Dijital hekimlik

Şöyle yazılımların peşinde görüyorum yeni nesil meslektaşlarımı:
Soğuk ağrısı var mı? evet/hayır
Sıcak ağrısı var mı? evet/hayır
Gece ağrısı var mı evet/hayır
Perküsyonda ağrı var mı? evet/hayır
Çürük var mı? Evet /hayır
Teşhis= pulpitis prulenta / akut periodontit / akut apse / vs
İşte bu akış diyagramı, hekimlik sağ duyusunu bay pas eder. Metalik ve işporta hekimliğe geçiş yapar. Halbuki, hasta kapıdan girerken muayene başlar. Ve bu dijital analojiye dahil edilemeyecek parametrelere indekslidir. Dijital hekimlik doktorculuk oynamaktır

Hastanın ağrıyı tarif etmeyi dijitale çeviremezsiniz. Utanmayı, üzülmeyi, zannetmeyi, tahmin etmeyi dijitale çeviremezsiniz. Bunlar insani algılardır. Eğer bu algıları hastadan dijitalize etmesini isterseniz ve bu algıları evet/hayır/belki kalıplarına dönüştürmeyi veya 0-5 arası skalada işaretlemesini isterseniz hasta zihnindeki sadece iterasyon datalarını alır ve değerli olsa bile bazı bilgileri yansıtamaz. Bir algı ifadesinin şıklarla kategorize edilebilecek cevaplara zorlanması daima data kaybına sebep olur. Evet /hayır ile ifade edilemeyecek çok değerli klinik belirtiler vardır. Hastanın ağzından çıkan nice evet’ler vardır, hayır gibi söylenir.

Hasta kapıdan girdiği anda muayene başlar. Yürüyüşü dengesi, kararlı olup olmadığı, yakın-uzak koltuğa oturduğu kelime seçimi, konuşurken el hareketleri veya yüz mimikleri, ses tonu, şikayetlerini sıralarken tonlaması, anamnezde geç cevapladığı sorular, refakatçısından gelen ifadeler hekimde bir kanaat oluşturur. Bu kanaat teşhisin neredeyse yarısı kadar değerlidir. Makinelerin böyle bir yeteneği bulunmaz.

Sadece hastalığın epidemiyolojik ve sık rastlanan klinik verilerini bir data banktan karşılaştırma yaparak teşhis öneren bir yazılım doktorculuk oynamaktan ibarettir. Tıbbi mastürbasyon olarak değerlendirmek mümkündür. Böyle bir uygulamaya hastanın erişebildiği durumda hasta zarar görür. Kendisinde bulunmayan hastalıkları var gibi görmeye başlayarak hipokondriyak ataklar geliştirebilir. Sanal doktorculuk uygulamaları sınırlandırılmalı sadece profesyonellerin fikir danışabilecekleri ve olası tanı spektrumunu genişletmek amacı ile baş vurabilecekleri şekilde kullanılmalıdır

Ağız kokusunun bugünü

Bu gün, biz sağlık çalışanları, ağız kokusu konusunda ya tek bir noktaya fazla derin takılıyoruz, o noktada fazla girdaplanıyoruz veya büyük fotoğrafta görmemiz gerekenleri kaçırıyoruz. Tedavideki başarı eksiğimizin sebebi budur.

Günümüz ağız kokusunun durumu konusunda bazı başlıkları şöyle özetlemek isterim:
Örneğin hastayı muayene öncesi hazırlarken yemek yemesini ve içmesini uzun süre yasaklıyoruz. Ama biz biliyoruz ki açlık, ağız kokusu yapar. Böylece hem ağız kokusunu oluşturuyoruz, meydana getiriyoruz, yaratıyoruz ondan sonra da “sizde ağız kokusu var” diyoruz.
Bunu gidermek amacı ile ben hastalara sadece bir kaç saat için yemek ve içmeyi yasaklıyorum.

Koklayarak ağız kokusu ölçmenin eksik ve hatalı olduğunu anlatan sayfalar dolusu makale yayınladım. Bir insanın diğerinin ağız kokusunu koklayarak teşhis etmesi makul değildir. Daima halitometre kullanılmalıdır. Konunun detaylarını tıklayabilirsiniz.

