steril kelimesini “Bir tıbbi cihazın üzerinde canlı mikroorganizma bulundurmaması“ olarak tanımlamaktadır?

Eğer bakteri sayısının milyondan bire düşürülmesine sterilizasyon diyeceksek ve bunu yeterli kabul edeceksek o halde otoklavda biyolojik teste hiç gerek olmasa gerekirdi? Biyolojik test paketleri 10^6 spor içerdiklerine göre, sterilizasyondan sonra inkübe ettiğimizde 1 tane spor canlı kalacaktır ve bir koloni bakteri üreyecektir.

Biyolojik testte biz bu üremeyi normal mi kabul edeceğiz?
Her kim sterilizasyonu bu şekilde yeterli görüyorsa, üzerinde 10^1 bakteri bulunan aletler ile veya üzerinde bir tane tetanoz basili bulunan aletlerle kendisini ameliyat etmeme izin versin.

Bu düşünülemez bile !. Biz hekim olarak bu sterilizasyon tanımını kullanmayacağız. Bir materyalde (1 tane bile) mikroorganizma varsa steril değildir. Sterilizasyonun doğru tanımı şudur:

Mikroorganizmaların sporlu ve vejetatif formları dahil olmak üzere tamamen ortadan kaldırılması işlemine sterilizasyon denir.

Nokta.

İSTEMEYENE VERMEYECEKSİNİZ

anons

Ne kadar fedakar olursan ol, birisine  kendisine rağmen yardım edemezsin.

Yardım edilen yardım aldığını bilmeli, kabul etmeli ve istemelidir. Daha önemlisi hak etmelidir.

Aksi halde siz suçlu, eksik ve kötü olursunuz. Daha temiz bir deyiş ile şöyle söylenebilir: “istemeyene verme”

 

OKULA DİKENLİ TEL YAKIŞMAMIŞTI

Bir ilk okulun yanından geçtim.

Hemen yanında kocaman bir lise vardı. Yanyana yapılmış bina. Bunları bir duvarla çevirmişler. Duvarın üzerinde dikenli teller vardı.

Dikenli tel ve okul.
Hiç yakışmamıştı.