Bir hastada ağız içerisinde ağız kokusu kaynağı bulunduğu zaman başka kaynak yoktur zannediliyor. Eğer biyolojik sebep bulunamazsa hasta, halitofobi veya obsesyon olarak teşhis ediliyor. Halbuki bir hastada birden fazla ağız kokusu aynı anda bulunuyor olabilir. Örneğin bir hastada hem ağız kokusu hem nefes kokusu ve hem de obsesyon aynı anda bulunuyor olabilir.

Halitometre ölçümlerinde keskin bir sınır yoktur. Belirli bir matematik sınırın üzerinde H2S gazı ölçünce bu birey hastadır diyemeyiz. Veya, belirli bir matematik sınırın altında H2S gazı ölçünce bu bireyde ağız kokusu yoktur diyemeyiz. Manevralı ölçümler gerekir. Çünkü ağız kokusu gün içinde geniş bir aralıkla değişim gösterir. Ölçüm yapıldığı saniyede okunan değer, o bireyin ağız kokusunun son 10 senesinin ortalaması değildir. Cystein test, ZnCl2 test, buz test, vanilin test olfaktometrik test olmadan teşhis konulmamalıdır.

Başka bir problem ağız kokusuna sebep olan tek gaz h2s değildir. Azotlu gazlar veya organik gazlar da ağız kokusu yapar. H2S seviyesi düşük ama amonyak veya organik gaz seviyesi yüksek olan sayısız ağız kokusu hastası gördüm. Popüler halitometreler bu kokuları tespit edemezler. Bu sebeple kendi ağız kokusu ölçen cihazımı yaptım Halitor 3

Ağız kokusu hakkında bilinmeyen çok sayıda nokta vardır. Örneğin bakterilerin rolü bilinmemektedir. Ağız içerisindekine benzer bakterilerin bulunduğu burun içerisinde sistein yüklemesi kokuya sebep olmadığı halde ağız içerisinde az bir sistein yüklemesi bile şiddetli koku yapmaktadır. O halde ağzın içinde mikroplardan farklı bir koku üreten mekanizma bulunuyor olmalıdır.

Ağız kokusu arenasında, hem hastaya yaklaşım hem muayene metotları hem teşhis kriterleri ve hem de tedavi yöntemlerinin radikal bir şekilde değişmesi gerektiğini düşünüyorum.

DÖVME BOYALARI SAĞLIĞA AYKIRIDIR

Dövmelerin tarihsel bakış ile çıkış noktası karşı cinsel cazibe yaratmak ve beğenilme arzusudur. Arap yarımadasında, Güney Amerika’da İnka medeniyetlerine kadar eski bir uygulamadır. Kızlar beğenilmek için yüzüne ve vücutlarının çeşitli yerlerine boyalar sürür karşı cinsin ilgisini çekmeye çalışırlardı. Günümüzdeki uzantısı dövme ve pirsink (piercing) tir.

Geçtiğimiz günlerde bir meslektaşım dövme boyalarının limf kanserine sebep olabileceğini açıkladı. Kaynak: Tıp literatürü tıklayınız
Sağlık konusunda sıfır eğitimli dövmeciler her arzu edilen yere dövme yapmaktadır. Hepatit ve AIDS benzeri hastalıkların bulaşması için dövme en bilinen yollardan birisidir. Ayrıca folikülit, selülit, impetigo, yaygın ve lokalize alerjik dermatitler, oluşabilir. Dövme yarası apseleşebilir, nontübeküloz mikobakteri infeksiyonları oluşabilir. tedavisi haftalarca sürebilir. Limf nodları şişebilir, bölgedeki eklemler hastalanabilir.
Avrupa’da %12, Amerika’da %33 yaygınlığı vardır. Deriye batıp çıkarılarak dövme boyası deri altı dokusuna itilir. Deri altında rezorbe olmadığı için bu boya kalıcı renk verir.

Bir insan 10 gün önce beğendiği resmi beğenmeyebilirken ömür boyunca bir deseni gövdesinde taşımaya karar vermesi genellikle bir süre sonra pişmanlık ile sonuçlanır.
Dövme tıbbi ve sosyal bakımdan mahzurludur. Dövme yapılmamalıdır.
Özenti, moda, sükse yapmak veya başkaları beğensin diye vücudun çeşitli yerlerine mavi, kırmızı, siyah, mor gibi çeşitli renklerde karikatür, amblem, marka, resimleri yapılır, imza atılır veya çeşitli yazılar yazılır. Bunlara dövme adı verilir. İğneler batırılarak kimyasal maddeler deri altına verilir. Bu görsel lekeler doğal yollarla asla uzaklaşmaz. Örneğin Ahmet isimli sevgilisinin ismini omuzuna dövme olarak yazdıran bir kadın, ömrünün sonuna kadar omuzunda bu yazıyı taşımaya kendisini mahkum etmiş demektir. Kısa, kısır, zayıf ve dar bir bakış açısıdır. Kendisine pranga vurmuş, kendisini mecbur etmiştir. Ahmet’ten ayrılacak olsa bu yazıyı sildirmesi çok zordur. Hayatının ilerleyen döneminde bu lekelerden kurtulmaya karar verirse laser ile kısmen silinebildiği söylenmektedir. Kişi toprağa verilirken bile vücudunda bu lekeler kalır. Dövme yaptıran kişi,bir anlık, dönemlik, mevsimlik veya bir sezonluk bir fikir ve heves uğruna bedeninde kalıcı bir kirlilik yaratmış olur.

Bu durumda dövmeyi sildirmek amacı ile laser ışığından faydalanılmaktadır. Laserin yakıcı etkisi bu boyayı deri altında yakarak toksik maddelere dönüştürmekte ve bu toksik boya kalıntıları immün sisteme zarar vermektedir. Yani sadece uygulamak değil dövmeyi çıkartmak da toksik etkilidir. Güneş ışığı ile temas edince zehirli maddeler olan 1,2-benzene dicarbonitrile, benzonitrile, benzene, ve çok zehirli olan hydrogen cyanide (HCN) açığa çıkar. Dövmeden kurtulmak amacı ile bu boyanın ruby (yakut) laser ile giderilmesi sırasında yine ayni zehirli maddeler ortaya çıkar. Dövmede kullanılan diğer boyalarda zehirli maddeler ortaya çıkarma özelliğine sahiptir.

Dövme yapılırken santimatrekareye yaklaşık 9 mg boya verilir. Mavi boya olarak copper phthalocyanine isimli toksik bir madde kullanılır. Dövmeciler buna pigment B15:3 boyası adını verir. Veya Cobalt aluminate boyası kullanılır. Dövme boyaları metal içerir. Demir, Alüminyum, Krom, Kadmiyum, Cva, Manganez, Çinko, Titanyum, Kadmiyum, Bakır, Kobalt.

Kahverengi boya :Ferric oxide
Yeşil boya: Chromium oxide
Kırmızı boya: Cadmium sulfate ve Mercury sulphate
Mor boya: manganese
Beyaz boya: titanium dixide ve Zinc diokside
Sarı boya:: Cadmium sulfide
Bilim kaynağı tıklayınız

Bu gün FDA bültenini okuyordum gözüme şu haber ilişti: Amerika’da Sierra Stain LLC firması tarafından üretilen dövme boyaları mikrop içerdiği sebebi ile piyasadan toplatılma kararı verilmiş. Kaynak: FDA Ağustos 2024 bülteni tıklayınız
Orada toplatılan dövme boyaları nereye gidiyor bilmiyoruz.

Bu beden bize emanet verilmiştir. Aldığımız gibi teslim etmemiz kaportada kalıcı değişiklikler yapmamamız akla yakın geliyor bana.

Tıpta herbalizm

Herbalizm (bitkilerden ve doğal kaynaklardan şifa üretmek) modern ilaçların çıkış noktasıdır. Ancak günümüzde speküle edilmiştir. Kafa karışıklığına sebep olacak şekilde yeni isimler verilmiş (doğal tedavi, alternatif tıp, fitoterapi homeopati vs) bu kavramların içi herbalizmin uzantısı olması muhtemel önermeler ile doldurulmaya çalışılmış, para, pirim, prestij kaynağı olmuştur.


Karanfil yağındaki ojenol, yüksük otundaki dijitalin, ve benzer şekilde kekik, nane, maydonoz, mersin otu ve sayısız bitki içerisinde etken madde taşımaktadır. Her bitkide yüzlerce kimyasal madde bulunur fakat hiç birisinin yapısındaki maddeler eksiksiz olarak listelenmiş değildir. Bir tanesini vücuda alabilmek için bütün bitkiyi yiyerek kimyasalların hepsini vücuda almak akıllıca değildir. Önceden kestirilemeyen kötü sonuçları olabilir. Bir otun içerisinde ağrı kesici etken madde bulunuyor olabilir. Ancak onun yanında kanserojen bir madde daha bulunuyor olabilir. Bitkiyi yeyince ağrı kesilir ancak kanserojen maddeler vücuda alınmış olur. Üstelik ağrı kesici etken maddenin dozu belirsiz olacaktır. Hangi dozda alındığı asla bilinemez. Bir otu yiyen hasta suboptimal dozda etken madde mi aldı yoksa toksik doz mu aldığını bilmek imkansızdır.
Bkz. Sülük ve hacamat

Herbal tedavi ve bunun uzantıları olan fitoterapi, homeopati ve benzerleri, şarlatanlığa müsait hurafeler bulaşmış kirli bir alandır. Bütün hokus pokuscular, üfürükçüler, muskacılar, bu yol ile cahil ve mazlum insanları sömürmektedir. Maddi ve manevi pirim, prestij ve sükse elde etmektedir.

Son zamanlarda herbal (bitkisel) kökenli diş macunu, gargara, benzeri ürünler ile ilgili makaleler oldukça fazla sayıda yayınlandı. Diş hekimleri böyle ürünlere eğilim göstermemelidir.

Bugün çağdaş tıpta dolaşım yetmezliği olan hastaya yüksük otu yedirmiyoruz. Etken madde steril koşullarda ve arzu edilen dozda paketlenmiş tablet veya şurup şekilde içiyoruz. Akıl ve bilim ile doğadan fayda temin ediyoruz. Bir başka örnek: kan emen solucanlara (sülük) kan emdirmek yerine, sülükten elde edilen hirüdin isimli etken proteini saflaştırıp pomad veya hap içinde kullandırmayı tercih ediyoruz.

Herbal ürünler tıbbın red etmediği ama gerek duymadığı bir sahadır. Bilim insanının bu konudaki tutumu bu ve benzer yöntemlerden uzak durmak, hastaları bilgilendirmek olmalıdır.

Maymun çiçeği virüsü (Monkey Pox) -diş hekimliği

Mikrobiyolojinin tozlu raflarından çıkıp karşımıza bir tehdit olarak dikilen maymun çiçeği hastalığı hakkında diş hekimlerinin donanımlı olması gerekir. Çünkü Monkey Pox virüs hastalığında en büyük risk altındaki branş, diş hekimliğidir. Diş hekimleri konuya ne kadar hakim olursa ve ne kadar fazla bilgi sahibi olursa kendisini ve hastasını o kadar etkin koruyabilir.

VİRÜSÜN ÖZELLİKLERİ
Maymun çiçeği virüsü (Monkey Pox Virus) (MPXV) isimli mikroorganizma, Orthopoxvirus genusuna aittir. Bu virüs ailesi içerisinde bulunan bir düzineden fazla virüs vardır ve çoğu kemiriciler için patojendir.
Maymun çiçeği virüsü ilk olarak Danimarka’da 1958’de kafes maymunlarında çiçek benzeri bir hastalık yapması ile tanımlanmıştır. İnsanda ilk vaka 1970 de Kongo’da 9 yaşında bir çocukta ortaya çıkmıştır. 1971 ve 78 de İngiltere Abd, Singapur dahil 2 salgın yapmıştır.
2017 Nijerya kaynaklı salgın İsrail’e sıçradığında elde edilen genetik yapı 1971 ve 1978 de elde edilen genetik yapıdan farklıdır. Yani mutasyon geçirmiş olabilir.
1 Ocak 2022 – 27 Şubat 2023 arasında 110 ülkeden toplam 86173 vaka, 100 ölüm bildirimiştir. Hastalanan vakaların çoğu 29-41 yaş aralığındaki erkeklerdir.
Daha sonra 1922 de bir başka lokal salgın (pandemi) kayıtlara geçmiştir. Bu virüsün kaynağı belli değildir fakat asıl rezervuarın Primatlar ve kemirgenler olduğu zannedilmektedir.
200-400 nm çift sarmal DNA virüstür. Tavşan, domuz, yer sincabı ve hamsetere burun ve ağızdan verildiğinde infekte etmez fakat böcek sürüngen, kuşlar ve memeli hayvanları infekte eder.

BULAŞMA
Bu virüsün bulaşması için üç yol vardır:
1- Solunumu yolu damlacıkları ile akciğerden
2- Vücut sıvılarına temas ile çıplak veya hasarlı deriden
3- Kontamine alet ve ortak ev eşyaları ile
Hastahanede (nasokomiyal) bulaşma ve cinsel yolla bulaşma rapor edilmiştir fakat doğrulanmamıştır. Özellikle erkek ile erkek cinsel ilişkisi ile bulaşan olgu bildirimleri sayıca fazladır.
İnsandan hayvana bulaşma rapor edilmemiştir.

DİŞ HEKİMLERİNE BULAŞMA TEHDİDİ
Solunum yolu ile havaya karışabildiğine göre bu virüsün aerosol ile bir hastadan diş hekimine bulaşması çok mümkündür. Diş hekimleri önemli bir risk altındadır. Tıp branşları içerisinde maymun çiçeği virüsüne karşı en kuvvetli risk diş hekimliği branşındadır. Diğer tıp branşlarında aerosol teması diş hekimlerinin potansiyel aerosol temasından daha azdır.
Vücut çıkartılarında maymun çiçeği virüsü bulunur. Yani salyada bu virüsün bulunabileceğini düşünebiliriz. Salyanın airotor ile oda havasına pulverize olması diş hekimleri , diş hekimi yardımcıları ve kliniğe daha sonra girecek olan hastalar için risktir.
Kovit pandemisi sırasında kullanılan maske ve oda havalandıran sistemler bu virüs için de kullanılmalıdır. Koronavirüsün büyüklüğü 40-60 nm dir. Bu çapta bir virüs partikülü maskenin porları arasından kolayca geçebiliyordu ve por çapı daha küçük olan N95 benzeri maskeler gerekli oluyordu. MPX virüsün çapı 200-400 nm dir yani büyük bir virüstür. N95 maske kullanmaya gerek kalmayabilir. Kumaştan üretilmiş burun maskelerine bu virüsün takılması ihtimali biraz daha yüksek olabilir. Yine de hiç bir maske %100 koruma sağlamaz.
Çift sarmal DNA virüslerine en etkili disinfektan Sodyum hipoklorit (hipo)dur. Muayene odası yer, duvar, tezgah ve zemin için sulandırmaya gerek olmadan veya çok az sulandırarak herhangi yüksek bir konsantrasyonda kullanılabilir. (2 litreye 1 su bardağı)
Kumaş ve metale hipoklorit kullanılmaz. Onun yerine dörtlü amonyum bileşikleri kullanılabilir. (1.25 litreye 2.5 ml Zefiran)
Ultraviyole, perkloröz asit, oksijenli su, yetersiz kalabileceği sebebi ile tavsiye edilmez.
Otoklav kesin ve en emniyetli virüsten kurtulma yöntemidir.
Bu virüsün direnci bilinmiyor ama bu virüsün genetik yakınlığı olan virüsler ph 4ün altında 10.5 üzerinde infeksiyon yapabilme özelliğini kaybeder alkol, klorofom, eter’e 18 saat; %1 fenole 15 dakika; %0.1 K2MnO4‘a 1 saat, 1/10000 dörtlü amonyum bileşiklerine 20 dakika dayanabilir, bütün prorteazlara ve %1 formaldehide çok dayanıksızdır.

Kovit-19 pandemisine diş hekimleri için alınması teklif edilen önlemler bu virüs için de aynen geçerlidir. Bu sebeple aşağıdaki videoda korona virüs önlemleri hatırlatılmıştır:

Kovit-19 hastalığından korunma önlemleri ile Maymun çiçeği hastalığından korunma önlemler benzeşir.

BAĞIŞIKLIK
Hastalığı geçirenlerde bağışıklığın süresi bilinmiyor. Fakat bu virüsün genetik yakınlığı olan virüs hastalıklarında (Uçuk, Su çiçeği, kalıcı bir bağışıklık oluşmaktadır. Muhtemelen maymun çiçeği hastalığını geçirenlerde de bağışıklık oluşuyor olabilir.

BELİRTİLER
Virüs vücuda girdikten sonra 4-21 gün kuluçka dönemi boyunca hiç bir belirti vermez. Bu süre içerisinde virüs lokorejyonel limf nodlarına yerleşir ve replike olur. Prodrom dönemde hasta, bulaştırıcılık gösterebilir.
Virüsün hangi organ ve dokulara tropizm gösterdiğini anlamak için antijen izlemesi yapıldığında virüs antijeninin yumurtalık, beyin, kalp, böbrek, karaciğer, pankreas ve akciğer dokusunda bulunduğu tespit edilmiştir. Ancak yumurtalık dokusundaki antijen yoğunlaşması daha fazladır. (Brown K,2016) Ayrıca sinir dokusuna nörotropizm gösterdiği tespit edilmiştir.(Sepehrinezhad A, 2023)
Bulaşmadan en geç 3 hafta sonra koltukaltı kasık, çene altı ve supraklaviküler bölgede limf nodu büyümesi, ateş, sırt ağrısı, kas ağrısı, şiddetli baş ağrısı, farenjit, uyuşukluk, iştahsızlık, burun akıntısı, solunum sıkıntısı, terleme ve halsizlik ortaya çıkar.
Hastanın yüzünden başlayıp bütün vücuduna yayılan vesikopüstülar su dolu keseciklerin belirmesi bu aşamada başlar ve döküntüler 10 günde tamamlanır. Bu aşamada hastalığın belirtileri su çiçeğine çok benzeşir.
Su çiçeği zona (Varicella Zoster) ve Aids (HIV) virüs ile birlikte (ko)infeksiyon yaptığı rapor edilmiştir.

(Fotograflar : Moreno DM, 2022)

KORUNMA
Dünya sağlık örgütü kendi sitesi üzerinde 3 tane Monkey Pox aşısından bahsetmekte fakat hiç bir bilgi vermemektedir. Muhtemelen özgün bir aşı henüz yeterli dozda üretilmemektedir.
Çiçek virüsü (small pox) ve maymun ççeği virüsü (MPX) birbiri ile genetik ve taksonomik bakımdan akrabadır ve yakındır. Yaptığı hastalıklar da benzeşir. Bu sebeple çiçek aşısı bu virüs (MPXV) e karşı çapraz koruma sağlamaktadır. (Brown K,2016) Yani çiçek aşısı olmuş bireyler maymun çiçeği hastalığına ya yakalanmazlar veya yakalansalar bile hafif atlatırlar.
Bu hastalık çiçek aşısı uygulamasına dünya üzerinde son verildikten sonra hortlamıştır. Bunun üzerine Amerika’da 2003 yılında CDC tarafından çiçek aşısı uygulaması yapılmıştır. Bu uygulama hastalığı engellemese bile çok hafif seyretmesini sağladığı görülmüştür.(Brown K,2016)
Çiçek aşısı, canlı sersemletilmiş (atenüe) virüs aşısı olduğu için rutinde uygulamadan kaldırılmıştır. Rutinden kaldırılmasının bir başka sebebi 1977 de Somali’deki son vakadan sonra çiçek hastalığının dünya üzerinde artık görülmüyor olmasıydı. Yani aşıya ihtiyaç kalmamıştı.

İlk üretilen Maymun çiçeği virüs aşılarının birinci ve ikinci kuşak olanlarının yan tesirleri vardır. Üçüncü kuşak Ankara aşısı daha güvenlidir.
Kendini çoğaltma (replikasyon) özelliği giderilmiş olan, yani çoğalamayan atenüe edilmiş Ankara virüsü dermal chorioallantois vaccinia strain Ankara (CVA) adı ile 1976’da Almanya’da tescil edilmiştir. Bu virüs ile hazırlanan üçüncü nesil modifiye edilmiş Ankara (MVA) aşısı MVAMUNE isimli aşı, FDA ve Avrupa Tıp Ajansı (EMA) tarafından yetişkinler için çiçek hastalığı ve maymun çiçeğinin önlenmesi için 1976’da lisanslanmıştır. Imvanex, Imvamune, Jynneos isimleri ile piyasaya çıkmıştır. 18 yaş ve üstü enfeksiyon riski yüksek olanlar için ve sağlıklı olan bireyler için çok uygundur. (Frey SE, 2007) (Petersen BW, 2015)(Petersen BW, 2018)(Rastogi A, 2024) Ankara suşu muhtemelen Refik Saydam Hıfzısıhha enstitüsünde üretilmiş olabilir. Bu gün bu aşı üretilmemektedir.

Covid 19 pandemisinde diş hekimlerinin aldığı tedbirler maymun çiçeği salgınında da uygulanmalıdır
Diş hekimi olarak koronavirüs için aldığımız tedbirlerin sohbet edildiği bir veb seminerinin videosudur.

TEŞHİS
Vücut salgısı sürüntüsünden veya kan örneğinden PCR çalışması ile teşhis yapılır

TEDAVİ
Tedavide elimizde aşı gibi güçlü silahlar yoktur. Tecovirimat, cidofovir ve Brincidofovir gibi antiviral ilaçlar kısmen fayda sağlayabilmektedir. Hastalığın kendiliğinden iyileşmesi beklenir. Bu süre içerisinde olası semptomlara (ateş, ağrı, uykusuzluk, kilo kaybı ve benzeri şikayetlere) palyatif yaklaşımlar uygulanır. Kesin iyileşme viryon dış proteinlerine özgün antikorların ve T limfosit serilerin kana dökülmesi ile gerçekleşir.

KAYNAKLAR
– Petersen B.W., Damon I.K., Pertowski C.A., et al. Clinical Guidance for Smallpox Vaccine Use in a Postevent Vaccination Program. Morb. Mortal. Wkly. Rep. Recomm. Rep. 2015;64:1–26.
– Petersen B.W., Kabamba J., Mccollum A.M., et al, Vaccinating against monkeypox in the Democratic Republic of the Congo. Antivir. Res. 2018;11:1–23.
– Frey SE, Newman FK, Kennedy JS, et al. Clinical and immunologic responses to multiple doses of IMVAMUNE (Modified Vaccinia Ankara) followed by Dryvax challenge. Vaccine 2007;25:8562–73.
– Brown K., Leggat P.A. Human monkeypox: Current state of knowledge and implications for the future. Trop. Med. Infect. Dis. 2016;1:8. doi: 10.3390/tropicalmed1010008.
– Sepehrinezhad A, Ashayeri Ahmadabad R, Sahab-Negah S. Monkeypox virus from neurological complications to neuroinvasive properties: current status and future perspectives. J Neurol. 2023 Jan;270(1):101-108. doi: 10.1007/s00415-022-11339-w. Epub 2022 Aug 21. PMID: 35989372; PMCID: PMC9393054.
– Rastogi A, Kumar M. Current Status of Vaccine Development for Monkeypox Virus. Adv Exp Med Biol. 2024;1451:289-300. doi: 10.1007/978-3-031-57165-7_18. PMID: 38801585.


Saç kılı hakkında az bilinenler

Saç kılının daha önce farkına varmadığımız bazı özellikleri vardır. Bunları biliyor muydunuz?
Saç kılının 3 tabakası bulunur 1) kütiküla, 2) korteks ve 3) medulla. Korteks melanin isimli boyalı bir protein tanecikleri bulundurur. Bu protein tyrosin isimli amino asitten sentezlenir hem saçın rengini hem de sağlamlığını verir.

Şimdi saçımızın renginin nasıl ortaya çıktığını görelim:
– Kızıl saçtaki rengi pheomelanin verir.
– Saçtaki kahve-siyah rengi veren kıl korteksindeki eumelanin dir.
– Sarışınların kılında ise hem eumelanin hem pheomelanin bulunur (Whitting, 2008).

Bir saç kılının yaşam döngüsünde 4 aşama vardır
Anagen: Folikül içinde melanin üretimi vardır.
Catagen: geçiş dönemidir. Kıl büyümesi durur. Folikül tabanından ayrılır ve kısalır
Telogen: istirahat konumudur folikülden ayrılmaz ama büyümez de. Bu aşamanın sonunda çoğu kıllar birinci aşamaya anagen aşamasına döner.
Exogen : Telogen safhasından çıkamayan bazı kıllar folikülü terk eder. Dökülür. Hergün 50-100 saç kılı kaybedebiliriz. 2-5 ay sonra bu kıllar yerine gelir. (Nikfar S, 2024)

Saçın yapısında bulunan melanin proteinini pek seven sayısız mantar vardır. Bu mantarlar ve miçelyumları saç kılının medullasına yerleşerek kılın korteksinde bulunan keratini kemirir ve bununla belenir. Keratini kaybeden kıl rengini ve sertliğini kaybeder. Cılız, dökülgen ve beyaz saç kılları ortaya bu şekilde çıkar

KAYNAKLAR

Whitting DA. Hair Growth and Disorders Editors: Peytavi UB, Tosti A, Trüeb RM. 2008 Springer, https://doi.org/10.1007/978-3-540-46911-7

Nikfar S, Mozaffari D. Hair, Editor(s): Philip Wexler, Encyclopedia of Toxicology (Fourth Edition), Academic Press, 2024, Pages 107-111, ISBN 9780323854344,
https://doi.org/10.1016/B978-0-12-824315-2.00594-7.

Şeker diş çürütmez

Herkes şekerin diş çürüttüğünü zannediyor. Çocukluğumuzdan beri bize şeker diş çürütür dediler. Yanlış biliyorlar. Şeker diş çürütmez. Ağızdaki bakterilerden ortaya çıkan asitler dişleri çürütür. Fakat hiç şeker yemese bile bakteriler başka besinlerden yine asit üretir ve çürütür. O halde çocuklara şekeri yasaklamak yerine diş fırçasını öğretmek gerekir.

Bakteriler ağza giren karbonhidratları Emden Mayerhof yolu üzerinden asitlere ve enerjiye dönüştürmeyi sever. Çünkü, şeker çok küçük bir karbonhidrattır ve bakteriler tarafından kolayca asitlere dönüşür. Fakat dikkat ediniz yegane karbonhidrat şeker değildir, ekmek, nişasta, meyve ve bütün unlu mamüller bir karbonhidrat deposudur. Durduk yere şekeri hedef göstermek haksızlıktır.

Sayısız insan ve hatta sayısız hekim çocuğa ve hatta erişkinlere şeker yemeyi yasaklamakta veya sınırlamaktadır. Bu konuda toplumsal bir savrulma yaşıyoruz. İçi boş hurafelerle kendimize karanlıkta işporta çözümler arıyoruz. Şeker yemeyince diş çürümez zannediyoruz. Şekeri kısıtlayınca toplum sağlığına katkıda bulunduk zannediyoruz, en azından kendimizin veya çocuğumuzun diş sağlığını korumuş olduk zannediyoruz.

Burada doğru hedef insanlara diş fırçalamayı öğretmektir. Yemekten sonra hiç beklemeden dişler fırçalanmalıdır Burada diş hekimliği öğrencileri için adım-adım diş çürümesini anlattım. Kocaman dişin nasıl un gibi toz haline geldiğini izleyiniz